Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 13 Aralık 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Dizi Yazı

Halil USLU

Bediüzzaman İran’da olsaydı, kardeş kavgası olmazdı

REİS-İ CUMHURA VE BAŞVEKİLE

Hz. Bediüzzaman, 80 küsûr yaşlarında, yine azminden ve vatan-millet sevgisinden, gelecek günler için o dönemin cumhurbaşkanı Celal Bayar’a ve başbakanı Adnan Menderes’e çıkış yollarını anlatan bir mektubu Hamza Emek (merhum) isimli bir talebesi ile gönderiyor. Bu hususla ilgili olarak, İstanbul’daki Bediüzzaman Sempozyumuna katılan ABD’li Prof. John Voll “Bediüzzaman, Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’a tam ittibâ ederek ‘Her şeyin ifrat ve tefriti iyi değildir. İstikamet ise, hadd-i vasattır’ diyerek bir ömür bütün fikriyâtında bunların üzerinde durdu. Mütecaviz dinsizlere karşı Müslüman-Hıristiyan işbirliğini öngördü ve temel bir siyasî tavrı bu bağlamda müzakere eden Bediüzzaman, Müslüman ülkelerle ve önde gelen Hıristiyan devletlerle ittifak kuracağı Bağdat Paktı’na dahil olması yolunda Türkiye’nin cumhurbaşkanına ve başvekiline güçlü destek veren bir mektup yazdı” ifadesinde bulunmaktadır.6

“Kabir kapısında ve seksen küsur yaşında, birkaç hastalıkla hasta bulunan ve ölüme kendini yakın gören bir biçare garip ihtiyar der ki:

“Size iki hakikati beyan ediyorum:

“Evvelâ: Sizlerin Pakistan ve Irak’la gayet muvaffakiyetkârâne ittifakını, bu millete kemâl-i samimiyetle, sürûr ve ferah ile kazanmanızı bütün ruh-u canımızla tebrik ediyoruz. Bu ittifakınızı, inşaallah 400 milyon İslâmın sulh-u umumiyesine ve selâmet-i âmmenin teminine kat’î bir mukaddeme olarak ruhumda hissettim. Ve namaz tesbihatındaki kuvvetli bir ihtar ile bunu size yazmaya mecbur kaldım.

“(....)

“Saniyen: Irkçılık fikri, Emevîler zamanında büyük bir tehlike verdiği ve hürriyetin başında ‘kulüpler’ suretinde büyük zararı görülmesi ve Birinci Harb-i Umumîde yine ırkçılığın istimaliyle mübarek kardeş Arapların mücahid Türklere karşı zararı görüldüğü gibi, şimdi de uhuvvet-i İslâmiyeye karşı istimal edilebilir ve istirahat-i umumiye düşmanları gizli dinsizler, yine o ırkçılıkla büyük zarar vermeye çalıştıklarına emareler görünüyor. Halbuki, menfî hareketle başkasının zararıyla beslenmek ırkçılığın seciye-i fıtrîsi olduğu halde, evvelâ başta Türk milleti dünyanın her tarafında Müslüman olduğundan onların ırkçılıkları İslâmiyetle mezc olmuş, kabil-i tefrik değil. Türk, Müslüman demektir. Hattâ Müslüman olmayan kısmı, Türklükten de çıkmışlar. Türk gibi Araplarda da Araplık ve Arap milliyeti İslâmiyetle mezcolmuş ve olmak lâzımdır. Hakikî milliyetleri İslâmiyettir. O kâfidir. Irkçılık, bütün bütün bir tehlike-i azîmdir.

“Câmiü’l-Ezher Afrika’da bir medrese-i umumiye olduğu gibi, Asya Afrika’dan ne kadar büyük ise, daha büyük bir darülfünun, bir İslâm üniversitesi Asya’da lâzımdır. Tâ ki İslâm kavimlerini, meselâ: Arabistan, Hindistan, İran, Kafkas, Türkistan, Kürdistan’daki milletleri, menfi ırkçılık ifsat etmesin. Hakikî, müsbet ve kudsî ve umumî milliyet-i hakikiye olan İslâmiyet milliyeti 10 ‘Mü’minler ancak kardeştirler; siz de kardeşlerinizin arasını düzeltin.’7  ile

