Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 13 Ekim 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Basından Seçmeler

 

Siyasette ‘Ağar’ rüzgârı

Türkiye’de uzun yıllar “Kürt var mı yok mu” sorusu tartışıldı. Son yıllarda ise bunun “sorun” olup olmadığı tartışılıyor.

Daha kaç yıl bu tartışılır doğrusu belli değil.

Ama belli olan bir şey var, o da şu; sivil siyasetin bu konuda bir politikası yok. Zaman zaman çıkışlar olmuyor değil, ama hepsinin akıbeti aynı:

“Bir adım ileri iki adım geri...”

Bu çıkmaz sokak politikasının bedelini Türkiye, sürekli kan kaybederek ödedi, halen de ödüyor. Oysa toplum artık şiddet ortamında yaşamak istemiyor.

İşte DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar’ın Diyarbakır’da yaptığı barış çağrısı bu nedenle yankı yarattı. Zamanlama gerçekten iyiydi.

Ağar’la Güneydoğu gezisinin ilk durağı Diyarbakır’a indiğimde “Doğu yakasında yeni bir şey” olacağına hiç ihtimal vermiyordum.

Ama akşam iftar yemeğinde işin rengi değişmeye başladı. Ağar kürsüdeydi ve herkes pür dikkat onu dinliyordu.

O akşam biraz üstü kapalı da olsa, “siyasetin yeni bir yola doğru aktığı” nın ilk sinyali geldi.

“Bu dağlarda çiçekler açsın, kuş sesleri duyulsun. Öyle de olacaktır. Herkesin buna güç vermesi gerekiyor.”

Bu yaklaşımı bir Diyarbakırlı şöyle değerlendiriyordu:

“Söyledikleri gerçekten önemli. Ayrıca dağlara çağrının Mehmet Ağar gibi bir isimden gelmesi de çok anlamlı. Bu sivil siyaset açısından yeni bir dönemin başladığını gösteriyor.”

Ağar çıkışını daha sonra bugün Türkiye’nin tartıştığı şu sözlerle sürdürdü: “Dağda silahla gezeceklerine, düz ovada siyaset yapsınlar.”

Elbette Diyarbakır’da “seçilerek” söylenen bu sözlerin kapsama alanı sadece dağlar değildi, kısa sürede Türkiye’ye yayıldı ve ciddi yankı yarattı. Özellikle de medyada beklenenin üstünde ilgi gördü.

Aslında Mehmet Ağar’ın son dönemlerde ciddi bir çıkış içinde olduğu biliniyor.

Çok değil birkaç ay önce bu köşede “Ağar giderek farklılaşıyor” tespitimiz bu çıkışın bir işaretiydi. Ancak hala kafalarda soru işaretleri de var. En önemlisi de bu adımın arkası gelecek mi? İşte bu noktada devreye, “Bu açılım DYP’ye nasıl yansıyacak” sorusu giriyor.

Kulislerde konuşulanlara göre, Ağar bu çıkışıyla oy almaktan çok medyada ve toplumun bazı kesimlerinde oluşan önyargıları kırmayı hedefledi. Görünen o ki, bunu da başardı.

Şimdi sıra bu açılımı tüm Türkiye’ye anlatmakta.

Siyaset kulislerinde ortak yorum şu:

“Eğer Ağar bu açılımın arkasında durursa merkezin yeni adresi DYP olur.”

Bakalım Mehmet Ağar, siyasete yeni bir ses getiren bu çıkışını, toplumun çoğunluğuyla buluşturabilecek mi?

Sabah, 12.10.2006

Mahmut ÖVÜR

13.10.2006


 

28 Şubat kâbusundan kurtulmak şart

28 Şubat denildi mi herkesin tüyleri diken diken oluyor. Kimi “postmodern darbe”nin mağduru olmaktan şikâyetçi, kimi de bu darbenin kışkırtıcısı görünmekten.

