Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 07 Mart 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Basından Seçmeler

Din ve laiklik

Süleyman Demirel dini konuları iyi bilir. Sadece bir Anadolu çocuğu olarak dine duyduğu ilgiden değil. Darbelere karşı verdiği mücadelede geniş kitlelerin desteğini almak için, İslamla demokrasi arasında ilişki kurma gereği duymuş, bu da onu İslami hükümleri modern kamu hukuku açısından incelemeye yöneltmiştir.

Yasaklılık yıllarında Demirel’in Nurcu Yeni Asya gazetesine yaptığı açıklamalar o zaman “İslam, Demokrasi ve Laiklik” adıyla yayımlandı. Orada Demirel İslamla demokrasi arasında fikri bağlar kurarken laikliğin radikal uygulamalarının “milleti devlete küstürdüğü”nü söyler; “1920’lerin devleti millet için değildir, o günlerde millet devlet içindir” diye konuşur. (sf. 62)

28 Şubat’tan beri ise Demirel “inkılapçı” bir dil kullanıyor!

Bu siyasi ‘değişim’in dışında, Demirel’in İslam, laiklik ve demokrasi arasında fikri bağlar kurmaya çalışması önemlidir. Özal’ın da bu yönde çabaları vardı. AKP’nin ‘muhafazakâr demokrasi’ kavramı da bu ihtiyacın ifadesidir.

İslâm ve laik hukuk

Türkiye gibi halkı dindar olan bir ülkede laik hukukun meşruiyet temeli olarak devam etmesi ve demokrasinin yürümesi için dindarlık, laiklik ve demokrasi kavramlarının birbirleriyle çatışmasını önleyecek şekilde yeni açılımlara, yeni sentezlere ulaşılması gerekir.

Bu açıdan, Demirel’in dün Gazi Üniversitesi’ndeki konuşmasında İslamdaki “şûra, kamu yararı, ehil kişilerin yönetimi, adalet” kavramlarından hareketle İslam, laiklik ve demokrasi arasında fikri bağlantılar kurmasını önemli buluyorum.

Gerçekten İslamda hukukun modernleşmesini sağlayacak birçok içtihat kuralı vardır: “Maslahat” denilen kamu yararı, “zaruret” denilen ihtiyaçlar, “yargı hükümleri ve din hükümleri” denilen dini ve hukuki alan ayrımı, “tazir, ulül emr” gibi devletin yasama yetkisini onaylayan fıkıh kurallarının bulunması sayesindedir ki, Osmanlı, 1918 yılına kadar aile hukuku dışında hemen bütün hukuk ve yargı sistemini laikleştirmişti!

Bunları bilmeye bugün belki dünden fazla ihtiyacımız yok mu?! Hem de bütün dünyanın!

Radikalizmden uzlaşmaya

Osmanlı modernleşme sürecinde Hilmi Ziya Ülken’in deyimiyle “modernist İslamcı” çok zengin bir kitabiyat oluşmuştu. Elmalılı Hamdi Efendi daha 1909 yılında “Hâkimiyet-i milliye hilafetten üstündür” diye yazıyordu. Bu alanda İzmirli İsmail Hakkı, Mansurizade, Seyyid Bey, Ziya Gökalp gibi bilim adamlarının oluşturduğu zengin bir kitabiyat ve kültür vardı.

Laikliğin radikal uygulaması sadece medreseyi kapatmakla kalmayıp, bu modernist fikirlerin yoğunlaştığı İlahiyat Fakültesi’ni de kapattı, yayınlarını yasakladı; “modernist İslami” birikim de eski harflerle tozlu raflarda kaldı.

1970’lerde referans kaynağı Mısırlı Seyyid Kutup olacaktı maalesef!

Radikalizm, demokrasiyle uyum sağlanmasında da zorluklar çıkardı.

Daha önemlisi, radikalizmin yarattığı irtica paranoyasının büyük bir sosyal enerji israfına yol açmasıdır.

Seçim sonuçlarına bakarak Güneydoğu’yu Türkiye’ye bağlayan duyguların niteliğini bile merak etmeyen bir radikalizm!

“O zaman gerekliydi.”

Şehirleşmesi, eğitimi, ticarileşmesi, dünyaya açılması bugünkü düzeye gelmiş Türkiye’de artık her türlü radikalizm fuzuli bir enerji israfıdır. Birleştirici, ılımlı, sentezci fikirlere ihtiyaç vardır.

Milliyet, 6.3.2007

Taha AKYOL

07.03.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler

Başlıklar

  Askerî zihniyet ve siyasî taşeronu

  ‘Tehlikenin farkında mısınız?’

  Din ve laiklik

  Tezkere çıksaydı!


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004