Kur’ân’ın bir kanun-u esasîsinin tam inkişafına mazhar olsun. Ve felsefe fünunu ile ulûm-u diniye birbiriyle barışsın ve Avrupa medeniyeti, Anadolu’daki ehl-i mektep ve ehl-i medrese birbirine yardımcı olarak ittifak etsin diye, vilâyât-ı şarkiyenin merkezinde hem Hindistan, hem Arabistan, hem İran, hem Kafkas, hem Türkistan’ın ortasında, Medresetü’z-Zehra mânâsında, Câmiü’l-Ezher üslûbunda bir darülfünun, hem mektep, hem medrese olarak bir üniversite için, tam elli beş senedir Risale-i Nur’un hakaikine çalıştığım gibi ona da çalışmışım. En evvel bunun kıymetini (Allah rahmet etsin) Sultan Reşad takdir edip yalnız binasını yapmak için 20 bin altın lira verdiği gibi, sonra ben eski Harb-i Umumîdeki esaretimden döndüğüm vakit, Ankara’da mevcut 200 meb’ustan 163 meb’usun imzası ile 150 bin lira, o zaman paranın kıymetli vaktinde, aynı o üniversite için vermeyi kabul ve imza ettiler. Mustafa Kemal de içinde idi. Demek, şimdiki para ile beş milyon liraya yakın bir tahsisat vermekle, tâ o zamanda böyle kıymetdar bir üniversitenin tesisine herşeyden ziyade ehemmiyet verdiler. Hattâ dinde çok lâkayt ve garplılaşmak ve an’anattan tecerrüd etmek taraftarı bulunan bir kısım meb’uslar dahi onu imza ettiler. Yalnız onlardan ikisi dediler ki: ‘Biz şimdi ulûm-u an’ane ve ulûm-u diniyeden ziyade garplılaşmaya ve medeniyete muhtacız.’

“Ben de cevaben dedim: Siz, farz-ı muhal olarak, hiçbir cihette ihtiyaç olmasa da, ekser enbiyanın Asya’da, şarkta zuhuru ve ekser hükemanın ve filozofların garpta gelmelerinin delâletiyle Asya’yı hakikî terakki ettirecek, fen ve felsefenin tesiratından ziyade hiss-i dinî olduğu halde, bu fıtrî kanunu nazara almayarak garplılaşmak namıyla an’ane-i İslâmiyeyi bıraksanız ve lâdinî bir esas yapsanız dahi, dört beş büyük milletlerin merkezinde olan vilâyat-ı şarkiyede millet, vatan selâmeti için dine, İslâmiyetin hakaikine kat’iyen tarafdar olmak, size lâzım ve elzemdir. Binler misallerinden bir küçük misal size söyleyeceğim:

“Ben Van’da iken, hamiyetli Kürt bir talebeme dedim ki: ‘Türkler İslâmiyete çok hizmet etmişler. Sen onlara ne niyetle bakıyorsun?’ dedim.

“Dedi: ‘Ben Müslüman bir Türkü, fâsık bir kardeşime tercih ediyorum. Belki babamdan ziyade ona alâkadarım. Çünkü tam imana hizmet ediyorlar.’

“Bir zaman geçti, (Allah rahmet etsin) o talebem, ben esarette iken, İstanbul’da mektebe girmiş. Esaretten geldikten sonra gördüm. Bazı ırkçı muallimlerden aldığı aksülâmel ile o da Kürtçülük damarıyla başka bir mesleğe girmiş. Bana dedi: ‘Ben şimdi gayet fâsık, hattâ dinsiz de olsa bir Kürdü salih bir Türke tercih ediyorum.’

“Sonra ben onu birkaç sohbette kurtardım. Tam kanaati geldi ki, Türkler bu millet-i İslâmiyenin kahraman bir ordusudur.

“Ey sual soran meb’uslar! Şarkta beş milyona yakın Kürt var. Yüz milyona yakın İranlı ve Hintliler var. Yetmiş milyon Arap var. Kırk milyon Kafkas var. Acaba birbirine komşu, kardeş ve birbirine muhtaç olan bu kardeşlere, bu talebenin Van’daki medreseden aldığı ders-i dinî mi daha lâzım? Veyahut o milletleri karıştıracak ve ırktaşlarından başka düşünmeyen ve uhuvvet-i İslâmiyeyi tanımayan, sırf ulûm-u felsefeyi okumak ve İslâmî ilimleri nazara almamak olan o merhum talebenin ikinci hali mi daha iyidir? Sizden soruyorum.

