"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Sarayda inziva

Selahaddin YAŞAR
23 Mart 2015, Pazartesi
Selahaddin Eyyubi yazı dizisi - 1

Revâdiye 

Kafkasya’nın Azerbaycan tarafında bulunan Duvin şehrinin Azanakan Köyü’nde meskûn bir Kürt aşiretin adıydı bu kelime. İbn Hallikan’a göre Revâdiye, muhtemelen X. yüzyıl civarında Erbil taraflarından gelerek Aras Vadisine yerleşen Heznabiye Aşiretinin bir kolu idi.

Geçmişi Yemen Araplarından Revvad b. El-Musanna el-Ezdî adlı bir şahsa dayanan ve Abbasî Halifesi Ebu Cafer el Mansur tarafından Azerbaycan’a yerleştirilen bu küçük aşiret Şâdi Mervan ile oğulları Necmeddin Eyyub ve Esededdin Şirkûh tarafından idare ediliyordu.

Bölgedeki etnik çeşitliliğin ve dinî hareketliliğin de tesiri ile birliğini, bütünlüğünü kaybeden aşiret zamanla dağılmaya yüz tutunca Şadi Mervan, Selçuklu saray ağası ve Bağdat inzibat memurlarından Bihruz el-Hâdim’in dâvetine icabet ederek Bağdat’a yerleşti. 

Bir süre sonra ailenin sevk ve idaresini üzerine alan Necmeddin Eyyub, Selçuklu sultanı Melikşah’ın hizmetine girdi. Sultan onu Irak’taki Tikrit şehrinin muhafızlığına tayin edince Eyyub, babası Şâdi’yi ve kardeşi Şirkûh’u da yanına alarak oraya gitti.

Dindarlığının, ahlâkının, faziletinin yanı sıra insanlara adaletle muamele ettiğinden halk tarafından çok sevilen muttaki bir insan olan Eyyub, çevredeki beylerin, atabeylerin, emirlerin, aşiret reislerinin, hanedan mensuplarının güvenini kazanarak ahalinin huzurlu ve mutlu bir şekilde yaşaması için gereken her şeyi yaptı.

Selçuklu devlet ricali de, ekseriyeti Müslüman Araplardan müteşekkil şehir halkı da ondan memnundu. Zamanla, Selçukluların bölgedeki hâkimiyetlerinin zayıflaması üzerine siyasî dengeler değişmeye başladı.

Selçuklu sultanlarının istikrarsız idarelerinden istifade eden Zengî Hanedanı, Musul taraflarında bağımsızlığını ilân etti. Bu devletin “başlıca gayesinin, Suriye’deki, Kudüs’teki Frenk iktidarına karşı Müslümanlar arasında güçlü bir birlik meydana getirmek” olduğunu gören Eyyub da onların tarafına geçti ve Tikrit Kalesinin muhafızlığı vazifesine devam etti.

Hicrî takvime göre 532 yılına tekabül eden Milâdî 1138 (bazı rivayetlere göre 1137) senesinde Eyyub’ün bir oğlu dünyaya geldi. Bu, Eyyub ailesinin Şehinşah ve Turan Şah’tan sonra doğan üçüncü erkek çocuğu idi.

O yıllarda Müslümanlar arasında, yeni doğan erkek çocuklarına, isimlerinin yanı sıra büyüdükleri zaman yaşamaları dileği ile muteber bir dinî sıfat verme âdeti yaygındı. Her çocuğa adı ile birlikte bir de sıfat verilir ve o sıfatı öğrenip yaşamasını sağlamaya gayret edilirdi. 

Kalede olduğu günlerden birinde oğlunun doğum haberini alan Eyyub de bu teamüle uydu. Kucağına verilen bebeğin sağ kulağına doğru eğildi. Daha önce oğulları Şehinşah’a ve Turan Şah’a yaptığı gibi odadaki herkesin duyacağı bir sesle ezan okudu.

 “Yusuf, Yusuf, Yusuf…” diye seslendi ardından.

Okunma Sayısı: 2428
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Bilâl Tunç

    23.3.2015 15:15:56

    "Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddîn'i," dahâ yakından tanmamıza vesîle olacağını ümid ediyorum.. Yeni Asya'yı ve S. Yaşar'ı bu güzellikden ötürü tebrik ediyorum.. Yalnız, isimde "e" yerine "a" olmalıydı.. Düzeltilemez mi?..

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı