Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 23 Kasım 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Haberler

 

Schröder: Kıbrıs adaletle çözülür

Almanya eski Başbakanı Gerhard Schröder, İstanbul’da yapılan 15. Kalite Kongresinin özel oturumundaki konuşmasında, “Kıbrıs konusunda âdil yaklaşım gerçekleşirse, o zaman sorunun ortadan kalkacağını düşünüyorum’’ dedi. Kuzey Kıbrıs’ın, yapılan referandumda tavrını ortaya koyduğunu belirten Schröder, Rum kesiminin 2004 yılında AB’ye alındığını, Kuzey Kıbrıs’ın ise pozitif yaklaşımına rağmen dışarda kaldığını hatırlattı.

Almanya Eski Başbakanı Gerhard Schröder, ‘’Kıbrıs konusunda adil yaklaşım gerçekleşirse, o zaman Kıbrıs sorununun ortadan kalkacağını düşünüyorum’’ dedi.

Schröder, 15’inci Kalite Kongresinin özel oturumunda yaptığı konuşmada, Türkiye’nin AB ile olan ilişkilerine değinerek, ‘’Tabii ki 40 senelik bir söz verme gibi laflar edebiliriz’’ dedi.

Türkiye’nin kültürel ve stratejik boyutu değerlendirildiği zaman Avrupa ve Asya’nın bir dikiş noktasında olduğunu dile getiren Schröder, şöyle devam etti:

‘’Dolayısıyla bölgede olacak bütün sorunları çözecek siyasi ve ekonomik bir durumdadır. Türkiye dini, sosyal kültürel açıdan değerlendirildiği zaman İran’a, Irak’a ve Afganistan’a kadar siyasi bir istikrar yansıtmaktadır. Bence Avrupa için bütün bunlar büyük bir değer anlamına geliyor. Burada bir çelişki yok. Bir yerde aydınlanmış modern bir toplum var, diğer yanda İslam dinini kabul etmiş ülkeler var. Türkiye kendi bölgesindeki komşu ülkelerine bir öncü, örnek olabilir. Dolayısıyla Türkiye, AB ile müzakerelerinde AB tarafından desteklenmelidir. AB’nin kendi menfaati de burada yatmaktadır.’’

Schröder, Kıbrıs konusunda ise, adil yaklaşım gerçekleşmesi halinde o zaman sorunun ortadan kalkacağını düşündüğünü söyledi. Kuzey Kıbrıs’ın, yapılan referandumda tavrını ortaya koyduğunu belirten Schröder, Rum kesiminin 2004 yılında AB’ye alındığını, Kuzey Kıbrıs’ın pozitif yaklaşımına rağmen dışarda kaldığını söyledi. ‘’Bütün bu çalışmaların yanlışlığını burada tartışmak istemiyorum’’ diyen Schröder, 1997 yılında da iki tarafın birleştirilmesine yönelik çalışmalar yapıldığını anlattı.

Gerhard Schröder, ‘’Türkçe konuşan Kıbrıslılar ve Türkiye, günümüzde olduğu gibi olumlu yaklaşımlarına rağmen cezalandırıldı. Türkiye haklı olarak müzakerelerde adalet istemektedir’’ diye konuştu.

/ İSTANBUL

23.11.2006


 

Özgürlükler sınırlandırılamaz

İnsan hakları alanında faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşları, Kemalizmle ilgili sözşleri sebebiyle bazı çevrelerin hedef haline gelen Prof. Dr. Atilla Yayla’ya destek verdi. İHD, MazlumDer, İHGD ve HYD adına yapılan açıklamada “özgürlüklerin, kutsallık atfedilen düşüncelere sığınılarak sınırlandırılamayacağı” belirtilerek, yaşananların Türkiye’deki insan haklarının hali hazırdaki vahim durumunu ortaya koyduğu vurgulandı.

İnsan hakları alanında faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşları, Kemalizm hakkındaki görüşleri sebebiyle bazı çevrelerin hedef haline gelen Gazi Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Atilla Yayla’ya destek verdi. Yapılan açıklamada “özgürlüklerin, kutsallık atfedilen düşüncelere sığınılarak sınırlandırılamayacağına” dikkat çekildi.