“İşte bu cevabımdan sonra, an’ane aleyhinde ve her cihetle garplılaşmak fikrini taşıyanlar, kalktılar, imza ettiler. İsimlerini söylemeyeceğim. Allah kusurlarını affetsin; şimdi vefat etmişler.

“Rabian: (...) Şimdi orta şarkta sulh-u umumînin temel taşı ve birinci kalesi olan bu üniversiteyi yine mesâil-i azîme-yi siyasiye içinde yeniden nazara alması, elbette bu vatan, bu devlete, bu millete bu azîm, faydalı hizmeti netice verecek. Ulûm-u diniye o üniversitede esas olacak. Çünkü hariçteki kuvvet tahribatı mânevîdir, imansızlıkladır. O mânevî tahribata karşı atom bombası, ancak mânevî cihetinde mâneviyattan kuvvet alıp o tahribatı durdurabilir.

“Mâdem elli beş sene bu meseleye bütün hayatını sarf etmiş ve bütün dekaikiyle ve neticeleriyle tetkik etmiş bir adamın bu meselede reyini almak ve fikrini sormak lâzım gelirken, Amerika’da, Avrupa’da bu meseleye dair istişareye kendinizi mecbur bildiğinizden, elbette benim de bu meselede söz söylemeye hakkım var. Hamiyetkâr olan bütün bir millet namına sizden bekliyoruz...”8

Mülakatın sonunda

Bu bahisleri dilimizin döndüğü, lisanların yetiştiği kadar aziz dâvâ arkadaşlarımızla bir feribotun güvertesinde bütün yolcuların huzurunda okuduk, anlattık. Bunlar karşısında İran’dan, kendi doğduğu büyüdüğü ülkeden kaçan Fransızca öğretmenin ifadeleri hâlâ kulağımda çınlar, hafızamda yer yapar:

“…Değerli kardaşlarım, bu okunanlar ve bu Bediüzzaman, eğer bizim diyarlarda, İran’ın sahralarında, bağlarında, köylerinde olsaydı, bugün bizim diyarlarda kardaş kavgası olmaz ve bizler doğduğumuz diyarlardan batı dünyasına kaçmazdık. Ailelerimiz perişan, hayatımız perişan, huzurumuz güvenimiz, hiçbir şeyimiz kalmadı. Şah’ı seven de, Şah’a selâm veren de öldürülüyor. Kimin kime ne yaptığı belli değildir..” diye adeta feryad etti.

İşte Bediüzzaman’ın bu bölge için düşündüğü ve 55 sene hayatının birçok safhasında üzerinde ısrarla ve azimle durduğu projelerinin ne kadar elzem olduğu bugün daha çok anlaşılmaktadır. Devleti yönetenler, asayişi temin etmeye çalışanlar, siyasî iktidarlar, kim olursa olsun, gelin, ilaçları, çareleri dış eşiklerde ve dış kapılarda aramayın, aradığınız hazine kendi yurdunuzdadır, ilim irfan meclislerinin ve Nur Külliyatın bu mezkur satırlarının içindedir. Bütün birimlerinizde okuyunuz, okutunuz.

Önemli not

1980 ihtilâli ve daha önceki ihtilâller, birçok gelişmeye darber vurdu. Her ihtilâlde Türkiye 50 ilâ 100 yıl çağın gerisine düştü, milletler ve devletler yarışında geride kaldık. Aslında ihtilâlcilerin, vatan-millet adına yargılanması lâzım. Bu itibarla, Bediüzzaman’ın istediği tarz ve mânâdaki Van Üniversitesi akamete uğradı. Belki atılan temeller, zamanla ihyâ olur, kimbilir? Hz. Bediüzzaman, 23 Mart 1960'da vefat etti. Menderes hükümeti de 27 Mayıs 1960 ihtilâli ile sona erdi. Uzaktan kumandalı, hukukla hiç alâkası olmayan Yassıada Mahkemelerince merhum Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan idam edilerek şehit oldular. Ruhları ebeden şâd olsun. Bu merhumlar kalblerde yaşıyor, fakat o zulmü yapanların esamesi okunmuyor. Ahiretteki Mahkeme-i Kübra ise ayrı bir beklenen son.

