Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 26 Ocak 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Haberler

 

Bahçeli’yi kızdıran teklifler neler?

Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği’nin (TÜSİAD) 10 yıl önce yayımladığı “Türkiye’de Demokratikleşme Perspektifleri” raporunu, hazırlayan müteveffa Prof. Dr. Bülent Tanör’ün anısına güncellenmiş geçtiğimiz hafta kamuoyunu sunulmuştu.

Prof. Dr. Zafer Üskül tarafından hazırlanan, “Türk Demokrasisi’nde 130 Yıl” başlıklı raporda, 1876 tarihli Kanun-i Esasisi’nden 1997 yılına kadar yaklaşık 120 yılda yaşananlar, tarihsel gelişim çerçevesinde anlatılıyor. Raporda seçim barajının yüzde 10’dan yüzde 4-5’e çekilmesi, Anayasa’da yer alan ‘millî güvenlik’ ibarelerinin ‘milli savunma’ olarak değiştirilmesi, Genelkurmay’ın Millî Savunma’ya bağlanması, MGK’nın ‘anayasal’ bir kurum olmaktan çıkarılarak yasayla düzenlenmesi, kimliklerde ‘din’ hanesinin çıkarılması, imam hatiplerin meslek lisesi olarak düzenlenmesi, okullarda din dersi zorunluluğunun kaldırılması, din dersinin normal ders saatleri dışında okutulması ve nota ve sınava tabi olmaması öneriliyor. Yeni raporda dile getirilen görüşlerden bazıları özetle şöyle:

Kürt Sorunu (“Güneydoğu Sorunu”) konusunda halen siyasi partiler mevzuatında kültürel talepleri ve faaliyetleri, radyo ve televizyonlarda Türkçeden başka dillerde yapılan yayınları kısıtlayan hükümler mevcuttur. Yerleşim yerlerinin adları ile sorunlar devam etmektedir. Türk vatandaşlarının Türkçe dışındaki anadilleri en azından okullarda seçimlik ders olarak okutulmalı.

GENELKURMAY MİLLÎ

SAVUNMA’YA BAĞLANMALI:

Sivilleşme sorunu, askeri bürokrasinin de siyasal otoriteye tabi olmasını ifade eder. “Savunma” görevinin Millî Savunma Bakanlığı’na ve onun içinde silâhlı kuvvetlere, “iç güvenlik” görevinin ise İçişleri Bakanlığı’na ve onun içinde güvenlik güçlerine (polis-jandarma) bırakıldığı ve Anayasa’da yer alan “millî güvenlik” ibarelerinin “millî savunma” olarak değiştirildiği bir düzenleme yapılmalı. Genelkurmay Başkanlığı, Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanmalı. Milli Güvenlik Kurulu’nun anayasal bir kurum olması demokratik yönetim anlayışına uygun olmadığından, bu kurum yasayla düzenlenmeli.

DÜŞÜNCE ÖZGÜRLÜĞÜNE

TAM GÜVENCE SAĞLANMALI

Düşünce özgürlüğü, demokrasinin ‘olmazsa olmaz’larındandır. Bu sebeple anayasal güvencesinin de tam olarak sağlanması gerekir. Özellikle TCK’nın 301. maddesi ifade özgürlüğünü tehdit ediyor. Bu maddeye dayanılarak birçok dâvâ açılmıştır.

Başta Anayasa’nın “düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlıklı 26. maddesi ve TCK’nın ilgili maddeleri olmak üzere, mevzuat yeniden düzenlenmeli. Anayasa’nın basın özgürlüğünü düzenleyen maddeleri yeniden kaleme alınmalı.

ASKERÎYARGI SİSTEMİ KALDIRILMALI

Hak arama özgürlüğünün sağlanabilmesi için, Anayasa’nın “yargı yolu” başlıklı 125. maddesi tüm idari işlemleri kapsayacak şekilde genişletilmeli. Memurlara sağlanan yargısal dokunulmazlığın dayanağı olan, Anayasa’nın 129. maddesinin son fıkrası yürürlükten kaldırılmalı. Anayasa Mahkemesi’ne başvuru hakkı daha çok kuruma tanınmalı, bireysel başvuru da mümkün olmalı.

Devletin işlem ve eylemleri yargı denetimine tabi olmalı. Cumhurbaşkanının tek başına yaptığı işlemler, Yüksek Askerî Şûrâ kararları ve Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu kararları yargı denetimine tabi olmalı.

Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu bağımsız yapıya ve kendi sekreteryasına kavuşturulmalı, hâkimler idari olarak kurula bağlanmalıdır. Askerî yargı, yargı bütünlüğü, mahkemelerin bağımsızlığını ve yargıç teminatı ilkelerini ihlal eder niteliktedir ve bu sebeple kaldırılmalıdır. Yüksek mahkeme üyeleri sadece cumhurbaşkanı tarafından seçilmemeli, seçimi Yargıtay ve Danıştay üyeleri yapmalıdır.

26.01.2007


 

Bahçeli'den “PKK patentli” damgası

TÜSİAD’ın, dünkü Genel Kurul toplantısında görevini Arzuhan Doğan Yalçındağ’a bırakan Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Sabancı, derneğin, Hrant Dink suikastından birkaç saat önce açıkladığı demokrasi raporundaki önerileri “PKK patentli” olmakla eleştiren MHP lideri Bahçeli’ye cevap verdi: “Bir siyaset adamı, sözlerinin nereye gideceğini, hangi dinamikleri etkileyeceğini düşünerek konuşmalıdır. Siyasetçilerimizden daha vakur, akılcı ve demokrasiyi yücelten söylemler bekliyoruz.”

TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Sabancı, dünkü Genel Kurul toplantısında görevini Arzuhan Doğan Yalçındağ’a bıraktı. ‘Sabancı, Genel Kurul toplantısında yaptığı konuşmaya, gazeteci Hrant Dink’in öldürülmesiyle başladı. Dink’in ailesine ve tüm sevenleri başsağlığı dileyen Sabancı, şu görüşleri aktardı:

‘’Hrant Dink’in öldürülmesi, Türkiye’nin siyasal cinayetlerle çalkalandığı dönemleri herkesin zihninde yeniden canlandırdı. Bu cinayet yaratabileceği sonuçlar dikkate alındığında, ilk planda ortaya çıkan görüntü ne olursa olsun, bireysel bir tepkinin eyleme dönüşmesi olarak değerlendirilmemelidir. Yapılan saldırının Türkiye’nin dünyadaki pozisyonunu değiştirmeye yönelik sonuçlar doğurmaya çok elverişli olduğu açıktır. Daha net söylemek gerekirse bu saldırı, esas olarak demokrasi ve fikir özgürlüğü alanlarında gerçekleşen kazanımları geri çevirmeyi, Türkiye’nin Batı dünyasından koparılarak içine kapanmasını sağlamayı isteyenlerin, uzun süredir aradıkları dış koşulları yaratabilir. Öte yandan bugüne kadar genel kabul görmüş görüşlerin dışına çıkanlara, farklı düşünenlere bir gözdağı işlevi görebilir. Böyle bakıldığında, bu amaçlara yönelik olarak tasarlanmış olma ihtimali de değerlendirme dışı tutulmamalıdır.’’

Sabancı, Türkiye’yi bugün girdiği değişim, gelişim, dünya ile entegrasyon rotasından geri çevirmeye çalışan kesimlerin içeride ve dışarıda varlıklarını birçok kez ortaya koyduklarını belirterek, ‘’Eğer bu kesimler tarafından ortak olarak sürüklenmek istediğimiz nokta, dünyada yalıtılmış, evrensel değerlerden uzaklaştırılmış, içine kapanmış bir Türkiye ise buna ancak, daha derin, daha yaygın, daha katılımcı bir demokrasi ile karşı koyabiliriz’’ görüşünü dile getirdi.

Dink’e yapılan saldırıdan birkaç saat önce ‘’Türk Demokrasisinde 130 Yıl’’ adlı çalışmanın kamuoyuna açıklandığını hatırlatan Sabancı, bu toplantı sırasında piyasa ekonomisinin kalıcılığını sağlamak için toplumsal uzlaşma kanalları açık, geniş katılımlı, çoğulcu demokratik bir yapının zorunlu olduğunu, daha gelişmiş bir demokrasinin Türkiye’yi iç çekişmelerden uzaklaştırarak gereksiz enerji ve kaynak israfını önleyecek, toplumsal uzlaşmayı tesis ederek siyasal ve ekonomik istikrarı kalıcı hale getireceği görüşünü aktardıklarını söyledi.

