Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 09 Mart 2008

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Hüseyin GÜLTEKİN

Kabahati üstlenebilmek fedakârlığı



Medine’de Hz. Ebûbekir (ra), bir konu ile alâkalı fikir ve düşüncelerini açıklıyordu. Onu dinlemekte olan Hz. Ömer (ra) de, söylediklerinin yanlış olduğunu ifade ederek karşı çıkıyordu. Hz. Ebûbekir onu bir miktar dinledikten sonra Hz. Ömer’e (ra); “Sen zaten hep böylesin... Benim söylediklerime hep karşı çıkarsın” deyince, Hz. Ömer (ra) öfkelenerek, sesini daha da yükselterek itirazını sürdürdü. Bunun üzerine Hz. Ebûbekir (ra) üzüntüsünü belirterek sessizce orayı terk etti. Doğruca Mescid-i Nebevî’de bulunan Efendimizin (asm) huzuruna giren Hz. Ebûbekir (ra), Hz. Ömer (ra) ile arasında geçen konuşmayı ve bundan duyduğu üzüntüyü anlattı.

Aralarındaki konuşmadan dolayı üzülerek, sitemli bir şekilde oradan ayrılan Hz. Ebûbekir’in (r.a.) bu durumuna sebebiyet verdiğinden fevkalâde üzülen Hz. Ömer (ra), derhal Hz. Ebûbekir’in evine gitti; oradan Mescid-i Nebevî’de olduğunu öğrenince, hızla Mescid-i Nebevî’ye gitti. Onu, Efendimizin (asm) yanında gördü. O da, Hz. Ebubekir (ra) ile aralarında geçen konuşmayı anlatınca, Efendimiz (asm) “Ya Ömer, keşke hicret arkadaşımı, mağara arkadaşımı üzmeseydin, onu bana bıraksaydın” deyince, Hz. Ömer (ra) suçlu olduğunu anladı, bundan fevkalâde üzüldüğünü belli etti. Bu sırada Hz. Ebûbekir hemen araya girerek; “Hayır suçlu Ömer değil; benim... Çünkü onu ben tahrik ettim, öfkelenmesine sebep oldum...” deyince aradaki soğuk hava bir anda yerini ılık ve sıcak bir havaya terk etti. İkisi de kalkarak kucaklaştılar.

İşte her yönüyle hepimize nümune-i imtisâl olacak bir ibret levhası... Haklı veya haksız bütün dargınlıkları, kırgınlıkları sona erdirecek bir çare, bir yol, bir yöntem... Zaman zaman kabaran öfkelerimizi, engel tanımayan kızgınlıklarımızı, bozulan sinirlerimizi tâmir edecek, teskin edecek şifadar bir reçete... İhtilâf, ayrılık, gayrılıklara sebep olan çekişmelere, sürtüşmelere son verecek en tesirli çare, en kalıcı çözüm örneği... “Ben” merkezli çıkışlarımızın önünü kesecek, enaniyetlerimizi, hodfüruşluğumuzu törpüleyecek en kestirme, en sağlıklı örnek bir tarz, doğru bir metod... Barışı, sevgiyi, hoşgörüyü tâlim ve tahkim edecek; samimî ve sıcak dostluğun önünü açacak en etkili, en sağlıklı tavır ve duruş...

Kırmaya, kırılmaya meyyal bizlerin alacağı çok dersler olmalı bu ibret levhasından. İnsanlık adına, kudsî hizmetlerimiz adına, yaşanan şu olay üzerine düşünüp, kafa yormamız gerekir diye düşünüyorum. İstemeyerek de olsa alışkanlık haline getirdiğimiz üzücü, kırıcı, rencide edici söz, hâl ve davranışlarımızı bir an önce terk etmemiz için iyi bir nefis muhasebesi yapmamız lâzım. Bilerek veya bilmeyerek kırdığımız, incittiğimiz insanların kırılan kalbini, incinen haysiyetini tekrar tâmir edebilme inceliğini, nezaketini gösterebilmek için iki güzide sahabe arasında cereyan eden hâdiseyi ve Efendimizin (asm) kırılan iki kalbin tamiri için ortaya koyduğu o ince ve nâzik tavrı, her zaman göz önünde bulundurmak gerekir.

Sahabe-i Kirâm da olsa, istemeyerek de olsa bazı kırılmalar, incinmeler olduğuna göre, bizim gibi sıradan insanlar arasında elbette olur. Onlar arasında fikir, düşünce ve meşrep farklılıkları olduğuna göre, bu asırdaki insanlar arasında da bazı anlayış ve düşünce farklılıklarının olması gayet normaldir. Önemli olan, farklılıklara anlayışla yaklaşmak, düşüncelerimizle örtüşmeyen yaklaşımlara saygılı davranmak, onları kabullenmesek dahi, onlara karşı tahammüllü olmak...

Düşünce veya meşrep farklılıklarının kat’â ve asla bir çekişmeye, çatışmaya dönüşmesine de fırsat vermemek lâzım. Her şeye rağmen böyle bir durum söz konusu olduğunda, Hz. Ebûbekir (ra) ile Hz. Ömer’in (ra) yaptıkları gibi davranmalı, gerekirse suçu üstlenme kemâlâtını göstermeliyiz.

Söz konusu olan İman ve Kur’ân hizmetiyse, bu konuda daha bir dikkatli, daha bir titiz olmalıyız. Ferâgatte, fedakârlıkta daha bir cömert olmalıyız. Bediüzzaman’ın “Bin haysiyetim olsa kardeşlerim arasındaki uhuvvete fedâ ederim” sözünü örnek almalıyız. Yine onun, şakirtler arasında vuku bulan en basit sitemlerde dahi, hizmet adına ne derece feverân ederek, “Çabuk barışın” dediğini akıldan çıkarmamak gerekir.

09.03.2008

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (02.03.2008) - İşini, maaşını dâvâsına feda etmek

  (24.02.2008) - Merdâne duruşların özlemini çekiyoruz

  (17.02.2008) - Riya marazı

  (10.02.2008) - Anne-baba hukukunu ciddîye almalı

  (03.02.2008) - Makam-mevkî uğruna verilen tavizler

  (27.01.2008) - Hem kayınpeder, hem ders arkadaşım

  (20.01.2008) - Hasta asrın hasta insanları

  (13.01.2008) - Nurlara muhatap olmak

  (06.01.2008) - Baba olmanın şuurunda olmak

  (30.12.2007) - Demokrasi deyince

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ahmet ARICAN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Nurettin HUYUT

  Osman GÖKMEN

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Saadet TOPUZ

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT


 Son Dakika Haberleri