Peki, 28 Şubat’ı tatlı bir hatıra olarak yâd eden kim? Hiç kimse. Hasan Pulur Yeni Şafak’tan Mehmet Gündem’e konuştu. Pulur’un anlattığına göre 28 Şubat döneminde askerler gazetecileri kışlada misafir etmiş. Bir ara dışarıda silahlar patlayınca gazeteciler korkmuş. Olur mu olur. O zor dönemde generaller gazete yayın toplantısına katılıp brifing veriyordu. Andıçlarla gazeteciler işten atılıyordu. Kafası bozulan “üst düzey bir yetkili”, “oraya bir onbaşı göndermem mi gerekiyor” nevinden fırçalar atıyordu. Neyse… Bizim muhabir çocuklar Hasan Pulur’un söylediklerine cevap olsun diye 28 Şubat’ın muktedir paşası Çevik Bir’i aramışlar. Çevik Paşa gazetecilerden bunalmış olmalı ki “Yeter kardeşim. Yeter!” deyip telefonu kapatmış. Paşa’nın konuşmamak istemesi normal; çünkü bugün ileri sürülecek hiçbir gerekçe, o gün yapılanları haklı çıkaramaz. Bütün darbelerin akıbeti budur. Önce pohpohlanır insanlar; sonra tokatlanır; üstelik aynı kişiler tarafından yapılır bu işler.

Faturayı tamamıyla askere kesmek doğru değil. Bir komutanın yazı işlerine direktif yağdırması ne kadar üzücü ise gazetecilerin askerlere brifing verip “Boşverin Müslüm Gündüz ve meczuplarını! O iş kolay; esas kravatlılardan korkmak lazım” demesi, öğretim görevlilerinden aydınlara, din görevlilerinden siyasetçilere kadar pek çok zümreyi birden ispiyonlaması da rencide edicidir. Öyle uzağa gitmeye de gerek yok; daha on gün önce “Emredildi, geldim” diyen bir “akademik zihniyet”e şahit olduk. Neyse ki bu, kamera önünde yapılan bir biattı. Bir de komutanlar içeri girdiğinde rap diye ayağa kalkan ve adeta şak diye selam çakan ve dahi bazı meslektaşlarının şaşkın bakışlarına aldırış etmeden avuçları patlarcasına alkış tutanlar vardı. Böyle bir durumda askeri günah keçisi yapmak doğru olmasa gerek.

Bu faslın örnekleri yazmakla bitmez; asıl mesele şudur: Madem 28 Şubat denildiğinde hemen herkesin önüne pişmanlık sayfası açılıyor, bu kara delikten kurtulmak gerekiyor demektir. Nahoş olaylar yaşandığı aşikâr. Şüphesiz bunların bir kısmı tertipti, komploydu. Çünkü bazı planlar beşerî zaaflar üzerine kuruluydu. Para, şöhret, şehvet gibi zaaf noktaları tespit edilmiş, bu noktalardaki hatalar üzerinden genel bir hava estirilmişti. İmam-hatipler, Kur’an kursları, camiler gibi belli bir kutsallık atfedilen mekânlardan bile bazı nahoş olaylar, resimler, görüntüler derlenmişti. Hata hatadır; savunulamaz. Ancak bazı hataların üzerinden milyonlarca insanı bizar ederek genellemeler de yapılamaz; yapılmamalıdır. 28 Şubat’ın yaptığı ve Türk medyasının alkış tuttuğu tarihî hata da buydu! Ve bunun bedelini herkes ödedi.