DİRENİŞ ODAKLARI HAREKET HALİNDE

Sabancı, sürecin düz bir çizgi izlemeyeceğini bildiklerini, ülkenin daha şeffaf, daha katılımcı bir demokrasiye doğru gelişmesinin ister istemez mevcut statükoyu değiştirmeyi ve iktidarını paylaşmak istemeyen kesimler nezdinde bir direnç duğuracağını ifade ettiklerini dile getirdi. Ömer Sabancı, konuşmasını şöyle sürdürdü:

‘’Sarsıcı olayın yaşanmasından birkaç saat önce yapılan bu konuşmada sözü edilen direnç odaklarının, bir süredir hareket halinde olduğunu hepimiz biliyoruz. Dileğimiz odur ki bu hareketlenme yeni bir evreye girmiş olmasın. Yeri gelmişken bir parti başkanının dün (önceki gün) yaptığı açıklamaya değinmek istiyorum. Bir siyaset adamı. sözlerinin nereye gideceğini, hangi dinamikleri etkileyeceğini düşünerek konuşmalıdır. Siyasetçilerimizden daha vakur, akılcı ve demokrasiyi yücelten söylemler bekliyoruz.’’

“İLK İŞ, 301 UTANCINDAN KURTULMAK’

Demokrasiye ve demokrasinin kazanımlarına sahip çıkmak isteniyorsa yapılacak ilk işin 301. maddenin ve yerleşik uygulamalarının oluşturduğu utançtan kurtulmak gerektiğini belirten Sabancı, ikinci olarak da demokrasileşme çabasının kağıt üzerinde kalmaması için yargı sisteminde köklü bir reform başlatmak gerektiğini söyledi. Sabancı, hala içine kapalı bir ekonomiyi özleyenler, 70 milyonluk Türkiye’nin geleceğini, ekonomik ve sosyal bakımdan kendisinden çok geride olan ülkelerle girilecek ilişkilere bağlamayı düşünenler, bu doğrultuda siyaset yapanlar olduğunu kaydetti.

/ İSTANBUL

26.01.2007


 

Bahçeli’den Sabancı’ya cevap gecikmedi

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, TÜSİAD’ın, Türkiye’nin önde gelen iş adamlarının bir çatı kuruluşu olduğunu belirterek, “Türkiye’nin içinden geçmekte olduğu bugünkü hassas süreçte, Türkiye’nin milli birliğini zedeleyecek girişimlerin doğuracağı sonuçları ve bölücülüğün amaçlarına hizmet edecek hareketlerin hangi dinamikleri harekete geçireceğini, ilk önce kendileri bilmek ve takdir etmek durumundadır” dedi.

Bahçeli, eski TÜSİAD Başkanı Ömer Sabancı’nın TÜSİAD 37. Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada, kendisinin “TÜSİAD’ın PKK’nın siyasi projelerine sahiplenmesi” konusundaki önceki günkü açıklaması ile ilgili beyanlarda bulunduğunu ifade etti.

Bahçeli, Anayasa’nın 3. ve 42. maddelerinin, Türkçe’den başka dillerin eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamayacağı ve öğretilemeyeceğine” amir olduğunu belirterek, “Kürtçe’nin Türk eğitim sistemine bir şekilde girmesi, PKK’nın siyasi projesinin öncelikli hedefidir. TÜSİAD’ın Türkçe dışındaki anadillerin seçimlik ders olması önerisi, PKK’nın siyasi platformu ve stratejisiyle bire bir örtüşmektedir” diye konuştu.

PKK’nın siyasallaşma stratejisinin diğer bir öncelikli hedefinin de ırk temelinde azınlık yaratma amacıyla siyaset yapılmasının önünün açılması ve Türkçe dışındaki dillerin de siyasi propaganda dili olarak kullanılması olduğunu ifade eden Bahçeli, etnik temelde ayrılıkçı siyaset yapılmasının meşru hale getirilmesini isteyen PKK’nın bu stratejisi ile TÜSİAD’ın son önerisinin de bire bir örtüştüğünü savundu.

Bahçeli, “Bu durum karşısında, TÜSİAD’ın son önerilerinin, PKK’nın siyasi zemin kazanma çabalarına destek olmak ve siyasi gündemini sahiplenmek dışında nasıl değerlendirilmesi gerektiğini TÜSİAD Başkanı açıklamak durumundadır” dedi.

/ ANKARA

26.01.2007


 

AİHM’den 301 cezası

“Yeni Evrensel” gazetesinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) açtığı davada Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde (AİHS) yer alan ve “ifade özgürlüğü hakkı”nın güvence altına alan 10. maddeyi ve “adil yargılanma hakkı”nın tanımlayan 6. maddeyi ihlâl ettiği gerekçesiyle mahkûm oldu.

