Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 10 Mart 2008

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Hakan YALMAN

Dâvâmız dünyaya mal olmalı



Sosyal yapılar biyolojik yapılara benziyor ve onlar gibi belli zamanlarda farklılıklar, belli zamanlarda bütünleşme şeklinde tevhid yansımaları sergiliyorlar. Her sosyal yapı aslında bir beden özelliğinde önce organlaşan, ardından organize olan ve kâinat kitabında üzerine yüklenmiş mânâları sergileyen bir yapı arz ediyor.

Aslında varlık sahnesine sığdırılması gereken esmanın detayları ve çeşitleri için çok çeşitlenmiş bir yapıya ve farklılık içinde yansımalara ihtiyaç var. Sosyal çatışmaların ve farklılaşmaların da kader ve hikmet boyutundaki karşılığı bu olsa gerek. İstenmeyen ve nehyedilen bir durum olmasına rağmen ümmetin ihtilâfında var olduğu ifade edilen rahmet bu kaderi incelikten ortaya çıkıyor olmalı.

Sonsuz bir güzelliğin varlıklara yansıyabilmesi için ve o güzellikteki ayrıntıların gözlenebilmesi için çeşitlilik gerekiyor. Bu noktada varlığı şekillendiren kudretin önümüze koyduğu farklılıklara razı olamama gibi bir yaklaşımla kendi bakış açımızın ve doğrularımızın dışındakileri ötekileştirmek ve biz tanımının dışına çıkarmak fıtratın ve yaratılış gayesinin gereği olan çeşitliliğe karşı bir tavır olarak önümüze çıkıyor. Oysa her alanda çeşitlilik varlığın inceliklerine muhatap olma noktasında bir ayrıcalık ve güzellik önümüze sunuyor. Sosyal hayat ve maddî dünya farklı düşüncelerin, farklı bakışların, farklı zevklerin bir arada bulunduğu ve birinin diğerinin renklerine mukabil olmakla kendi rengini de güzelleştirdiği renk renk bir çiçek bahçesine benziyor.

Bu noktada vahyi bize ulaştıran kaynaklar ve kâinat kitabının çizdiği sınırlar, yani hakkı arayan bilimlerin ortaya koyduğu kurallar ana çerçeveyi çiziyor olmalı. Bunlar doğru ve yanlış ile ilgili olarak zihinlerdeki yansımaların ana çerçevesini çizen unsurlar gibiler. Bu çerçeve içinde de doğrunun ve güzelin kişiler yani küçük âlemler adedince farklı şekillerde yansımaları olsa gerek. Bu farklılıklar da hayata farklı renkler katıyor ve maddî bir âlemin var olmasını gerekli kılan mukaddes gayenin daha netleşmesine imkân veriyor. Bu sebeple ana çerçevenin rencide olmayacağı ve yerleşmiş genel kabullerin dışına çıkmayacak şekilde olabildiğince farklılıkları kabul etmek ve belki de sınırlı idraklerimizin kuşatamayacağı geniş hakikatlerin farklı yansımalarını görmek için teşvik etmek gerekiyor.

Önümüzdeki yıllar farklılıkların muhafaza edildiği ve değerlendirildiği bir bütünleşme sürecine doğru gidiyor. Yersiz ve gereksiz kırgınlıkların ortadan kalkması ve kimliklerin dayatılmadığı, her farklılığın bir zenginlik olarak kabul edildiği kuşatıcı bir bünye oluşturulması ile hizmetimiz insanlık âleminin ihtiyaç duyduğu insanı kâmil mânâsını daha net yaşayacak ve hissettirecektir.

Akla takılan sorulardan biri de bugün hizmet içinde ehl-i ilimden bir meclisi mebusan bulunup bulunmadığıdır. Yukarıdaki iki örnekte de görüldüğü gibi artık dâvâmız farklı alanlarda yeşeren ve cennetasa bir baharda arzı endam edecek olan renk renk çiçekler şeklinde ve farklı zeminlerde münevverlerini yetiştirmiştir. Bundan sonra olması gereken sonuç ve duâ edilmesi gereken istikbal bu güzellikleri bir buket tarzında ve kendi renklerini koruyarak muhabbet bağı ile bir araya getirilmesidir.

Bu noktada gaye-i hayalimiz memleket sınırlarını aşmış ve artık hakikatler nuraniyeti ile bütün dünyayı kuşatmıştır. Bu durumda olayları değerlendirme ve gelecek ile ilgili planlama yapmada ufkumuzun genişlemesi zarureti ortaya çıkmıştır. Gelişen hizmet zemini, hizmet erbabının zihinlerinde de aynı paralelde gelişmezse arzu edilen mânâya ulaşmada yetersizlik problemi önümüze çıkacaktır. Bu anlamda oryantasyonumuzu yani nerede olduğumuzu ve nasıl bir dâvâya hizmet etmek durumunda olduğumuzu ve omuzumuzda hangi vazifelerin olduğunu tekrar gözden geçirmeye şiddetli bir ihtiyaç doğmuştur.

Bütün bu değerlendirmelerden sonra gelecek günler dâvâmız ve insanlık açısından inşallah daha hayırlı olacak ve semavat ve arzın nuru olan Allah nurunu tamamlayacaktır.

10.03.2008

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (03.03.2008) - Hakkın zemininde insanî buluşma

  (28.01.2008) - Varlık ve insan

  (21.01.2008) - Başörtüsü, meşrûiyetini Kur’ândan alıyor

  (14.01.2008) - Cemaat ruhu dünyaya ışık tutacak

  (07.01.2008) - Zıtlıklardan kudrete ulaşmak

  (31.12.2007) - Yılın son günü ve günahlarımız

  (24.12.2007) - Kurban psikolojisi

  (17.12.2007) - Nurlu günler yaklaşıyor

  (03.12.2007) - Ölüm bizden ne ister?

  (26.11.2007) - Adalet sempozyumu ve barış içinde bir dünya

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ahmet ARICAN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Nurettin HUYUT

  Osman GÖKMEN

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Saadet TOPUZ

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT


 Son Dakika Haberleri