Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 13 Nisan 2007
Mehmet Fırıncı ve Mehmet Kutlular ; Mehmet Emin Birinci'yi anlattı...indirmek ve dinlemek için tıklayınız

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Halil USLU

Tokat ilinde sevgi



Tokat ismi Türkçe’de bildiğimiz “tokat” kelimesinden gelir. Tokat’ta bulunan kalenin ismi “Comano Pontica” idi. Anadolu’yu fetheden Selçuklu Oğuz Türkleri, bu kaleyi alınca Bizans ordusuna çok ağır bir tokat vurmuş olduğu kabul edildi. Böylece şehre “Tokat” ismi verildi. Tokat ili, tarihî seyrinde ise M.Ö. 2500 - 4000 yılları arasında, yüksek düzeyde san'at ve kültür yaşamına ulaşmıştır. M.Ö. 6. yüzyıldan itibaren, Kolonileri ile birlikte, Karadeniz’den Polemonion (Ünye) ve Amisos (Samsun) yolu ile Komana’ya (Tokat) gelmiş, güneydeki geleneksel “Kapadokya” ve doğudan gelen Pers kültürü ile kaynaşmıştır. Daha sonra uzun bir dönem içerisinde Roma ve Bizans Egemenliği altına giren Tokat, Danişmend ve Selçuklu Türklerinin siyasî üstünlükleriyle birlikte Maveraünnehir’den gelen İslâm kültürü ile tanışmış ve 900 yıldır devam etmektedir. İnşaallah devam edecektir.

Tokat, tarihî medreseleri, kervansarayları, hamamları, Osmanlı motifli camileri, kervansarayları, meşhur kalesiyle, 11 ilçesiyle ve 120 bine ulaşan merkezî nüfusuyla ve 1833 yılında Tokat’ta doğan Gazi Osman Paşa adı verilen üniversitesiyle istikbale ışık tutmaktadır. Tokat, Topçam Yaylası, Selemen Yaylası, Batmantaş Yaylası, Akbelen Yaylası, Dumanlı Yaylası, Çamiçi Yaylası ve Zinav Gölü, Kaz Gölü, Göllüköy gölü ve Gıj gıj tepesi ve emsâli yerleri ve kaplıcaları ile Türkiye’nin zaman seyri içinde temâşâsına doyum olmayan, Turizm sektöründe en müstesna bir yer alacağı kanaatindeyim. Yeter ki takdim ve reklâmı yapılsın. Harika yerler, harika menziller diyarı. Zaman seylinde çokları sahiller yerine buralara gelecekler ve yaylalarda mukim olacaklardır.

Bu tarihî ve görkemli şehrimizin Yeni Asya gazetesi temsilciliği tarafından takriben 2 ay önce bir konferans dâveti aldım. Konumuz “Mevlânâ’dan Bediüzzaman’a sevgi” başlıklı idi. Bizler de Tokatlı fedakâr ve gayyur kardeşlerimizin gayret ve himmetiyle ve Hz. Allah’ın yardımıyla buraya intikal ettik. Kaldığımız üç gün bir rüya gibi geçti, fakat boş geçmedi. En önemlilerinden biri, mahalli SRT TV’de ilahiyatçı sn. M. Ali Kaya ile yaptığımız canlı mülâkattı. Bir saati içine alan mülâkatın konusu “Ülke insanının birlik ve beraberliği, Cumhuriyet, Bediüzzaman Hazretlerinin Van’da temelini attığı ‘Medresetüzzehra’ üniversitesinin projesi ve gayesi, ittihad-ı İslâm ve dün ile bugünün kıyasları”

Daha sonra Tokat’a yakışır Kültür sarayında lebaleb dolan bu mekânda hiç kimsenin programın sonuna kadar ayrılmadığı bir gecede “Mevlânâ’dan Bediüzzaman sevgi” konferansımızı verdik. Program çok renkli ve akıcı idi. Sn. Sabri Beyin takdimleri, Sn. Azam Yazıcı Beyin öz ve veciz açış konuşması, Kur’ân-ı Kerim tilâveti, küçük kızlarımızın ilâhî resitali ve özellikle uzun yıllardır elinden ud ve musiki âletlerini bırakmayan Yüksel Toker Ağabeyimizin kısa, öz ney taksimi idi.

Sorsalar sen ne yaptın ey Halil Uslu? Bizler de 60 dakikayı geçmemek kaydıyla, yılların birikimi, tecrübesi, salon hakimiyeti neticesinde herkesle diyalog kurarak, rakam ve misâlleri konuşturarak, Hz. Mevlânâ ve Hz. Bediüzzaman sevgisi, başta Hz. Peygamberimizin (asm) muhabbeti ile, aşkla, şevkle, tebessümle ve derin soru işaretleriyle, dünden bugüne ve yarınlara bakarak gönül tellerine vurduk. Alkışlar, gözyaşları ve duâlarla bir yumak haline geldik.

Emeği geçen herkese, başta muhterem Ahmet Kara, Halil, Azam, Ramazan, Yüksel, Osman ve emsâli ağabey ve kardeşlerime ve özellikle İbrahim Tamer gibi gençlerimize binler teşekkür ve tebrikler.

“Hay’dan gelip Hu’ya gittiğimiz gibi”, bir sultanımızdan gelip bir sultanımıza gittik. İşte o sultanlardan birisi Hz. Mevlânâ idi. Sözün özünü ona bırakıyorum bu makalemde:

“Canında bir can var, o canı ara. Beden dağında bir mücevher var, o mücevherin madenini ara. Ey yürüyüp giden sufi, gücün yeterse ara; ama dışarıda değil, aradığını kendinde ara” (Divan-ı Kebîr)

13.04.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (16.02.2007) - Neden Adalet Partisi?

  (09.02.2007) - Nur mesleğinin istinad duvarları

  (02.02.2007) - Barış ve masum insanlar

  (26.01.2007) - Milliyetimiz bir vücuttur

  (19.01.2007) - Zeytin ve kasem-i Kur'âniye

  (12.01.2007) - 24 kara nokta

  (05.01.2007) - Kelime-i şehadet, hakkıdır

  (29.12.2006) - Erdemli - Mersin durağı

  (22.12.2006) - Akşehir'de sevgi ve hoşgörü

  (15.12.2006) - Neyle kundakladılar Hz. Mevlâna'yı?

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Metin KARABAŞOĞLU

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit ŞİMŞEK

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004