Değişik bir süreçten geçiyor Türkiye. İrtica iddialarından çok daha önemli, somut ve gerçekçi sorunlarla karşı karşıya bu ülke. AB yolunda mayınlı tarlalardan geçiyoruz mesela. Fransa’nın Ermeni soykırımı meselesine getirdiği vahim boyut gelecekteki tehlikeyi şimdiden işaretliyor. PKK terörü 30 yıldır çözülebilmiş değil. Irak’taki oluşumun Türkiye’yi ne kadar etkileyeceği meçhul. İşsizlik, eğitimsizlik, verimsizlik… Ülkenin gerçek problemleri dururken, Türkiye’nin yeniden 28 Şubat tartışmalarına gark olması bu ülke için bir utançtır. Tabii ki her kesimde, her zümrede yanlış yapan kişiler çıkabilir. Bunları önce genelleyip, sonra herkesi lanetleyecek bir medya lincine dönüştürmek, toplumu kamplara bölmek demektir. İki zümre var ortada: Biri her gelişme sonrası “eyvah yine 28 Şubat faşizmi, yeni bir kuşatma harekâtı başlatıyor” diye endişeye kapılıyor. Diğeri, “Ne var bu yaptıklarımızda! Bu yeni bir 28 Şubat değil ki!” diyor. Demek ki her iki zümrenin ruhuna da “postmodern darbe”nin laneti sinmiş. Bu heyuladan kurtulmak gerekiyor. Türkiye bir daha 28 Şubat yaşamaz, yaşayamaz. Türk askeri de, Türk medyası da, Türk halkı da bizi dünyaya rezil eden bu gulyabaninin oluşturduğu kötü izlenimi hak etmiyor çünkü…

Zaman, 12.10.2006

Ekrem DUMANLI

13.10.2006


 

Ağar’ı dinlemek

Ankara’da gazeteciler Mehmet Ağar’ı konuşuyor. Siyasiler, Ağar’ın “düz ovada siyaset” açılımının oy pusulasına nasıl yansıyacağını ölçmeye çalışıyor. Daha da ilginci, yabancı diplomatlar bir anda ilgisini DYP liderine yöneltmiş durumda.

Yıllar boyu kamuoyunda terörle mücadelenin “ağır abisi” olarak tanınan Ağar, geçen hafta Güneydoğu’ya giderek PKK’ya yönelik kısmi bir affa yeşil ışık yaktı. MHP ve CHP kınadı; DTP övdü; Kürt siyasiler yüreklendi. Şu ana kadar DYP liderine “Susurluk faili” ya da “derin devletin derin kolu” diye bakan sol aydınlar, ne diyeceklerini şaşırdı.

Aslında Mehmet Ağar’ın “PKK dağda siyaset yapacağına düz ovada siyaset yapsın” çıkışı, “Ağargözlemcileri” için o kadar da büyük sürpriz sayılmazdı. Doğru Yol Partisi Genel Başkanı geçen yıl “Terörü ancak ben hallederim” mesajı verdikten sonra nisan ayında Aktüel dergisinde Tuba Atav’a “Öcalan’ın da kendisine düşen görevleri bilmesi lazım” diyordu. Ağar’ın ısrarla “açıklamam” dediği PKK’yı dağdan indirme planında, Abdullah Öcalan’ı da kullanmayı düşündüğü, “En şahinler, en radikal adımları atabilir” demeye getirdiği belliydi. Mehmet Ağar, 301’inci madde konusunda “Vatan sevgisi bizim yüreğimizdedir; yasayla düzenlenmez” diyerek zekice bir “orta yol” çizdi. Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanların irtica açıklamalarına mesafeli durdu, hatta “Asker üzerinden siyaset yapmayız” mesajları verdi.

Tabii Ankara’daki komplo teorisyenleri, Ağar’ın bu ilginç açılımları karşısında boş durmaya niyetli değil. Kimsenin elinde ciddi bir kanıt olmamasına karşın bir çok kişi DYP’nin bundan sonraki seçimde AK Parti’ye koalisyon hesapları yaptığını söylüyor. Bazıları PKK’yı dağdan indirmek için bir ABD planı olduğunu, Ağar’ın da bu yüzden “ovada siyaset” sinyali verdiğini söylüyor. Hatta daha ileri gidip Ağar’ın AK Parti’den Çankaya sözü aldığını iddia edenler var.

Oysa DYP liderini uzun uzadıya dinlediğinizde, son çıkışının ardındaki en önemli nedenin kendi terörle mücadele tecrübesi olduğunu görüyorsunuz. Ağar, sıradan bir insan değil. Yıllarca Güneydoğu’da PKK ile uğraşmış, en sert tedbirler, en fazla insan hakları ihlalinin işlendiği süreçleri yönetmiş. Neyin yapılabileceğini neyin yapılamayacağını biliyor. Derdi, 3000 kişiyi dağdan indirip terörü bitirmek.