Davacı sorumlu müdür Bülent Falakaoğlu ve imtiyaz sahibi Fevzi Saygılı’nın başvurularını değerlendiren AİHM, sanıklara Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın görüşünün tebliğ edilmemiş olması, hapis mahkûmiyetleri ve gazeteye verilen yayın durdurmayı cezaya gerekçe gösterdi. Türkiye, Falakaoğlu’ya 5 bin avro (9 bin YTL) maddî ve manevî tazminat ödeyecek. AİHM, ayrıca, her iki başvurucunun birlikte yaptıkları bir diğer başvuru kapsamında da Saygılı’ya bin avro (bin 800 YTL) mahkeme gideri ödemeye karar verdi. Ayrıca Evrensel gazetesinde yer verilen “JİTEM’ciler Diyarbakır’a çağrılmıştı” başlıklı bir haber sebebiyle “Devletin askerî teşkilâtını neşren aşağıladıkları” gerekçesiyle Şişli 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde yargılanan gazetenin imtiyaz sahibi Ahmet Sami Belek ve sorumlu yazı işleri müdürü Şahin Bayar ilk duruşmada beraat ettiler.

/ İSTANBUL

26.01.2007


 

‘Ermeniyiz’ sloganına suç duyurusu

Sinoplu bir gazeteci, uluslararası kamuoyunda büyük ilgi uyandıran Hrant Dink’in cenaze törenini düzenleyen tertip komitesi ve katılımcılar hakkında, “Hepimiz Ermeni’yiz” sloganları nedeniyle suç duyusunda bulundu.

Sinoplu gazeteci Mete Çağdaş, öldürülen gazeteci Hrant Dink için düzenlenen cenaze töreninde “Hepimiz Ermeni’yiz” şeklindeki ve Türklüğe hakaret fiilini düzenleyen Türk Ceza Kanunu’nun 301. maddesi aleyhine atılan sloganlara tepki göstererek, Sinop Adliyesi’ne giderek cenaze tertip komitesi ve cenazede slogan atanlar hakkında suç duyusunda bulundu.

/ SİNOP

26.01.2007


 

Diaspora: Allah, şerden hayır çıkardı

On binlerin, cenaze töreninde Hrant Dink’e sahip çıkması yurtdışındaki Ermenileri şaşırttı. Fransa’da, cinayetin duyulduğu ilk andan itibaren diasporanın sivil toplum örgütleri liderlerinden ve halktan gelen tepkiler de Türkiye’yi şaşırtacak türdendi.

Sabah’ın haberine göre, Dink'in cenazesinin ardından daha önce iki toplum arasında yaşanmayacak kadar anlamlı ve duygulu konuşmalar ve yazışmalar yaşandı. Fransa’da Ermeni diasporası için en etkili olan Nouvelle d’Armenie internet sitesinde bir taraftan Türkiye’deki kamuoyunun tepkileri, gazetelerin ve gazetecilerin yazılarının tercümesi yayınlanırken, diğer tarafta yazıların altında, Türk asıllı ve Ermeni asıllı Fransızlar tepkilerini sıraladılar.

Diasporanın internet mesajlarından bazıları şöyle:

* Silvia: “Görebileceğim en tuhaf, en çılgın rüyalarda bile ‘Türklerin hepimiz Hrant’ız hepimiz Ermeni’yiz’ diyebileceğini göremezdim ama gerçekte gördüm. Bu bir mucize. Arkadaşlar ben inançlı biriyim, yıllardır dua ediyorum bir mucize olsun. 1989’da Ermenistan’daki depremle SSCB’nin demir perdesi yıkılmıştı. İşte Allah şer’den hayır çıkarır. Türklerin dostluğunu niçin reddedeceğiz ki? Aynı görüşte olmadığımız Ermeniler de var neticede. İstanbul’daki Ermeni Patriği bana dedi ki ‘Türkler iyi insanlardır ve Ermenilere çok benzerler.’ Türkiye’deki Ermeniler denizdeki balık gibidir, o kadar bütünleşmiştir toplumla. Türk devletiyle, Türk milletini ayıralım.”

* Yupangui: “Hrant’ın ölümünden daha birkaç gün önce Avrupalılar piçleri (yani Ermenileri) sever” diye döviz taşıyan, slogan atan Türkler görmüştüm. Ama şimdi insani Türkiye’yi gördüm. Görmek istediğim Türkiye bu. Bravo onlara.”

