Son zamanlarda, daha doğrusu son yedi ayda, içinde faal üniformalıların bulunduğu beş çete ortaya çıktı. Bu çetelerle ilgili tutuklananlar, hakkında dava açılanlar ve devam eden davalar var.
Henüz ne olduğu anlaşılamıyan çete bağlantıları ve çetelerin ardındaki güçler meselesi ise belirsizliğini koruyor. Bunu hükümetin kararlılığı ya da korkaklığı belirleyecek.
Bu çetelerin en temel özelliği ise şu:
Kendilerini vatansever olarak tanımlayan elemanlardan oluşması ve bunların genellikle eylemlerini vatanın esenliği için yaptıklarını söylemeleri.
Eylemleri ülkenin bütününe yönelik ama, pratikte AKP iktidarının alaşağı edilmesi ortak hedefine kenetlenmiş durumdalar.
Gerekçelerini artık çok iyi biliyoruz:
AB’ye girmek, Kıbrıs’ta uzlaşmadan yana bir tavır takınmak, Kürt meselesinin çözülmesini istemek, inanç özgürlüğüne ilişkin kısıtlamaların kaldırılmasından yana olmak, vb.
Son olarak yakalanan Atabeyler Çetesi’nin ise aslında Genelkurmay’a bağlı Özel Kuvvetler Komutanlığı içinde bir birim olduğunu, bu birimin polise yaptığı açıklamalardan öğrendik.
Bu birim, sivillerin yaşadığı bir mahalde, istihbarat örgütlerinin deyimi ile, ‘güvenli ev’ lerin birinde çok sayıda patlayıcı madde ve düzenekleri ile birlikte ele geçirildi.
(Daha sonra Genelkurmay da bu bilgileri doğruladı.)
Hadi Şemdinli Çetesi hariç (Çünkü bu çete de asker görevlilerden oluşuyor) , önceki çeteleri bırakalım bir kenara.
Bu çetenin, Özel Kuvvetler Komutanlığı denilen seçme bir birliğin mensuplarından olduğu açıklandığı halde Genelkurmay’ın günlerce suskun kalmasını nasıl yorumlamalı?
Ya üç gün sonra yapılan açıklamaya ne demeli?
“Basın yayın organlarında yer alan bu bilgiler Genelkurmay Başkanlığı’nca ihbar kabul edilerek ilgili adli makamlarla temasa geçilmiş ve olaya adı karışan askeri personel hakkında Askeri Ceza Kanunu’nun 131’inci maddesinde yer alan ‘askeri malzemeyi gizlemek ve zimmetine geçirmek’ suçundan Genelkurmay Askeri Savcılığı’nca yapılan hazırlık soruşturması üzerine Genelkurmay Askeri Mahkemesi’nce adı geçen üç askeri personel tutuklanarak Askeri Ceza ve Tutukevine konulmuştur.”
Memlekette uçan kuştan bile haberdar olan bir kurum, bir biriminin suikast girişimi aşamasında silahlarıyla birlikte ele geçirilmesini nasıl olur da basından öğrenir?
Buna karşılık Genelkurmay, ‘güvenli ev’i de evde bulunan ve hepsi Genelkurmay’a ait silahları da kabul ediyor. Yalnız yakalanan personelin bu silahlarla ne yaptığına, ne yapmayı düşündüğüne ilişkin bir şey söylemiyor.
Askeri çevrelerin kendilerine yakın bazı gazetecilere sızdırdıkları bilgilere bakılırsa, Atabey diye bir grup mevcut ama, bu Özel Kuvvetler Komutanlığı’nda bir eğitim grubunun adı. Bunun gibi, eski Türk motiflerinden seçilen milliyetçi vurgulu isimleri olan başka gruplar da var. Kayıboyu, Otağ, Alparslan vesaire.
Sanırsınız ki Turancı bir illegal örgütlenme ile karşı karşıyasınız.
Yine bu bilgilere göre, “Bu gruplar ‘güvenli ev’lerde eğitim çalışması yapıyor. Ele geçirilen şemalar, krokiler eğitim çalışmalarının bir parçası. Patlayıcılar da eğitim malzemesi olarak bulunduruluyor. Verilen malzemelerin hepsini kullanmamış eve götürmüş olmalılar. Polisin ele geçirdiği malzemeler bunlar.”
İster inanın ister inanmayın!..
Bunları öğrenince, Genelkurmay’a bağlı bu personelin sürekli olarak suikastler, bombalamalar için eğitim çalışması yaptığını zannedebilirsiniz.
“Bunlar legal faaliyet olsa resmi binalarda, askeri alanlarda yapılmaz mı? diye düşünebilirsiniz.
Genelkurmay’ın bildirisinde, bütün meselenin iade edilmesi gereken patlayıcı maddelerin bu evde saklamalarından kaynaklandığını söyleniyor.
Dolayısıyla olay, sadece basit bir ‘devlet malını zimmete geçirmek’ suçu olarak görüldü ve askerler bu gerekçeyle askeri mahkeme tarafından tutuklandı.
İkna olursunuz olmazsınız. Genelkurmay meseleye böyle bakıyor.
Buna karşılık sivil mahkeme, “Atabeyler Grubu” soruşturmasında Yüzbaşı Murat E., astsubaylar Yasin Y. ve Erkut T. ile işadamı Yunis A., “ülke birliğini bozmaya yönelik örgüt kurma ve patlayıcı madde bulundurma” suçlarından tutuklanmasına karar verdi.
Demek ki meselenin farklı, hem de çok farklı boyutları var.
Türkiye bir an önce bu ‘farklı boyutları’ ortaya çıkartmak, devleti çetelerden arındırmak zorunda.
Zaten krizlerden kurtulabilmek, huzura kavuşabilmek için başka bir yolu da yok.
Dileriz bu gerçeği Silahlı Kuvvetler de biliyordur.
Yeni Şafak, 5.6.2006
|