Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 10 Mart 2008

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Şükrü BULUT

Medresetü’z-Zehra



Medresenin mektebe yer yer mağlubiyetinin arkasında, medrese ehlinin zaman zaman Kur’ân’dan el çekmelerinin yattığını söylememiz inşaallah yanlış olmaz. Bağdat ve Basra’nın kuruluşundan sonra ilimde aklı vahy ile rekabete sevk edenlerin, medresenin berrak zihnini ve musaffa kalbini bulandırdığını söyleyenlerin dayanağı, kadîm Yunan felsefesinin Süryanî dili üzerinden Arapçaya aktarılışıdır. Bu hususa, ilmin tarihçesiyle meşgul araştırmacıların eserlerinde sıkça rastlayacağımız gibi, Bediüzzaman Hazretlerinin Muhakemat isimli eserinde asıl kaidelerini görmek mümkündür.

Bu gayet uzun sürecek tartışmayı ehline bırakarak şu noktayı tesbit etmemiz mümkündür. Medrese ehli felsefeyle zihnen müşevveş olunca, kalplerde sıkıntılar başladı. Bu sıkıntı Maveraünnehir, Mezopotomya ve Dimeşk coğrafyalarıyla sınırlı kalmadı. Bulaşıcı bir hastalık gibi tesiri ta Kurtuba, Sevilla ve Gırnata medreselerinde de kendini gösterdi. Abbasiler, Grek felsefesini tercüme etmekle yalnızca Hülagu felâketine dâvetiye çıkarmamışlardı, Endülüs, Sicilya ve hatta İstanbul’daki Sahn-ı Semân Medreselerinin ölümünü netice verecek hastalığın kapısını açmışlardı. Harran gibi yüzlerce medresenin Hülagu ve Cengizlerce katlini ise tarihin derin derelerinde hâlâ yankılanan sesler bize haber veriyor.

Kur’ân düşmanlarının medreseye açıktan cephe aldıkları çok nadirdir. Evvelâ ölümcül bidalar nifak yoluyla medreselere sokulmuş. Kurt gövdenin içine girince de küfür, nifak ve zındıkanın işi kolaylaşmış. Bu husus yalnızca tarihî medreselerimiz için geçerli değildir. Günümüz El-Ezher’ine musallat olmuş modern bolşevikler, iz göstermemek için Mısırlıların sırtından Kahire’ye girerler. Tantavî olmasaydı, Sarkozy El-Ezher’de İslâm düşmanlığını ilân edebilir miydi? Amerikalı muhafazakâr bolşeviklerin Pakistan talebe ve müderrislerini vuran kurşunlarının, M. Kemal hayranı Müşerref’in namlusundan çıktığını tarih çoktan yazdı. Yine semavî dinlere düşman Batılı tahripkâr cereyanın BOP vasıtasıyla Yemen, Kuzey Afrika ve Irak medreselerinin müfredatlarını değiştirmekte olduklarını daha önce de yazmıştık.

Medreseyi vuranlar hep nifak yolunu takip ettiklerinden, Müslümanların mukavemeti elbette kolay değildi. Kuvve-i akliyye dediğimiz duygunun burada “akılcılık mertebesinde” kullanılması, İslâm âleminin bir çok münevverinin kalp nurlarını söndürerek, karşı safa geçmelerine yol açtı. Mübalâğa, cerbeze, efsun, sihir, hipnotizma, istidrac ve nihayet manyetizmaya gelip dayanan akılcılığın oyunlarıyla mektebi ele geçiren dinsiz felsefenin, medreseyi de bu usulle yer yer mağlup ettiğini görmemek için efsunlanmış olmak gerekir.

Batılı mektep üzerinden medreseye hücûm eden dinsiz felsefenin bidalarla İslâm merkezlerine girdiğini arz etmiştik. Sloganlarla mektep ve medrese ehlinin aklını çelen ve zihnini bulandıran dinsiz felsefenin nihaî hedefi küfür, tahrip ve zulmet olduğunu 20. yüzyılın başında tesbit eden Bediüzzaman Hazretleri, medresenin imansız ve emansız düşmanlarına karşı Medresetü’z Zehra’yı çıkarmıştı. Kıt’aları, ülke ve coğrafyaları etki sahasına çekerek dinsizliğini medreseyi tahrip ile ilân eden “siyasal dinsizliğe” karşı ancak Medresetü’z Zehra dayanabilmiş ve dayanmakta… İmam-ı Ali’den usûl ve metodunu ders alan bu medresenin “sırren tenevveret” prensibiyle evvelâ Anadolu’nun en ücra bucağına kadar yerleştiğini ve daha sonra yavaş yavaş âlem-i İslâmın merkezlerinde dalgalandığını medresenin geleneksel düşmanları itiraf ediyorlar. Avrupa zalim dinsizleriyle Asya münafıklarının engellemeleriyle bir türlü maddî şekli kurulamayan “medresenin,” köy odalarından başlayan yürüyüşünün şark ve garp üniversitelerinin kürsülerine kadar devam ettiğini, azıcık dikkat eden herkes işitir ve görür.

Medreseden nebean eden, mektep ile medreseyi barıştıran ve insanlık değerlerini tamire koyulan Risâle-i Nur’u durduramayan tahribatçı dinsiz cereyanlar, medreseyi de durduramayacaklar. Risâle-i Nuru kendisine program edinmiş Medresetü-z Zehra vasıtasıyla; hem doğu ile batının, hem felsefe ile Kur’ân’ın ve hem de mektep ile medresenin barışı er geç bir gün tahakkuk edecektir.

10.03.2008

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (07.03.2008) - Kabre dönüşen evlerimiz

  (03.03.2008) - Köln’de erken bahar

  (29.02.2008) - Türklerle Almanların kader birliği

  (25.02.2008) - Yeni Asya olmadan olur mu?

  (22.02.2008) - Yeni Asya farkı

  (18.02.2008) - Neden Yeni Asya?

  (15.02.2008) - Mektep de, medrese de ıslâh olacak

  (11.02.2008) - Papa’ya selâm, tahribe devam

  (08.02.2008) - Fail-i meçhullere dair…

  (04.02.2008) - Osmanlı'da mektep medrese çekişmesi

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ahmet ARICAN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Nurettin HUYUT

  Osman GÖKMEN

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Saadet TOPUZ

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT


 Son Dakika Haberleri