İzmir’de AKP tarfından düzenlenen ‘’AB İlişkileri ve Türkiye’’ panelinde Kemalizmi eleştirdiği için hedef haline gelen Prof. Dr. Yayla, İnsan Hakları Derneği (İHD) Genel Merkezi’nde basın toplantısı düzenledi. Basın toplantısında İHD’nin yanı sıra İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği (Mazlumder), İnsan Hakları Gündemi Derneği (İHGD) ile Helsinki Yurttaşlar Derneği (HYD) Yayla'ya destek verdi. Sivil toplum kuruluşları adına yapılan ortak açıklamada, ifade ettiği görüşler gerekçe gösterilerek, Prof. Dr. Atilla Yayla hakkında karalama ve linç kampanyası başlatıldığı, yapılan haberlerle “hedef” haline getirildiği ifade edildi. Açıklamada bu durumun Türkiye’de ifade ve akademik özgürlüklerin durumunu ve medyanın insan haklarına yaklaşımını bir kez daha gözler önüne serdiği vurgulandı. Yaşananların dört farklı açıdan Türkiye’deki insan hakları durumunun hali hazırdaki vahim durumunu ortaya koyduğunun hatırlatıldığı açıklamada, “Bunlardan ilki, Türkiye’nin en önemli sorunlarından biri olan ifade özgürlüğü probleminin hâlâ devam ediyor olmasıdır. İkincisi, Türkiye’de ifade özgürlüğü konusunda en fazla hassas olması ve ifade özgürlüğünü en fazla savunması gereken medyanın, bu işlevini yerine getirmediği, aksine olumsuz bir rol oynadığıdır. Üçüncü olarak, Türkiye’de akademik özerklik ve özgürlüğün halen sağlanamadığıdır. Ve son olarak da AB süreciyle başlatılan olumlu yöndeki reformların hiçbirisinin kalıcı nitelik kazanamamış ve bu reformlarla sağlanan özgürlüklerin her an geri alınabilir nitelikte olduğudur” denildi.

12 EYLÜL YILLARI HATIRLATILDI

Medya’nın ifade özgürlüğünün en önemli koruyucusu olması gerekirken, bazı medya kuruluşlarının yaptıkları yayınlarla Prof. Dr. Atilla Yayla’yı doğrudan hedef haline getirmesinin medya ettiği açısından içler acısı bir durumu ortaya koyduğu belirtildi.

Açıklamada, Gazi Üniversitesi’nin Atilla Yayla hakkında başlattığı incelemenin 12 Eylül yıllarının 1402 uygulamalarını hatırlattığı, görüşlerini barışçıl bir şekilde ifade eden bir öğretim üyesi hakkında inceleme başlatıp, onu görevinden uzaklaştırmanın demokratik ve insan haklarına saygılı bir hukuk devletiyle bağdaştırılmasının mümkün olmadığına değinildi. Açıklamada şu görüşlere yer verildi:

ÖZGÜRLÜKLER HÂLÂ KURUMSALLAŞAMADI

“Yaşananların bizleri yüzleştirdiği bir diğer gerçeklik de, AB reformlarıyla getirilen temek hak ve özgürlüklerin halen kurumsallaşamamış olması ve oldukça kaygan bir zemine oturtulmuş olmasıdır. Durum onu göstermektedir ki, bu temel hak ve özgürlükler, her an keyfi olarak geri alınabilir şekilde düzenlenmiştir. İfade özgürlüğü de bunların başında gelmektedir. Bizler insan hakları kuruluşları olarak, Prof. Dr. Atilla Yayla hakkında başlatılan karalama ve linç kampanyasını protesto ediyoruz. Prof. Dr. Atilla Yayla hakkında başlatılan karalama ve linç kampanyası derhal sona erdirilmelidir. Hakkında başlatılan incelemeler ivedilikle durdurulmalı ve görevine derhal iade edilmelidir.

Hükümet, başta ifade özgürlüğünü kısıtlayan tüm yasa ve uygulamaları durdurmak olmak üzere, temel hak ve özgürlükleri teminat altına alacak ve onları kurumsallaştıracak her türlü önlemi, bu alanda çalışan sivil toplum örgütleriyle işbirliği içinde hayata geçirmelidir. Özgürlükler bir bütündür. Demokrasilerde özgürlükler, kutsallık atfedilen düşüncelere sığınılarak sınırlandırılamaz.”

İfade özgürlüğünün olmadığı görüldü

Prof. Dr. Atilla Yayla da , ifade özgürlüğünün en temel insan hakkı olduğunu ve kullanılamadığı bir ortamda diğer hak ve özgürlüklerden söz edilemeyeceğini belirterek, şöyle konuştu:

‘’İfade özgürlüğü demek insanların görüşlerini, düşüncelerini başlarına kötü bir şey gelmesi korkusu olmadan serbestçe açıklayabilmesidir. Bana yapılan muamele bu anlamda Türkiye’de ifade özgürlüğünün olmadığını ve ne yazık ki bu olmayışta en büyük payın da ifade özgürlüğünü kullanan medyanın bazı organları olduğunu göstermektedir.’’

Basının ifade özgürlüğünü yalnızca kendisi için değil, herkes için talep etmesi gerektiğini söyleyen Yayla, ‘’Ben bu ülkenin bir vatandaşıyım. Türkiye’yi çok seviyorum ve Türkiye’nin medenî bir ülke, ifade özgürlüğünün tam olduğu bir ülke olmasını istiyorum. Bu uğurda ödenecek bir bedel varsa, onu da ödemeye hazırım, ama Türkiye’nin kazanmasını istiyorum’’ diye konuştu. Yaşadıklarını Gallileo olayına benzeten Yayla, ifade özgürlüğünün yalnızca doğru, resmî ya da toplumda sevilen fikirlerin ifade edilmesi anlamına gelmediğini vurguladı.

