“Kuvvetliysem zayıfı yok etmeliyim. Ben özel ve önemliyim. Başkası ne olursa olsun bana ne.” Bu anlayştaki insanlar hesap verme duygusu taşımıyorlar. O kişi kendi çıkarı için de her şeyi yapabilir. Adeta kendi çıkarını kutsallaştırır. Bu hale dönüşen insan neden başkasına yardım etsin ki?
Bu asırda insanlığın eski çağlara göre daha çok teknolojik güçleri var. Daha çok başarıları var. Bu da insanlığın daha çok bencil ve daha çok egosunun yüksek olmasını netice veriyor. Adeta küresel bir egoizm salgını yaşanıyor. Küresel egoizme karşı küresel bir hareket gerekiyor.
Bu hale dönüşen insan nefsi nasıl terbiye olabilir ki?
Bediüzzaman Hazretleri böyle bir oluşuma sebebiyet veren en tehlikeli, çalkantılı, dehşetli bir zaman içerisinden çıkıp geldi…
Bediüzzaman’a göre formüller Kur’ân-ı Kerîm’de vardı. İmam-ı Rabbani’nin Mektubatı’nı, Abdülkadir-i Geylani’nin Fütuhu’l Gayb’ını nefis terbiyesi için okuyor. Fakat nefsi ikna olmuyor. “Ulum-u felsefiyenin vekâleti namına nefsim dedi ki” diyerek bu asrın nefsanî özelliklerine uygun cevaplar veren eserlerini telif etmeye başlıyor. Bu durumu “Tevhid-i kıble et!” diyerek doğrudan doğruya Kur’ân-ı Kerîm’den yorumlar çıkararak yapıyor.
Nefsi terbiye edip, eneyi gerçek yerine oturtmanın yolunu dört basamakta anlatır Üstad Hazretleri. “Acz, fakr, şefkat, tefekkür.” Bu basamakları 26. Sözün zeylinde okuyup, tafsilatlı bilgi eşliğinde tefekkür ettiğimizde, küresel egoizm salgınından en az hasarla kurtuluruz inşallah…