Türkiye’de birtakım grupların Avrupa Birliği (AB) projesine ezelden beri karşı olduğunu, bu muhalefetin AB süreci ciddileştikçe keskinleşeceğini en iyi bilmesi gerekenlerin başında mevcut hükümet ve hükümetin lideri Başbakan Recep Tayyip Erdoğan geliyor.
28 Şubat sürecinin geriye bıraktığı enkazı devraldıktan sonra AB sürecine atfettiği ciddiyetle AB’yi şaşırtan; ama aynı zamanda “derin AB” ile “derin Türkiye”yi de endişelere gark eden hükümetin şu an; yani fiilî müzakereler başlarken, yani Türkiye’nin resmen 1959’dan, fiilen Tanzimat’tan bu yana süren arayışları önemli bir virajdan selametle geçmek üzereyken işi savsaklamaya başlamasının vahim neticeleri bir bir ortaya çıkıyor. Van Savcısı kovuluyor, Danıştay basılıyor, Ankara’da çeteler köşe kapmaca oynuyor!
(...)
Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye karşı dürüst davranmadığını, Kıbrıs’ta rezil olduğunu, en azından bazı üyelerin süreci baltalamak için Ermeni meselesini utanılası bir şekilde kullandıklarını herkes görüyor. Hükümetin bu tavırları görüp, Brüksel’den ikrah etmemesi epey bir sabır gerektiriyor. Peki o zaman hükümetin Türkiye’nin değişmesini istemeyenler gibi AB karşıtlığına soyunup, kendisini Türkiye’nin varlığına en büyük tehdit görenlerle aynı hatta mı saf tutması gerekiyor? Yoksa reform sürecini daha da hızlandırıp, yaygınlaştırarak, adam gibi uygulayarak Brüksel’i daha da utandırması mı? Brüksel utanmazsa ne mi olur? Hiçbir şey olmaz. Erdoğan’ın dediği gibi Ankara kriterleri ile yola devam etmiş oluruz. Böylesi bir vesile-i hasene ile kendi iç dinamiklerimizin serpilip gürbüzleştiğini de idrak etmiş olmaz mıyız?
Eğer Fransızlar ve Rumlar inat etmezlerse 12 Haziran’da fiilî müzakerelere başlanmış olacak. Birkaç gün sonra da AB Zirvesi yapılacak. Her iki toplantının taslak belgelerinde hükümete yoğun eleştiriler var. Zirve taslağında Türkiye’deki reform sürecine yönelik hiçbir memnuniyet ifadesi yok! Eğer taslak değiştirilip, hükümetin en azından son reform paketine nezaketen bir atıf yapılmazsa AK Parti iktidara geldiğinden bu yana ilk defa bir zirve sonuç taslağında hükümet övülmemiş olacak.
12 Haziran’da fiilî müzakerelerin başlaması ile hükümet AB iradesini tazelemeli, tozunu almalı. İktidar, ya 12 Haziran’da AB sürecine yani Türkiye’nin demokratikleşmesine irade beyanını yenileyecek ya da Van Savcısı’nın kovulduğu günden bu yana hızla erimeye başlayan büyük bir fırsatı daha kaçırarak tarihe geçecek!
Zaman, 5.6.2006
|