Bir gazetecinin, ‘’Sözlerinizden pişmanlık duydunuz mu? Üslubu ayarlayamadığınızı düşünüyor musunuz’’ sorusu üzerine ise Yayla, şöyle konuştu:

‘’Üslûbu ayarlamakla ilgili bir problemim olmadı. Ben akademik bir analiz yaptım. Zaten üslûbu ayarlama mecburiyeti hissetmek de ifade özgürlüğü açısından problemler olduğunu gösterir. Ben de doğru olduğuna inandığım fikirleri savunuyorum. Bu fikirleri bir dogma olarak görmüyorum. Bu fikirleri tartışmaya, eleştiriye açık olarak görüyorum. Ama bir şart koşuyorum, diyorum ki, bana baskı yaparak, tehdit ederek, yıldırmaya çalışarak fikirlerimden vazgeçiremezsiniz. Bana benim fikirlerimin yanlış olduğunu ispatlayarak bu fikirlerden vazgeçme şansı verirsiniz. Bu medenî bir yoldur.’’

Yayla, Türkiye’de bir fikri yarışması olduğunu, ancak kendisinin eleştiri konusu yaptığı Kemalist çevrelerin fikir geliştirmek yerine bağırmayı ve slogan atmayı tercih ettiğini belirterek, fikirlerinin yanlışlığının yine fikir ortamında ispattlanmasını istedi.

İbrahim DOĞRU / ANKARA

23.11.2006


 

Özdemir: Türkiye, örnek bir demokrasi olabilir

Almanya’nın başkenti Berlin’de düzenlenen ‘Avrupa ve Siyasî İslâm’ konulu tartışma toplantısında konuşan Avrupa Parlamentosu Yeşiller Partisi milletvekili Cem Özdemir Türkiye’nin İslâm dünyası için örnek bir demokrasi olabileceğini söyledi.

Federal Siyasî Eğitim Merkezi’nin (BPB) Almanya’nın başşehri Berlin’de düzenlediği ‘Avrupa ve Siyasi İslam’ konulu tartışma toplantısında konuşan Yeşiller Avrupa Parlamentosu (AP) milletvekili Cem Özdemir Türkiye’nin birçok tartışmanın sürdürüldüğü bu dönemde örnek teşkil edebileceğine vurgulayarak, “Türkiye İslâm Dünyası için örnek bir demokrasi olabilir. Türkiye bu konuda desteklenmelidir.” dedi. Türkiye’nin bu alanda Batı tarafından desteklenmesi gerektiğinin altını çizen Özdemir son dönemlerdeki Danimarka’daki karikatür krizi ve Papa’nın İslâmiyet’le ilgili sözleri sonrası sürdürülen tartışmalara da değinerek, “Bir tarafta Danimarka’daki Jyllands-Posten gazetesinin yayınladığı Hz. Muhammed (a.s.m.) karikatürleri diğer tarafa da Ahmedinejad konularak bu tartışmalar sürdürülemez. Bunlar uç noktalardır.” dedi.

İslâm Dünyasının tek bir blok olarak değerlendirilmemesi gerektiğine vurgu yapan Özdemir İslâm Dünyasının kendi içerisinde heterojen bir yapısı bulunduğunu; İran örneğinde bile halkın çoğunluğunun daha demokratik bir yapı istediğini söyledi.

/ BERLİN

23.11.2006


 

Tan: Dikteye müsaade etmeyiz

Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Namık Tan, Türkiye’nin, tarih konularak kendisine bazı hususların dikte ettirilmesine müsaade etmeyeceğini bildirdi.

Dışişleri Bakanlığının haftalık basın toplantısında, soru üzerine AB Komisyonunun Kıbrıs ile ilgili tavsiye kararını aralık ayının ilk haftasında alma kararını değerlendiren Tan, Türkiye’nin görüşünün Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül tarafından dün açık bir şekilde ifade edildiğini söyledi.

Sözcü Tan, “Bu şekilde tarih konularak bize birtakım hususların dikte ettirilmesine müsaade etmemiz söz konusu olmayacaktır” diye konuştu. Bir gazetecinin Ankara’nın bu açıklamalarının “Türkiye’nin müzakerelerde kısmi askıya hazır olduğu” şeklinde yorumlandığını söylemesi üzerineyse Tan, bunların spekülatif haberler olduğunu ve itibar edilmemesi gerektiğini kaydetti. AB Dönem Başkanı Finlandiya’nın Kıbrıs planından Maraş ile ilgili bölümün çıkartıldığına ilişkin haberlerin hatırlatılarak, planın son halinin sorulması üzerine Tan, sorunun teknik mecrada çözümlenmesi konusunda Türk hükümetinin bilinen görüşlerinde bir değişiklik olmadığını söyledi. Sözcü Tan, Finlandiya’nın girişimi çerçevesinde sürmekte olan görüşmelerin içeriğiyle ilgili olarak bu aşamada basınla paylaşabileceği yeni bir unsur bulunmadığını bildirdi. Tan, ayrıntıların önümüzdeki süreçte ortaya çıkacağını belirterek, bu aşamada yeni bir husus bulunmadığını kaydetti. Sözcü Tan, “Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül’ün Papa ile görüşmek istemediği” yönündeki haberlere ilişkin sorular üzerine ise ziyaretin yapılacağı sırada hükümet yetkililerinin, ABD Başkanı George Bush gibi önemli devlet adamlarının da katılacağı NATO zirvesi için yurt dışında olacağını ve bu nedenle de ziyaretin 2 gün önce ya da sonraya alınmasının uygun olacağını aktardıklarını bildirdi. Tan, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin’in hükümet adına Papa ile görüşeceğini bildirdi.