(...)

Etrafta “Ağar bu söylemle çok oy kaybeder” diyenler var. Kimbilir... Belki de tam tersine, Türkiye’nin terörle mücadele ve PKK’yı daha renkli ve hararetli bir biçimde tartışmaya başladığı bu dönemde, Ağar’ın açıklamaları, kendi “ağır” üslubu ve kişisel deneyimleriyle renklendirilince, seçmen kitlesine daha makul gelebilir.

Bilgisayarımdaki “Ağar” dosyalarına bakıyorum, DYP lideri geçen yıl yaptığımız bir röportajda “Siyasetteki en önemli misyonum bu sorunu çözmek” demiş. Geçmişteki tartışmalı uygulamaları konuşurken “O günün şartlarında tek talep bir an evvel terörün durmasıydı. Ben de bir kamu görevlisiydim. Şimdi siyasetçiyim” sözleri çıkmış ağzından Haziran 2005’de. Ve aynı röportajda “Bu meseleyi çözecek meşruiyet sahibi tek insan biziz” cümlesi var.

Kimbilir, belki de oy hesapları ötesinde DYP lideri kendine bambaşka bir tarihi misyon biçiyor. Bizler de onu yeni yeni duymaya başlıyoruz.

Sabah, 12.10.2006

Aslı AYDINTAŞBAŞ

13.10.2006


 

Ağar’ın açılımı, AKP-DYP yakınlaşması

DYP Lideri Mehmet Ağar, Güneydoğu sorununa ilişkin ‘söylenecek en son sözü’ söyledi. Bundan sonra hiç kimse ‘bedava Kürtçülük’ yapamayacaktır. Bir dönem teröre karşı mücadelenin bayraktarlığını yapmış olan Ağar, ‘bu kanlı dönemi bitirebiliriz arkadaşlar, samimiyetinizi görelim’ demiştir.

Bana kalırsa zaten can çekişen bölücü PKK bu sözlerle tamamen bitmiştir. Ağar, AKP’ye de ‘siz adım atın, riski ben sizinle paylaşırım’ diyerek gol pasını verdi.

Şayet sözde Ermeni soykırımı yasası gündemde olmasaydı bu cümlelerin yansımaları farklı olurdu. Bu açılımı, tek başına Mehmet Ağar’ın yaptığını düşünmüyorum. Bir ‘devlet politikasını kastetmiyorum’ ama yine de belli ‘hesapların ve ince taktiklerin’ söz konusu olabileceği inancındayım. Söylenenler kadar söyleyen de önemlidir.

Kimse Ağar’ı ‘derin devletin sözcüsü’ durumuna düşürmesin ama ‘barış günlerinin geldiğini’ birilerinin söylemesi lazımdı. Bu kişi, Ağar oldu.

Bir süredir AKP-DYP yakınlaşması dikkate değerdir. Ağar’ın ‘AKP ile koalisyona’ ilişkin yaklaşımını unutmamak gerekir. Yeni dönemde dört partili bir Meclis aritmetiği olursa bazılarının zannettiği gibi ‘bütün muhalefet birleşir, iktidar olur, AKP dışarıda kalır’ tezi çok saçmadır. Böyle bir senaryo bir sonraki dönem için kimi yüzde kaç oyla iktidara getirir sizce?

Ağar, son bir yıldır bu memlekette ‘en sağduyulu ses’ haline gelmeye başladı. Nasıl bir muhalefet yapılacağının sinyallerini DYP’den alıyoruz.

Diyarbakırlı olan Tarım Bakanı Mehdi Eker’le bunları konuştuk. Eker, ‘Eğer Sayın Ağar samimiyse ve sözlerine sahip çıkar, bunların arkasını getirirse kendisini tebrik ederim’ dedi.