* Bedros: “Dünyanın her yerinden diasporanın temsilcileri gelmişlerdi. Ben İstanbul’a indiğimde şaşırdım. Herkes şaşırdı. Ve tahmin ediyorum diasporanın bir kısmında önyargılar yıkıldı. “

“BU KADARINI BEKLEMİYORDUM”

* Ara Toranyan: Nouvelle d’Armenie adlı sitenin yöneticisi, eski Ermeni Davası Dernekleri Federasyon Başkanı: “Bu Türk halkının çok güzel bir reaksiyonu. Ben bir şeyler bekliyordum ama bu kadarını beklemiyordum. Buna karşılık Türkiye’de çok demokratik ve gönül insanları olduğundan hiç kuşku duymadım, hiçbir zaman ümitsizliğe düşmedim. Bu ülkede olağanüstü güçler var, çok güç durumlarda bile direnen bir şeyleri değiştirmek isteyen. Bu tören olağanüstü bir ümit mesajıdır, yaşadığımız acının Türkiye’de hissedileceğini, anlaşılacağını ümit ediyorum. Türklerin gönüllerinin açıklığı ispatlandı. 1915’te yaşananlara milisler, ordunun bir kısmı, devlet ve aşiretler katılmıştı. Türk halkından çok az katılım oldu. Hiçbir zaman Türk halkına ne kin, ne kötü hisler duydum.”

/ İSTANBUL

26.01.2007


 

AB hedefini kaybetmeyelim

İstanbul Sanayi Odası (İSO) Yönetim Kurulu Başkanı Tanıl Küçük, Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB) perspektifini kaybetmemesi gerektiğini; hükümetin, teknik ve siyasi boyutuyla, AB’ye tam üyelik sürecini, kararlılıkla devam ettirmesi gerektiğini ve ettireceğine de inandıklarını da vurguladı.

İSO Ocak ayı olağan Meclis toplantısında konuşan Küçük, önümüzdeki süreçte, özellikle cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde, uzlaşma yerine, gerilim ve çatışmanın öne çıkmasının, ekonomiyi de olumsuz etkileyeceğine dikkat çekerek, “Demokrasimizin bu sınavı da başarıyla vereceğine inanıyor ve sayın Başbakanımızın, cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde parti içinde ve sivil toplum örgütleriyle istişareye önem verecekleri yönündeki ifadelerinin, ümitlerimizi güçlendirdiğini ifade etmek istiyorum’’ diye konuştu.

Küçük, diğer taraftan Türkiye’nin, Avrupa Birliği perspektifini, kaybetmemesi gerektiğini, hükümetin, teknik ve siyasî boyutuyla, AB’ye tam üyelik sürecini, kararlılıkla devam ettirmesi gerektiğini ve ettireceğine de inandıklarını vurguladı.

/ İSTANBUL

26.01.2007


 

Müzakerelerde önümüz açıldı

Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Ali Babacan, AB ile ilişkilerde müzakerelerin netlik kazanarak hızlanması açısından önemli gelişmelerin yaşandığını ve teknik olarak fasılların tümünde artık Türkiye’nin önünün açıldığını vurgulayarak, belirsizliklerin ortadan kalktığını ifade etti.

Bakan Babacan, Dünya Ekonomik Forumu toplantılarına katılmak için geldiği İsviçre’nin Davos kasabasında, soruları cevaplandırdı. AB ile ilişkilerde müzakerelerin netlik kazanarak hızlanması açısından önemli gelişmelerin yaşandığını ve teknik olarak fasılların tümünde artık Türkiye’nin önünün açıldığını vurgulayan Babacan, belirsizliklerin ortadan kalktığını ifade etti. Babacan, şöyle devam etti:

‘’Sekiz fasılda da AB Komisyonu bize raporları verecek ve benchmark varsa onları bildirecek, AB Dönem Başkanlığı da Türkiye?nin, sekiz fasılda da, fasılların açılması için ne yapması gerekiyorsa onları artık bize bildirecek. Aralarında artık bir uzlaşma sağlandı. Daha önce, dondurulan sekiz fasılla ilgili Komisyonun tamamen durması ve hiç bir şey yapmaması riski vardı, şimdi artık öyle olmayacak. Bu sekiz fasılda, odaklanmış bir şekilde çalışmamızı kolaylaştıracak. Kıbrıs ile ilgili ek protokolün sekiz fasılla teknik olarak nasıl ilişkilendirileceği ve bu fasıllarla ilgili açış kriterlerinin bildirilip bildirilmeyeceği konusunda belirsizlikler vardı. Artık bundan sonra belirsizlikler ortadan kalkmış oldu. AB ile ilgili son günlerdeki gelişmeler çok önemli, Rumların, ekonomik ve parasal politikalar fasılı konusunda Türkiye’ye ön şart getirelim gibi itirazları vardı, belliki bu sorunları kendi aralarında halletmişler ki, ön şartsız olarak AB Daimi Temsilciler Komitesi (COREPER) ekonomik ve parasal politikada müzakerelerin açılmasına imkan verdi. COREPER toplantısında ekonomik ve parasal politikayla ilgili Türkiye’den müzakere tutum belgesini sunması istendi. AB’de, 15 Aralık’taki kardan sonra, bize sözlü olarak yapılacağını söyledikleri şeylerin basamak basamak yapıldığını görüyoruz. O günden bugüne üç ayrı fasılla ilgili müzakere davet mektubunu almış olduk.