/ ANKARA

23.11.2006


 

YAŞ, haftaya toplanacak

ANKARA - Yüksek Askeri Şura’nın (YAŞ) bu yılki ikinci olağan toplantısı, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın başkanlığında 30 Kasım Perşembe günü yapılacak.

Genelkurmay Başkanlığı Karargahı Çakmak Salonu’ndaki toplantıda, başta Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) personel, eğitim, disiplin konuları olmak üzere planlı faaliyetlerle ilgili değerlendirmelerde bulunulacak. Şura çalışmalarının tamamlanmasının ardından alınan kararlar, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in onayına sunulacak. Kararlar, daha sonra, Genelkurmay Başkanlığı Genel Sekreterliği tarafından duyurulacak. Toplantıya, Başbakan Erdoğan’ın yanı sıra Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İlker Başbuğ, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Yener Karahanoğlu, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Faruk Cömert, Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Işık Koşaner, 1. Ordu Komutanı Orgeneral Fethi Remzi Tuncel, 2. Ordu Komutanı Orgeneral Hasan Iğsız, 3. Ordu Komutanı Orgeneral İsmail Koçman, Ege Ordusu Komutanı Orgeneral Şükrü Sarıışık, Kara Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanı Orgeneral Atila Işık, Harp Akademileri Komutanı Orgeneral Aydoğan Babaoğlu, Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Ergin Saygun, Donanma Komutanı Oramiral Muzaffer Metin Ataç ile Kara Kuvvetleri Eğitim ve Doktrin Komutanı Orgeneral Orhan Yöney katılacak. Şura’da, Orgeneral Iğsız ile Orgeneral Işık ilk kez yer alacak. Toplantıda, ele alınacak konularla ilgili daire başkanları da hazır bulunacak.

/ ANKARA

23.11.2006


 

İrticanın tehdit olmadığı ispatlandı

Türkiye Sağlık İşçileri Sendikası Genel Başkanı Mustafa Başoğlu, TESEV tarafından gerçekleştirilen kamuoyu araştırması ile halkın irticayı tehdit olarak görmediğinin bir kez daha ispatlandığını belirtti.

TESEV’in “Değişen Türkiye’de Din, Toplum ve Siyaset” başlıklı araştırmasının sonuçlarını değerlendiren Başoğlu, “Yapılan bu araştırma önemli bir gerçeği ortaya çıkarmıştır: O da toplumu sürekli ‘İrtica geliyor, laiklik elden gidiyor’ diyerek germeye çalışan kesimin iddialarının boş olduğudur” dedi. Başoğlu, araştırmanın Türkiye’de irtica tehlikesinin olmadığını ortaya koyduğunu söyledi. Başoğlu, şöyle devam etti: “Bu araştırma ayrıca Sendika olarak 4982 Sayılı Bilgi Edinme Kanunu gereğince devletin ilgili kurumlarından irtica ile ilgili bilgi istediğimiz çalışmamızın sonuçlarını da teyid etmiştir. Çünkü bizim çalışmamızda da devletin resmî kayıtlarında irticaya ilişkin herhangi bir kayda rastlanılmamış, irtica iddiaları resmiyet kazanamamıştır. Bundan sonra ‘irtica vardır’ diyenler, bunu tamamen siyasî ve ideolojik amaçla söyleyecekler, ancak inandırıcı olamayacaklardır.”

Ahmet TERZİ / ANKARA

23.11.2006


 

Mukaddes yolculuk başladı

Diyanet İşleri Başkanlığının organizasyonuyla İstanbul’dan hacca gidecek olan 380 kişilik kafile törenle uğurlandı. Uğurlama törenine İstanbul Valisi Muammer Güler ve İstanbul Müftüsü Mustafa Çağrıcı da katılırken, hacı adayları mukaddes topraklara gidecek olmanın heyecan ve mutluluğunu yaşadılar.

stanbul’dan 330 kişilik ilk hacı kafilesi Suudi Arabistan’a hareket etti. Hacı adayları için Atatürk Havalimanı’nda uğurlama töreni düzenlendi. THY görevlileri tarafından lokum ikram edilen ve hac görevini yerine getirirken kullanabilecekleri birer çanta verilen hacı adayları, daha sonra yakınlarıyla vedalaşarak uçağa alındı. 330 hacı adayı, THY’ye ait uçakla saat 00.40’da kutsal topraklara hareket etti.

