Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 10 Şubat 2008

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Basından Seçmeler

Ya değişiklik yetmiyorsa

Anayasa’nın kanun önünde eşitlik ilkesini belirleyen 10. maddesindeki değişikliği konuyla çok da ilgili görmüyorum; yapılan değişiklik olsa olsa bu eşitliği biraz daha pekiştiriyor.

Daha önce de yazmıştım, Anayasa Mahkemesi’nin türbana yasak getiren kararında 10. maddeye ilişkin bulunan aykırılık bu değişiklikle giderilebilecek gibi değil, bence herhangi bir değişiklikle bile giderilemez nitelikte zaten. Çünkü mahkemenin gerekçesi hukuki anlamda çok daha soyut ve dolaylı bir noktadan hareket ediyor. Mahkeme, mealen ‘Aynı sınıfta başörtülü ve örtüsüz öğrencilerin bulunması, dini bir simge takan baş-örtülüler lehine eşitliği sarsar’ diyordu.

Değişiklik hizmet alımı açısından eşitliği öngörüyor, yani türbanla tapu dairesine gidilebiliyorsa okula da gidilebilir denmek isteniyor. Ama Anayasa Mahkemesi, türbanı eşitlik prensibine aykırı görürken bundan değil, türbanlı ve türbansız öğrenciler arasındaki eşitsizlikten söz ediyordu.

Anayasa’nın 42. maddesinde yapılmakta olan değişiklik bu bakımdan konumuzun merkeziyle ilgili. Meclis’te ilk tur görüşmelerde kabul edilen değişiklik, ‘eğitim ve öğrenim hakkı ve ödevi’ başlıklı bu maddeye yeni bir fıkra ekliyor.

Eklenen fıkra şu:

“Kanunda açıkça yazılı olmayan herhangi bir sebeple kimse yükseköğrenim hakkını kullanmaktan mahrum edilemez. Bu hakkın kullanımının sınırları kanunla belirlenir.”

Tek başına bu iki cümleye soyut bir hukuki açıdan baktığınızda, konunun laiklikle bağlantısını kurmak imkânsız gibi bir şey. Bu iki cümlede ne dini bir referans var ne de bunun mevcut laiklik ilkesine değdiği bir yer.

Bu bakımdan, bir haftayı aşkın süredir epey bir hızlanmış ve kırıcı hale dönüşmüş biçimde devam eden laiklik-özgürlük tartışmalarının da anlamsız boş konuşmalar olduğunu söyleyebilir insan.

Sahiden öyle mi?

Eğer öyleyse iktidar partisi sözcülerinden tutun da oturumu yöneten Meclis başkanvekiline, muhalefet milletvekillerinden teklife destek veren MHP’li ve DTP’li vekillere kadar herkes neden laiklikten, başörtüsü özgürlüğünden, başörtüsü nedeniyle eğitim hakkı engellenen genç kızlardan söz ediyor?

İşte zurnanın zırt dediği, bütün kafaların karıştığı yer tam da burası. Çünkü hukukla siyaset bu noktada yer değiştiriyor. Siyasetçi çıkıyor, ‘Biz bunu türbana özgürlük için getirdik’ diyor, yarın öbür gün değişiklik Anayasa Mahkemesi denetimine gidecek olursa aynı siyasetçi çıkacak, ‘Ne ilgisi var türbanla, biz öğrenim özgürlüğünün sınırlarını belirledik ve özgürlüğü sınırlamada kanunilik ilkesi getirdik’ diyecek.

O zaman konuya hukuku da katmak açısından şöyle bakmak lazım: Anayasa’da yapılan değişiklik tek başına türbana özgürlük getirir mi, getirmez mi?

Açıkçası, tek başına bu değişiklik türbanın serbest kalmasını sağlamazsa kimse şaşırmasın.

Bunu mevcut uygulamadan hareketle söylüyorum. Çünkü mevcut uygulamada da, yasanın ‘kanunların yasaklamadığı’ demesine rağmen yasak devam ediyor ve devam eden yasak da Danıştay ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarıyla bir anlamda hukuki meşruiyet kazanıyor. Kanundaki kalıbı anayasaya taşımakla uygulamanın değişmesini beklemek bana fazla iyimserlik olurmuş gibi geliyor.

O zaman bütün Türkiye bu konuyla boşuna mı yatıp kalkıyor, büyük kavgalar oluyor?

Çıkartılacak bir yasa, YASAK olanın ne veya neler olduğunu açıkça tarif edene ve bu tarifin türbanı kapsamadığı önce Anayasa Mahkemesi, ardından Danıştay tarafından tescil edilene kadar da kanımca mevcut uygulama devam eder.

Anayasa’nın yeni hali Anayasa Mahkemesi’nden onay alsa dahi, emredici hüküm ‘kanunda yazılı olmayan...’ şeklinde formüle edildiğinden, uygulama yasasının serbest olanı değil yasak olanı tarif etmesi gerekiyor. Mevcut eğilim mümkünse hiçbir şeyi yasaklamamak şeklinde olduğuna göre ve zaten halen yürürlükteki yasa da böyle dediğine göre, o zaman Danıştay ve AİHM kararlarının ortadan kalkmasını gerektirecek bir değişiklik yapılmamış demektir.

Rektörler zaman içinde uygulamayı, yani yasağı yumuşatabilir, hatta tamamen kaldırabilir. Ama bu durumda da, başı açık bir öğrencinin ‘Ben manevi baskı altındayım’ diyerek İdare Mahkemesi’ne başvurması, türbana izin veren rektörleri ve diğer üniversite yöneticilerini zor durumda bırakabilir.

Kısacası, parlamento kendi prestijini ortaya koyarak bir iş yapıyor ama bu işten bir sonuç alınması son derece şüpheli.

Radikal, 9.2.2008

İsmet Berkan

10.02.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler

Başlıklar

  Prof. Dr. Ahmet İnsel: AKP kalıcı çözüm fırsatını kaçırdı

  Ya değişiklik yetmiyorsa

  Anayasa formülüne gerek yoktu

  İstanbul’da, Rumlardan kalma evlere, kimler nasıl el koydu?

  Gelinen nokta...


 Son Dakika Haberleri