Müzakere davet mektubunu aldığımız fasıllar, istatistik faslı, ekonomik ve parasal politikalar faslı ve işletme ve sanayi politikalarıdır. Komisyon’un, herhangi bir açılış kriterine gerek olmaksızın müzakerelere açmaya Türkiye hazırdır dediği fasıllar arasında, bize ulaşan bilgilere göre mali kontrol faslı var. Mali kontrol faslı ilgili olarak eğer üye ülkeler aralarında anlaşabilirlerse davet mektubu gelir. Bizim henüz Komisyon’dan tarama raporunu almadığımız 18 fasıl var. Komisyon tarama raporlarını henüz bitiremedi. Komisyon, taramaları biten 18 fasılda, henüz tarama raporunun taslağı dahi bize ulaşmadı.’’

/ DAVOS

26.01.2007


 

Erdoğan bin 115, Baykal 382 defa sorgulanmış

Maliye Bakanlığı Teftiş Kurulunun, aralarında devlet görevlileri, gazeteciler ve işadamlarının da bulunduğu çok sayıda kişinin kanun dışı şekilde ‘mal varlığı ve vergi sorgulamasına’ tabi tutulduğunu ortaya çıkarmasının ardından, detay bilgilere de ulaşılmaya başlandı.

Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın oluru ile Teftiş Kurulu Başkanvekili Cemal Boyalı başkanlığında oluşturulan soruşturma komisyonunun incelemelerinde, sorgulamalar sırasında kullanıcı kodu bölümünde sahte isimlerin de kullanıldığı belirlendi. İncelemelerde, Maliye Bakanlığından 2 yıl önce emekli olan bir kişinin kullanıcı kodu ile de defalarca sisteme girildiği belirlendi. Tesbitler sırasında, aynı kişinin şifresi ile aynı anda, ancak 10 ayrı yerden VEDOP’a giriş yapıldığı ve sorgulamada bulunulduğu ortaya çıkarıldı.

Bu arada, sorgulaması yapılan siyasiler ve bürokratların mal edindiği kişilere yönelik de ayrıca detaylı araştırma yapıldığı belirtildi.

Bu dönemde sadece Ocak ve Şubat aylarında Başbakan Erdoğan için 1.115 , CHP Genel Başkanı Baykal için de 382 sorgulama gerçekleştirildi. Söz konusu taramalar sırasında Deniz Baykal’ın 2 vergi kimlik numarasına da girilerek, kendisiyle ilgili 2 ayrı sorgulama yapıldığı dikkati çekti.

/ ANKARA

26.01.2007


 

Karne günü

İlköğretim ve ortaöğretim okullarında okuyan öğrenciler bugün karne alacak.

İlköğretim okullarında okuyan öğrencilere bugün, karneleriyle birlikte velilerine iletmek üzere birer mektup da verilecek.

26.01.2007


 

Tatil zili sancılı çalıyor

İlköğretim ve ortaöğretim okullarında okuyan öğrenciler bugün karne alacak. 2006-2007 eğitim-öğretim yılının ilk dönemi, bugün sona eriyor.

Yaklaşık 14 milyon öğrenci ile 600 bine yakın öğretmen iki haftalık yarıyıl tatiline başlayacak. Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, Sincan’daki Faruk Kadri Timurtaş İlköğretim Okulu’nda düzenlenecek törende, öğrencilerin karne heyecanını paylaşacak. İlköğretim okullarında okuyan öğrencilere bugün, karneleriyle birlikte velilerine iletmek üzere birer mektup da verilecek. İlköğretim Genel Müdürlüğünce hazırlanan mektupta, yenilenen ders programları ve yeni uygulamalara ilişkin bilgilere yer verilerek, çocuklarının başarısı için velilere önerilerde bulunuluyor. 2006-2007 eğitim-öğretim yılının ikinci yarısı, 12 Şubat 2007 Pazartesi günü açılacak.

Hükümetin eğitim karnesi zayıf

Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı Şuayip Özcan,“İlk yarı yılı başarısız tamamlayan hükümet, ikinci dönem derslerine daha çok çalışmalı” dedi.