/ İSTANBUL

23.11.2006


 

6 aylık hacı adayı

Adıyaman’da ilk hacı kafilesi yola çıktı. Kafilenin en küçük hacı adayı ise annesinin kucağında yola çıkan 6 aylık Firdevs Kara isimli bebekti.

Adıyaman Valiliği önünde düzenlenen törenle yola çıkan 109 hacı adayı, uçağa binmeden önce duâ edip yakınlarıyla vedalaştı. Duygulu anların yaşandığı törende kutsal topraklara gidecek olan hacı adayları yakınlarından helâllik istedi. Adıyaman Müftüsü Mehmet Avcı’nın uğurladığı hava kafilesinin birde küçük yolcusu vardı. Henüz 6 aylık olan minik Firdevs, annesi Aysel Kara’nın kucağında hava yolculuğuna çıktı. Minik Firdevs’in annesi Aysel Kara, bakacak kimse olmadığı için bebeğini de yanında götürdüğünü söyledi.

/ ADIYAMAN

23.11.2006


 

Mutabakatın gereği yapılsın

Özgür Düşünce ve Eğitim Hakları Derneği (Özgür-Der) Genel Başkanı Hülya Şekerci, Millî Eğitim Bakanlığı’nın 13-17 Kasım tarihlerinde gerçekleştirdiği Eğitim Şûrâsı’nda ‘katsayı’ konusunda toplumsal mutabakat sağlandığını belirterek, “Hükümet artık bu mutabakatın gereği olarak katsayı uygulamasını tamamen kaldırıp sınav sistemini yeniden düzenlemeli, en azından her öğrencinin cevapladığı soru oranında puan alacağı ve istediği bölümü seçebileceği bir sistem getirmelidir” dedi.

Yaptığı yazılı açıklamayla şurayı değerlendiren Özgür-Der Başkanı Şekerci, yedi yıl aradan sonra yapılan Eğitim Şûrâsı’nda, yolsuzluk, şiddet ve ahlâksızlığın eğitimle ilgisinin gündeme bile alınmadığını, İslâmî kimlikleri sebebiyle eğitim haklarından mahrum bırakılan on binlerce gencin durumunun ise her zaman olduğu gibi görmezden gelindiğini belirtti.

Şûrâ esnasında tarafların birbirlerini ‘siyasi’, ‘ideolojik’ suçlamalarda bulunduklarına dikkat çeken Şekerci şöyle devam etti: “Eğitim, bir ülkede yaşanan sorunları aşmanın en önemli araçlarındandır. Oysa Türkiye’de eğitim, resmî ideolojinin ihdas etmeye çalıştığı ‘insan tipi’ni üretmenin mekanizması olarak algılanıyor. Şûra’da sorunun temeli olan resmî ideolojinin bu dayatmacı zihniyeti hiç tartışılmadı” dedi.

İktidar yine geri adım attı

Özgür-Der Başkanı Şekerci, Gazi Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Atilla Yayla’ya karşı adeta bir linç kampanyasına dönüştürülen saldırıları ibretle izlediklerini belirterek, şöyle devam etti: “Atilla Yayla aleyhine yürütülen karalama ve saldırı furyası Türkiye’de düşüncenin nasıl bir resmî ideoloji kıskacında olduğunun somut bir göstergesi olmuştur. Özgürlük ve insan hakları vaadleriyle halktan yetki ve sorumluluk alan ‘iktidar’ partisi bu olayda da bilinen tutumunu sergilemiş ve düzenin hışmından korunma kaygısıyla geri adım atmıştır. Üniversite çürümüştür. YÖK dayatmacılığının şekillendirdiği üniversite anlayışının tipik bir örneği olan Gazi Üniversitesi Rektörlüğü Atilla Yayla’nın ders verme özgürlüğünü elinden alarak ‘kışla tipi eğitim’ felsefesine bağlılığını ilân etmiştir.”

SÖZDE SİVİLTOPLUM ÖRGÜTLERİ

DAYATMACILIĞA DESTEK OLUYOR

Beş gün süren toplantılarda en önemli gündem olan katsayı uygulamasına, Şûra Alt Komisyonu’nda 4’e karşı 66 oyla kaldırılması kararı çıkmasının bazı kesimlerce eleştirilmesi ve kısmen değiştirilmesi konusuna da değinen Şekerci, “17. Millî Eğitim Şûrâsı; ‘hak, adalet, özgürlük, bilimsellik’ gibi söylemleri sürekli dillendiren TÜSİAD, Eğitim-Sen, ÇYDD gibi sözde sivil toplum örgütlerinin çifte standardını bir kez daha göstermiştir. Gücünü halktan değil resmî ideolojiden alan bazı sendikalarla sermayedarların, dayatmacı politikaların sürdürülmesi hususunda kendi kutsallarını çiğnemekten de geri durmamaktadırlar. ‘Bilimsel ve akademik’ yaklaşım maskesiyle dayatmacılığın, zorbalığın sürdürülmesine destek olmaktadırlar” açıklamasında bulundu.