Hoşamedi ve Beytüşşebab

İngilizlerin İstanbul’u mahasarasında Hz. Bediüzzaman’ın çok ehemmiyetli ve muvaffakıyetli hizmetini ve Türk milletine pek ziyade menfaatler husûle geldiğini müşahede eden Ankara hükûmeti, Bediüzzaman’ın kıymet ve ehemmiyetini takdir ederek, Ankara’ya davet eder. M. Kemal, şifre ile davet etmişse de, cevaben, “Ben, tehlikeli yerde mücahede etmek istiyorum. Siper arkasında mücahede etmek hoşuma gitmiyor. Anadolu’dan ziyade burayı daha tehlikeli görüyorum” demiştir.

Üç defa şifre ile davet ediliyor. Eski Van Valisi, dostu, mebus Tahsin Bey vasıtasıyla davet edildiği için, nihayet karar verir ve Ankara’ya gelir.9

Ankara’da 9 Kasım 1922 Perşembe günü Meclis tarafından Bediüzzaman Hazretlerine “hoşamedi” merasimi yapılmıştır. (TBMM, Zabıt Ceridesi, c. 24:457) Kaldı ki; Hz. Bediüzzaman “Ben yarım ümmiyim” diyor. Öyle ise kim bu zat? Mühim bir zat, o boşa konuşmuyor. Onlar ne kadar dinlediler, şimdikiler ne kadar dinliyorlar?

Bu “hoşamedî” merasiminden sonra, mebusların ibadete, bilhassa namaza müdavim olmalarının lüzûm ve ehemmiyeti, Türkiye’nin geleceği ve çıkış yolları sadedinde 19 Ocak 1923 tarihinde bir beyannâme neşreder ve mebuslara dağıtır. “Kazım Karabekir Paşa da, M. Kemal’e okur.”

Hz. Bediüzzaman, bunları yapar, anlatır, ikaz eder, akıllarına kapı açar ve yine yoluna devam eder gider. Bu beyannâmeden bahsimizle ilgili ve günümüze bakan bir paragrafını bir ders-i ibret olarak alıyoruz:

“…Bu millet-i İslâmın cemaatleri, çendan bir cemaat namazsız kalsa, fâsık da olsa, yine başlarındakini mütedeyyin görmek ister. Hattâ, umum şarkta, umum memurlara dair en evvel sordukları sual bu imiş: ‘Acaba namaz kılıyor mu?’ derler. Namaz kılarsa mutlak emniyet ederler; kılmazsa, ne kadar muktedir olsa nazarlarında müttehemdir. Bir zaman, Beytüşşebab aşâirinde isyan vardı. Ben gittim, sordum: ‘Sebep nedir?’ Dediler ki: ‘Kaymakamımız namaz kılmıyordu, rakı içiyordu. Öyle dinsizlere nasıl itaat edeceğiz?’ Bu sözü söyleyenler de namazsız, hem de eşkıyâ idiler.”10

Devam edecek

Dipnotlar:

6. Yeni Asya -Eylül 1998

7. Hucurat Sûresi, 49:10.

8. Emirdağ Lahikası s.436-7 Yeni Asya Neşriyat.

9. Tarihçe-i hayat.shf.124

10. Mesnevi-i Nuriye Hubab risalesi.TBMM deki konuşması.

Halil USLU

13.12.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Dizi Yazı

  (12.12.2007) - Ali Uçar ile üç yıl bölgeyi dolaştık

  (11.12.2007) - Şark yaylalarında en çok Münâzarât okunuyor

  (10.12.2007) - Şarkta, Bediüzzaman'a herkes saygı duyuyor

  (06.12.2007) - İslâm dünyasının Davos’u

  (05.12.2007) - İhtişam var, kültür yok

  (21.04.2007) - Barikatın kapısı açılır mı?

  (20.04.2007) - Kıbrıs’ın gerçek fotoğrafı

  (19.04.2007) - Kıbrıs'ı doğru anlamak lâzım

  (17.02.2007) - İttihad-ı İslâma ihtiyaç var

  (16.02.2007) - Türkiye de hedef tahtasında

 

 Son Dakika Haberleri