Şuayip Özcan, okulların yarı yıl tatiline girmesi dolayısıyla yaptığı basın açıklamasında, bu dönemde de meslek lisesi öğrencileri için bir türlü karanlıkların aydınlatılamadığını söyledi. Özcan, “Bu yılda ÖSS’ye katsayı mağduru olarak girecek olan meslek lisesi öğrencileri, hükümet ile YÖK arasında çekilen kılıcın arasında kaldı. Rant aracı haline gelen meslek lisesi sorunu, politik kaygılarla rafa kaldırıldı. Şûrâ toplantısı anlamsız tartışmaların gölgesinde noktalandı, şûrâda alınan kararlar hayata geçirilemedi” diye konuştu.

Okullarda artan şiddet olaylarına da dikkat çeken Özcan, “Okulların şiddet yuvası haline geldi, suç makinaları yetiştiren kurumlara dönüştü, öğrenciler arasında madde bağımlılığı alabildiğine arttı. Gencecik bedenler bir anda yitip, gitmeye başladı, öğrenciler şiddet kültürüyle beslenir oldu. Gerek eğitimciler, gerekse öğrenciler bu dönemde can güvenliğinden yoksun olarak eğitim-öğretim yaptı” şeklinde konuştu.

Okullarda ikili eğitim-öğretim devam ederken, birleştirilmiş sınıflara da son verilemediğini de vurgulayan Özcan, 2006 yılında da taşımalı eğitime devam ediğini, okulları bilgisayarla donatma iddiasında olan Bakanlığın, hedefinin yarısına bile ulaşamadığını ileri sürdü.

Özcan açıklamasında şöyle dedi:“2006-2007 Eğitim-Öğretim Yılının ilk yarı yılı için görüldüğü gibi parlak bir tablo çizmek mümkün değil. Hükümetin ve Bakanlığın karnesi eğitim çalışanları nezdinde kırıklarla dolu… Ancak umuyoruz ki ikinci yarı yıl hem eğitim çalışanları hem de öğrenciler açısından farklı bir dönem olacaktır. “

Fatih KARAGÖZ / ANKARA

26.01.2007


 

Kur’ân eğitimi önündeki 12 yaş engeli kaldırılsın

Diyanet-Sen Genel Başkanı Ahmet Yıldız, Hrant Dink cinayetinin Türkiye’deki din eğitimi eksikliğini bir kez daha gözler önüne serdiğini söyledi.

Ahmet Yıldız, yaptığı açıklamada şu görüşleri dile getirdi: “Bir insanı öldürmek, bütün insanlığı öldürmek gibidir’ diyen güzel dinimizi gençlerimize gereği gibi öğretemediğimiz için gençlerimiz maneviyattan uzak, yaptığı işin ve sonuçlarının farkında olmayarak yetişiyor. Güzel dinimiz çocuklarımıza ve gençlerimize gerek okulda gerekse yaz tatillerinde düzenlenen Kur’ân Kurslarında devletin belirleyeceği bir programla doğru olarak öğretilmeli ve 12 yaşından küçüklere uygulanan Kur’ân ve din eğitimi yasağı bir an önce kaldırılmalıdır. Gençlerimizi ve dinimizi kendi çirkin emellerine alet etmek isteyenlere fırsat verilmemelidir.”

Yıldız, “Eğitim sistemindeki boşluklar nedeniyle gençleri kendi amaçları doğrultusunda kullanmak isteyen kişi ve örgütlerce boşluğu dolduruyor. İnternet cafeler ve gençlerin denetimsiz olarak internete girmelerinin bu örgütlerin ağına kolayca düşmelerine neden oluyor” diye konuştu.

Hrant Dink cinayeti katil zanlısı Ogün Samast’ın açıklamalarında cinayeti işlemeden önce Cuma namazını kıldığını özellikle belirttiğini, anne Havva Samast’ın ise “Oğlum duâ bile bilmezdi ki namaz kılsın. Hiç oruç tutturamazdım” dediğini hatırlatan Yıldız, “Bu sözler de gösteriyor ki cinayeti azmettirenler, hem bu gencimizi hem de dinimizi kullanıyor” diye konuştu.

Recep GÖREN / ANKARA

26.01.2007


 

“Çocuklarımız korunmalı”

Eğitimciler Birliği Sendikası (Eğitim-Bir-Sen) Genel Sekreteri Halil Etyemez, 2006-2007 eğitim öğretim yılının ilk yarısının bitmesi dolayısıyla düzenlediği basın toplantısında, okullarda yaşanan şiddet olaylarına temas ederek, internetin bütün olumlu yönlerine, sunduğu bilgi kaynaklarına rağmen, şiddet, müstehcenlik, kötü alışkanlıklar gibi çok önemli konularda özellikle küçükler açısından büyük tehlike olmaya devam ediyor” dedi.