Yeni Asya / İSTANBUL

23.11.2006


 

ÖSYM de Şûrâ'ya tavır aldı

ÖSYM Başkanı Prof. Dr. Ünal Yarımağan, 17. Milli Eğitim Şûrâsı’nı eleştirerek, “Açıkçası alınan kararları doğru bulmuyorum. Özelikle eğitim açısından doğru olmayan kararlar alındığını düşünüyorum” diye konuştu.

ÖSYM Başkanı Prof. Dr. Ünal Yarımağan, 2007-Öğrenci Seçme Sınavı’na (ÖSS) başvuruların Şubat-Mart aylarında alınacağını belirterek, başvuru, muhteva ve yerleştirme şartları açısından 2007-ÖSS’nin 2006’dakinden farklı olmayacağını bildirdi.

Yarımağan, şurada katsayı ile ilgili konuda alınan kararı da şöyle değerlendirdi: “Bu bence eğitim açısından son derece olumsuz bir karar. Kararın kökeninde programların, yani meslek lisesi programlarının lise programlarıyla karşılaştırılarak gruplandırılacağı ifade ediliyor. Bunun arkasında şu seziliyor: Meslek lisesi programları lise programlarıyla eşitlenmeye çalışılacak, aynı haklara sahip olunması için. Bu da tabiî eğitimi olumsuz yönde etkileyecek. Bir meslek lisesinin hem meslek lisesi derslerini hem de genel lisenin belli bir alanının tüm derslerini ihtiva etmesi kâğıt üzerinde gerçekleştirilebilir ama uygulamada buradan çıkacak adaylar ne meslek lisesi mezunu olurlar ne de genel lise mezunu olurlar. İkisinin ortasında, açıkçası çok da başarılı olmayacak öğrenciler olurlar. Bu tamamen belli bir amaca yönelik uygulamadır. Gerçekleştirileceğine inanmıyorum ama gerçekleştirilirse de son derece olumsuz sonuçlar verir.’’ Yarımağan, ÖSS’de test usulü soruların yanı sıra, adayların klasik yazılı sınavlardaki gibi cevap yazacağı ‘’açık uçlu’’ sorular da yöneltilmesi için hazırlıklara başlandığını ilk uygulamanın önümüzdeki sene KKTC’de yapılacağını bildirdi.

/ ANKARA

23.11.2006


 

SASON-DER’den afetzedelere yardım

Sason Eğitim Kültür ve Yardımlaşma Derneği (SASON-DER) Sason’da selden zarar gören ailelere yardım elini uzattı. Sason esnafları ve dernek yöneticileri tarafından toplanan gıda ve giyim malzemeleri mağdur aileler dağıtıldı.

Selden en çok etkilenen Aydınlık-Yeniçakmak, Derince ve diğer yerleşim birimlerine giden dernek yöneticileri yardım paketlerini muhtaç ailelere teslim etti. Bugüne kadar yaklaşık 40 aileye gıda ve giyim yardımında bulunduklarını belirten dernek yöneticileri, imkânlar ölçüsünde selden zarar gören diğer ailelere de yardım ulaştırmayı planladıklarını belirttiler.

Metin ÖZMEN / BATMAN

23.11.2006


 

Borç batağındaki belediyeler proje retemiyor

Güneydoğu’da 44 insanın ölümüne sebep olan sel baskınlarında, belediyelerin altyapı sorunu iyice gün yüzüne çıktı. Türkiye’de belediyelerin yaşadığı ekonomik sıkıntılar ise alt yapı projeleri hazırlamalarına engel oluyor.

Hazırlanan altyapı projelerinin maliyetinin yüzde 25’i başvuru sahibi kuruluşlar, geri kalanı ise AB hibe fonundan karşılanıyor. AB teknik yardımlarda da maliyetin tamamını karşılıyor. Ancak belediyeler, borçlarından dolayı projelerin maliyetinin yüzde 25’lik kısmını karşılayamadığı için alt yapı projesi hazırlayamıyor.

Türkiye’nin altyapı çalışmalarına büyük önem veren AB’nin ayırdığı kaynaklar, proje olmadığından bekliyor. AB en çok yüzde 21.91 ile ekonomik sosyal uyum projeleri ile bölgesel kalkınmışlık farkının giderilmesine yönelik projelere destek veriyor. Projeler, Türkiye’nin hemen hemen tüm illerini kapsıyor. 2002 yılından bu yana Türkiye’de AB kaynaklı 117 proje devam ediyor. Bu projelerin içerisinde belediyelerin hazırladığı bir tek altyapı projesi dahi bulunmuyor. Belediyeler AB için altyapı projeleri hazırlamak yerine daha çok sosyal projeleri tercih ediyor. Hibe programı kapsamında ülke genelinde en çok proje Diyarbakır’dan yollanırken, altyapıya yönelik bir tek proje dahi yok. Uygun bulunan 253 projenin 220’si onaylanıp kabul edildi. Bölgenin diğer illerinde de durum aynı.

