Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 27 Ekim 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Basından Seçmeler

Mesajlar

Nutuk bazen, sadece bir nutuk; önemli günler vesilesiyle yayımlanan bir mesaj bazen sadece bir mesajdır. Geriye gidip gazete arşivlerini karıştırıp bir önceki yılın veya birkaç yıl öncesinin “önemli gün mesajı” ile elinizdekini karşılaştırdığınız zaman “tıpkısının aynısı”nı bulma ihtimaliniz acaba ne kadardır?

“Mesaj” yayımlama işinin alışkanlıklarla yürüdüğü anlaşılıyor. Kalıp cümleler, kalıp tamlamalar, anlamına takılmadan “resmî” bir görevin yerine getirildiğini düşündürür. “Anlamına takılmamak” yapılan işi bütünüyle anlamsızlığa iter mi? Anlamsız bir iş yaptığı düşüncesini kabul edecek, üzerine alacak bir makam tasavvur edilemez. Adı üzerinde mesaj: Devletimiz, devletimizin yüksek mercileri halkına bilgi veriyor, yol gösteriyor, yüksek hedeflere sevk ediyor. Cumhurbaşkanlığı makamının verdiği mesajlar gibi.

Ramazan Bayramı mesajında Cumhurbaşkanı’mız gençlerin eğitimine dair önümüze standartlar ve prensipler koyuyor. “Çocuklarımızın ve gençlerimizin çağdaş eğitim almalarına, aklın ve bilimin öncülüğünü kabul etmiş, sistemli düşünen, tartışan, üreten, barışa, emeğe, insan haklarına inanan, demokratik değerleri her şeyin üzerinde tutan aydın kuşaklar olarak yetiştirilmelerine özen gösterilmelidir.” “Sistemli düşünmeyi”, “tartışmayı” bir değer olarak yücelten Cumhurbaşkanı’nın sözlerini tartışmak ve bu sözlerde “sistemli düşünce” aramak örnek bir çaba olmalı; değil mi? Mesela “emeğe, insan haklarına” “saygı göstermek” yerine Cumhurbaşkanı’nın vurguladığı gibi “inanmak” nasıl bir tutum ve düşünce olabilir? Emeğe nasıl inanılır? İnsan hakları gibi haklar inanç alanı mıdır? Öyle ise bu ne tür bir inançtır?

“Bizler, içeriden ve dışarıdan yönlendirmelerle yaratılmaya çalışılan yapay tartışma konularını bir yana bırakıp, Ülke’nin, çağdaş dünyada saygın yerini alması hedefinde bütünleşmeyi başarmak zorundayız.” diyor mesajında Cumhurbaşkanı’mız. Sonra ekliyor: “....gereksiz tartışmaların ülkemize ve toplumumuza zarar vereceği unutulmamalıdır.” İçeride ve dışarıda bu yönlendirmeleri kimler yapıyor? Bunlar “yapay tartışmalar”ı nasıl başlatabiliyorlar? Somut olarak nedir bunlar? Neyle karşı karşıyayız? Ülkemizin “çağdaş dünyada saygın yerini alması hedefinde bütünleşmeyi başarmak” şeklindeki dolambaçlı ibareden neleri anlayabiliriz? Birincisi çağdaş dünyanın içinde değiliz. İkincisi, saygın değiliz. Üçüncüsü, hedefimiz “çağdaş dünyada saygın olmak”. Bunun için de bütünleşmek zorundayız. Ama, “yapay tartışmalar”ı bir kenara bırakırken, “gereksiz tartışmaları”n ülkemize zarar vermesini engellerken, nasıl “sistemli düşünen ve tartışan” bireyler olarak kalacağız? Neyin “yapay” olduğunu, neyin “gereksiz” olduğunu tartışamayacak mıyız?

Kalıp bir ifade şeklinde yer alan “aydınlanmacı çizgi” nedir? “Türkiye’nin yolu aydınlanma ve çağdaşlaşma yoludur ve ülkemiz bu yoldan geri döndürülemeyecektir.” sözünden, vatandaşlar olarak ne anlayacağız. “Çağdaşlaşma”yı aşağı yukarı biliyoruz; ama “aydınlanma yolu” nedir? 18. yüzyılın Aydınlanma Felsefesi midir, söz konusu olan? Aydınlatanlar kimlerdir? Aydınlanmaya ihtiyaç duyanlar var mıdır? Bizim bu ikili yolda zorlu bir yürüyüş içinde olduğumuz, birilerinin de “geri döndürmeye” niyetli olduğu anlaşılıyor. Bu niyeti taşıyanlar ne yapmaktadır?

Bu ifadelerin bütününde “sistemli düşünce”yi bir kenara bırakalım, açıklık ve seçiklik nerdedir? “Devlet büyüğümüzün sözü” diye üzerinde duralım, ama anlayabileceğimiz bir ifade var mıdır? Bu sözler, şerh edilecek, tefsir edilecek, farklı yorumlara konu edilecek “kutsal” sözler midir?

Ben diyorum ki, Türkiye’nin boğucu, verimsiz, tüketici bir düşünce atmosferi var. Bu atmosferi oluşturan muharrik güçlerin başında devletlilerimizin “mesaj”larının da katkıda bulunduğu obskurantizm (düşünceyi belirsizleştirerek, saçmalaştırarak eleştirilmesini engellemek) alışkanlığı bulunuyor. Muğlak, müphem, karanlık ifadeler, anlamı üzerine kafa yormadan sırf alışkanlıklarla tekrarlanan özel bir jargon ve kalıp hükümler aklımız ve düşüncelerimiz üzerinde cendere oluşturuyor. “Sistemli düşünce”yi ve eleştiriyi içeren “tartışma”yı yok ediyor. Bu dil ile ancak cadı avına çıkılabilir. Engizisyon mahkemeleri kurulabilir. Toplumu bir şizofreniye mahkum ederek topluca karanlığa kurşun sıkılabilir.

“Aydınlanma Felsefesi” içinde her farklı fikrin ve tezin bulunduğu zengin bir yelpazedir. Aydınlanma’dan önce aydınlığa ihtiyacımız var. Devletimizin mesajlarını, şüpheye, yoruma pay bırakmadan aydınlıkta okuyabilmeliyiz. Biraz da “sistemli düşünce”ye kapı aralayacak tutarlılığa rastlarsak, işte o zaman “çağdaş dünyada saygın bir yer” edinmek, ham bir hayal olmaktan çıkacaktır.

Önümüzdeki Cumhuriyet Bayramı mesajlarını aydınlıkta okumak umuduyla.

Zaman, 26.10.2006

Mümtaz’er TÜRKÖNE

27.10.2006

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler

Başlıklar

  Ağar’ın hamleleri

  Siyaset gerçek hizasını buluyor

  Ağar ve Türkiye’nin ihtiyacı

  Mesajlar


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004