Akşam, 12.10.2006

İsmail KÜÇÜKKAYA

13.10.2006


 

Ezberleri bozdu

Artık DYP Genel Başkanı olan Ağar’ın, “PKK’lılara af çağrısı” olarak yorumlanan çıkışını ciddiye almak gerekiyor. Tam da PKK’nın yeniden ateşkes ilan ettiği, Türkiye-ABD ve Irak’ın koordinatörler aracılığıyla sorunu çözme çabalarını yoğunlaştırdığı bir döneme denk geldiği için bu çıkış daha fazla anlam kazanıyor.

Zaten bunu, “Washington’un PKK planı”nın bir uzantısı olarak tanımlamaya çalışanlar var. Öncelikle Bush yönetiminin herhangi bir PKK planı olduğunu sanmıyoruz. Olsa bile, şimdiye kadarki planlarının hepsi fiyaskoyla sonuçlanan Bush’un bu sefer de duvara toslayacağı aşikârdır.

Burada Chomsky’nin Türkiye Kürtleri için sarf ettiği şu sözleri anmadan olmaz: “Bugüne kadar başlarına gelen bütün baskıların destekçisi ABD’ydi. Bugünse birtakım haklar -her ne kadar hâlâ arzuluyor olsalar da özerklik umudunu tamamen kaybettiler- elde edebilmek için yalnızca ABD’nin kendilerine yardım edebileceğine inanıyorlar.”

Ağar da eğer Amerikalılar’a güvenerek “af” dediyse kısa süre içinde hüsrana uğraması kaçınılmazdır. Evet, onu ve partisini Washington’da “AKP’nin tek, en azından en makul alternatifi” olarak pazarlamaya çalışanlar var. Ama o, geçmişte çok yoğun ilişkiler içinde olduğu Amerikalılarla ne zamandır birlikte anılmak istemiyor. Örneğin kendisini Washington’a götürmek isteyenler olduğunu, ama Ağar’ın hep reddettiğini duyuyoruz.

Ezberler bozuldu

Ağar, kendisininki başta olmak üzere Türk siyasi hayatındaki ezberlerin çoğunu bozdu. Peki, sözlerinin devamını getirebilecek mi? DYP’nin üst düzey yönetimi ve tabanı bu sözlerin arkasında durabilecek mi? Galiba her iki sorunun da cevabı “çok zor”.

Ama o bu sayede, hem siyasi liderlik kariyerinde ciddi bir sıçrama yaptı, hem de yaklaşan seçimler öncesi, ne zamandır ciddi bir kimlik krizi içinde bocalamakta olan partisine yeni açılımlar sağladı. Nitekim AB sürecinde AKP hükümetine çok geniş destek vermiş olan bazı liberal şahsiyetlerin DYP’ye ilgileri artmış durumda. Uluslararası güç odaklarınınsa bundan böyle Ağar ve DYP’yi daha yakından izleyecekleri de kesindir.

Vatan, 12.10.2006

Ruşen ÇAKIR

13.10.2006


 

Gündeme gülle

DYP Genel Başkanı Ağar’ın “Dağa çıkıp kurşun sıkacaklarına, düze inip politika yapsınlar” söylemi, siyaset gündemine gülle gibi ağırlık koyarak oturdu. Bu söylem, bir başka parti liderinden ya da siyasetçiden gelseydi, o kişi, “günah keçisi” olurdu.

Ancak... Türkiye’de PKK terörünün belini kıran Ağar’ın, o siyaset tavrını ortaya koyması farklıdır.

Türkiye’nin ulusu ve yurduyla bütünlüğü için ön safta kavga veren “eşitler arasında birincidir.”

Mehmet Ağar’ı seven vardır, ona karşı olan vardır ama bu özel konumu tartışmasızdır.

(...)

Siyasi parti liderleri arasında sicili gereği bu “yeni” açılımları -doğrudur ya da yanlıştır ayrı konu- ancak o söyleyebilirdi.

Milliyet, 12.10.2006

Güneri CIVAOĞLU

13.10.2006

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004