Mali yardımları Türkiye’nin AB’ye uyumunu hızlandırmak için kullanılan bir araç olarak görmek gerektiğini belirten Avrupa Birliği (AB) Ekonomik ve Mali İşler Daire Başkanı Dr. İnci Ataç Rosch, bu yardımların tamamının Türkiye’nin alt yapısının AB’ye uyumu için kullanıldığını söylüyor. Türkiye Belediyeler Birliği ve Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Aytaç Durak ise devletin yüzde 25’lik kısmını karşılaması gerektiğini belirtti. Türkiye’de belediyelerin iç, dış, SSK ve vergi borçları sebebiyle toplam 10.2 milyar YTL borcu var. SSK borçları, 726 milyon 927.3 bin YTL; vergi borçları 117 milyon 551.7 bin YTL; iç borçları 1 milyar 855.9 milyon YTL ve dış borçlar toplamı ise 7 milyar 877.6 milyon YTL.

/ DİYARBAKIR

23.11.2006


 

Güler, Gökçek’e sahip çıktı

Ankara Büyükşehir Belediyesi EGO Genel Müdürlüğü’nün BOTAŞ’a olan borcu konusunda basında çıkan haberlere son noktayı Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler koydu.

Bakan Güler, yaptığı açıklamada, EGO’nun BOTAŞ’a borcu olduğunu, ancak medyanın bu konuyu niçin bu kadar gündemde tuttuğunu anlamadığını söyledi. Güler, iki kurum arasında alacak ve vereceklerin olduğunu ve bunun uzlaşmayla çözüleceğini belirterek, EGO’nun kısa sürede BOTAŞ’a olan borcunu ödeyeceğini ifade etti. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’i başarılı bulduğunu belirten Bakan Güler, “Sayın Gökçek Ankara’ya yaptığı başarılı çalışmalarından dolayı medya üzerine geldi” diye konuştu.

/ ANKARA

23.11.2006


 

Tek Adımda Hizmet

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “Tek Adımda Hizmet” Uygulamasının Başlatılmasına ilişkin genelge yayımladı.

Genelgeye göre, valilik ve kaymakamlıklar, yeşil kart, sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakfı yardımı, asker ailelerine sağlık cüzdanı verilmesi, yaşlılık ve sakatlık aylığı bağlanması ile muhtaçlık belgesi düzenlenmesi işlemlerinde başvuru sahiplerinin gerekli şartları taşıyıp taşımadıklarının tek elden takip edileceği bürolar kuracak. Genelgede, çok sayıda vatandaşı yakından ilgilendiren bu sürecin basitleştirilmesi, hızlandırılması ve vatandaş üzerindeki yükün kaldırılması amacıyla “Tek Adımda Hizmet” uygulaması başlatılmasının uygun görüldüğü bildirildi.

/ ANKARA

23.11.2006


 

Sınırda kaçaklara geçit yok

Ağrı’nın Patnos ilçesinde, yurda yasa dışı yollarla giriş yapan yabancı uyruklu 39 kişi yakalandı.

Alınan bilgiye göre, ilçenin Dedeli mevkisinde yol kontrolü yapan jandarma ekipleri, 30 YA 999 plakalı minibüs ile 34 AK 3562 plakalı kamyonu durdurdu. Araçlarda yapılan aramada, yurda kaçak yollarla giriş yaptığı tesbit edilen 15 İranlı, 11 Bangladeşli, 7 Pakistanlı ve 6 Afganistanlı olmak üzere toplam 39 kişi yakalandı. Söz konusu 39 kişinin, sınır dışı edileceği öğrenildi. Olayla ilgili gözaltına alınan 4 kişi, çıkarıldıkları mahkemece tutuklandı.

/ AĞRI

23.11.2006


 

Çocuklar neden evden kaçar?

‘’Geçimsizlik, fakirlik, dayak, işsizlik, eğitimsizlik’’ gibi olumsuzlukların bulunduğu aile ortamında büyüyen çocuklar, ‘’iyi bir iş bulmak, kısa yoldan şöhrete kavuşmak, sıkıcı aile ortamından uzaklaşmak, istedikleri gibi yaşamak’’ ümidiyle ilk fırsatta evden kaçıyorlar.

Sivas Emniyet Müdürlüğünün resmî internet sitesindeki verilerden derlenen bilgilere göre, evden kaçan çocuklarla ilgili yapılan görüşmelerde, genellikle çocuğun aileleriyle ilgili sorunları olduğu görülüyor.