Gazeteci Hrant Dink cinayetinin de, internet ortamının olumsuz yönlerinden çocuklarımızı korumaya yönelik tedbirlerin bir an önce üretilmesinin ve uygulamaya konulmasının hayatî önemde olduğunu bir kez daha gösterdiğini söyleyen Etyemez, “Uyuşturucuyla, kumarla, terörle, fuhuşla mücadele için nasıl çeşitli kurumlar ve birimler varsa, bu kurum ve kuruluşların bir benzerinin internet ortamı için tesis edilmesi bir zarurettir. Huzurlu, güvenli ve barış ortamı içinde bir hayat, denetimsiz mümkün değildir” diye konuştu.

Etyemez, “katsayı uygulamasıyla meslekî eğitimin çökmesine sebep olmuş” olan YÖK’ün, adeta suçluluk psikolojisiyle bir meslekî eğitim konferansı düzenlediğini de belirterek, “Millî Eğitim Bakanlığı’nın olmadığı, eğitim ve bilim hizmet kolunda örgütlü sendikaların davet edilmediği, meslek kuruluşlarının bulunmadığı bir mesleki eğitim toplantısı… Halkın değerlerine ve beklentilerine kapalı, antidemokratik ve baskıcı bir mekanizmanın başka türlü davranmasını beklemek doğru değildi zaten… Nitekim sözkonusu toplantıdan hiçbir olumlu karar çıkmamıştır” dedi.

Ahmet TERZİ / ANKARA

26.01.2007


 

OMÜ’de hastalar koridorda

Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Tıp Fakültesi’nde personel yetersizliği sebebiyle yeni bölümler açılamadığı için hastalar, yoğun bakım ünitelerinde koridorlarda tedavi edilmeye çalışılıyor.

Talep edilmesine rağmen hemşire alımına izin verilmeyen OMÜ Tıp Fakültesi’nde, hemşire eksikliği nedeniyle sorunlar büyüyor. Hayati tehlike oranı yüksek hastaların da bulunduğu Beyin Cerrahi Yoğun Bakım Ünitesi’nde, hastalar koridorlarda tedavi edilmeye çalışılıyor. Yoğun bakım ünitesinde oluşan manzara hastalar, hasta yakınları ve hastane yönetiminin tepkilerine neden oluyor. Diğer birimlerde de aynı sorunlar yaşanırken, gerekli tedbirlerin alınmaması yüzünden hastane yönetimi bölüm azaltılması kararı aldı.

Halka yönelik düzenlenen seminerde sorunları vatandaşlara anlatan OMÜ Tıp Fakültesi Hastahanesi Başhekimi Prof. Dr. Tayyar Cantürk, daha önce birçok kez dile getirmelerine rağmen hemşire eksikliğinin giderilmediğini, birçok önde gelen kuruluşun konuya sessiz kaldığını, Samsun’a milyonlarca YTL sağlık yatırımı yapılırken hastahanedeki personel eksikliği sebebiyle yaşanan sorunun giderilmemesinin üzüntü verici olduğunu söyledi.

/ SAMSUN

26.01.2007


 

Cadde ve sokaklar yenilenecek

Çayeli Belediye Başkanı Rıza Çakır, 2007 yılı içerisinde ilçenin bütün cadde ve sokaklarının yenileneceğini söyledi.

Rıza Çakır, bazı çalışmaların Karadeniz Sahil Yolu yapımı sebebiyle aksadığını hatırlatarak şöyle konuştu: “2007 yılı, Çayeli için görünüm açısından büyük hamleler içerecek ve ilçemiz hak ettiği görüntüye inşallah bu yılın sonunda kavuşacak. Bunun için öncelikle şehir merkezindeki cadde ve sokaklardan başlayacağız. Bunların projeleri hazır.

YENİ ASYA / ÇAYELİ

26.01.2007


 

10 bin öğretmene kadro verilecek

Millî Eğitim Bakanlığı’nın bu yıl almayı planladığı 40 bin öğretmenden 10 bini Şubat ayında kadrolu olarak alınacak.

Millî Eğitim Bakanlığı, alacağı 10 bin öğretmenin branş ve KPSS’ye esas puanlarını yayınladı. Personel Genel Müdür Vekili Hikmet Orman imzasıyla yayınlanan açıklamaya göre, bakanlık öğretmen ihtiyacını karşılamak için üzere 1-7 Şubat 2007 tarihleri arasında öğretmen adaylarının başvurusunu kabul edecek. Kadrolu öğretmenliğe atananlardan oluşacak boş pozisyonlar için de ihtiyaç bulunan alanlarda görevlendirilmek üzere sözleşmeli öğretmenlik için de başvuru alınacak.

/ ADANA

26.01.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004