Aile içerisinde kendisini mutlu, değerli ve huzurlu hisseden bir çocuğun evden kaçmayı düşünmeyeceği vurgulanan sitede, şöyle denildi: ‘’Eğer ailede geçimsizlik, fakirlik, dayak, işsizlik, eğitimsizlik gibi olumsuzluklar varsa, bu tür aile ortamında büyüyen çocukların sevgi ve şefkatla iç içe büyümeleri beklenemez. Böyle olunca çocuklar kendi ayakları üzerinde duracak yaşa geldikleri zaman ellerine para geçince, iyi bir iş bulmak, kısa yoldan şöhrete kavuşmak, bu sıkıcı aile ortamından uzaklaşmak, istedikleri gibi yaşamak ümidiyle özellikle kız çocuklarının ilk fırsatta evden kaçtıkları gözlenmiştir.’’

/ SİVAS

23.11.2006


 

Kazananı olmayan sınav

Hazine Müsteşarlığı Hazine Kontrolörleri Kurulu Başkanlığı tarafından yapılan stajyer hazine kontrolörlüğü giriş sınavını kazanan çıkmadı.

Hazine Müsteşarlığından yapılan yazılı açıklamada, stajyer hazine kontrolörlüğü giriş sınavına katılmak için başvuruda bulunan ve Kamu Personeli Seçme Sınavında (KPSS) P-40 türünde 85,945 üstünde puan alan 110 adayın çağrıldığı 4-5 Kasım 2006 tarihlerinde 4 grup halinde yapılan yazılı sınavı 59 adayın tamamladığı belirtildi. Açıklamada, yazılı kağıtlarının okunması ve değerlendirilmesi sonucunda, her bir yazılı grubu için yönetmelikte belirlenen 50 ve genel ortalama olan 70 puan barajını geçebilen aday çıkmadığı için sözlü sınava da çağrılan olmadığı kaydedildi. Böylece, yapılan sınav sonucunda kimse kazanamadığı için stajyer hazine kontrolörü alınamadı.

/ ANKARA

23.11.2006


 

22 emniyetçiye ihraç talebi

İstanbul’daki bir akaryakıt kaçakçılığı olayına adları karışan 22 emniyet personelinin meslekten ihraç edilmesi istendi.

İstanbul’da 17 Mart 2006 tarihinde Malî Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri tarafından gerçekleştirilen bir akaryakıt kaçakçılığı olayında adları geçen 22 emniyet mensubu hakkında İçişleri Bakanlığı müfettişlerince başlatılan idarî soruşturma tamamlandı. Gereğinin yapılması için Emniyet Genel Müdürlüğüne sunulan raporda, Emniyet Amiri M.B, Başkomiser N. Y, Komiser K.K.K. ile polis memurları M.Ş, A.U, T.Y, F.D, M.D, K.D, O.A, M.P, E.Ö, S.K, D.C, F.B, M.Y, S.K, C.G, A.B, Y.S, B.K. ve hizmetli A.A’nın meslekten ihraç edilmesi istendi. Raporda, aynı olayda adları geçen 6 polis memuru hakkında ise yeterli delil bulunamadığı ifade edildi.

/ İSTANBUL

23.11.2006


 

Defter kapakları İngilizce istilâsı altında

Sokaklarda, iş yeri tabelalarının Türkçe’yi kirlettiği tartışılırken, çocukluğumuzda üzerinde ‘’okul defteri’’ ibaresi bulunan defterlerin yerini de sessiz sedasız ‘’notebook’’ yazılı defterler aldı.

Doç. Dr. Mehmet Kara’nın yaptığı araştırma, özellikle 2000’li yıllardan sonraki defter kapaklarını İngilizce kelimelerin “istilâsına uğradığını’’, Türkçe kelimelerin ise defterlerin altlarında bir yerlere sıkıştığını ortaya koydu.

Fatih Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi öğretim üyelerinden Doç. Dr. Kara’nın araştırmasına göre, kapaklarında ‘’okul defteri’’ yazan, ‘’adı, soyadı, numarası’’ boşluklarını içeren defterlerin yerini, artık ‘’single’’, ‘’love’’, “apple’’, ‘’rainbow’’, ‘’flower’’, ‘’apricot’’, ‘’world’’, ‘’strawberry’’ yazılı defterler aldı.

Araştırmasında, Türkiye’de iç piyasa için üretilen defter kapaklarındaki yaklaşımın dünyanın çok az ülkesinde görülebileceğini vurgulayan Kara, ‘’Özellikle 2000 yılından sonra bütün görsel ögeleri açıklayan kelimeler, sadece İngilizce ile ifade edilmiştir’’ tesbitinde bulundu. Kara, özellikle internet dilinin İngilizce olması sebebiyle gelecek 50 yılda bir çok dünya dilinin ortadan kalkabileceği uyarısında bulunanların olduğunu ifade ederek, “Türkçe’nin İngilizce’den etkilendiği yıllar iletişim ve etkileşimin en üst düzeye çıktığı yıllardır. Bu yüzden, günümüz Türkçesi, İngilizcenin yoğun baskısı altındadır.”

/ ANKARA

23.11.2006

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004