Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 19 Nisan 2008

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Kariyer

Bir sohbetin satır araları

Uzun bir aradan sonra ilk görüşmemizde randevulaştığımız bir dostumla birlikte oldum. Millî Eğitim Bakanlığında genel müdürlük yapmıştı. Baş başa verdiğimiz birlikteliğimizde daha çok onu dinledim. Sınıf öğretmenliğinden genel müdürlüğe kadar eğitimin birçok kademelerinde çalıştığı uzun bir geçmişi vardı. Görev süresince eğitim sistemimizin aksayan yönlerini ele veren tesbitleri ilginçti.

Öğretmenliğe başladığı ilk günlerde telefon etmesini bilmiyordu. "Ne olurdu eğitimim sırasında onu bana öğretselerdi" diye iç çekmişti. Bu görgüsüzlüğü sebebiyle bazı olayları hiç unutmadığına dikkat çekiyordu. İlk görev yaptığı yerde bir otelde kalıyordu. Komşu odada da bir eczacı vardı. Eczacının, odasından ha bire öteberiye telefon ettiğini görüyordu. O ise telefonun ahizesini eline bile alamıyordu. Çünkü açmasını bilmiyordu; bir pot kırmaktan korkuyordu. Eczacı arkadaşı bu becerisinden ya da bu görgüsünden dolayı kaldığı odasında ondan belki birkaç misli fazla hizmet alıyordu. Oysa ücret olarak verdikleri eşitti. O yıllarda bir öğretmenin telefon edememesi ile sıradan bir vatandaştan ne farkı vardı! "Eğitimimiz nazarî de olsa bize son derece gerekli olan bu hayat pratiğini veremez miydi?" derken de eğitim sistemimizin birey bazındaki etkisizliğini vurguluyordu.

Gel git derken, onu genel müdürlük koltuğuna da oturtmuşlardı. Buna benzer acemiliği de genel müdürlük düzeyinde yaşadı. Görevli olarak Berlin'e gittiğini söyledi. Çok lüks bir otelde istirahat edecekti. Eline bir kart verdiler. O kart odanın kapısını açmaktan tutun diğer hizmetleri devreye sokmaya kadar aşağı yukarı her şeyde işe yarıyordu. Ama o kullanmasını bilmiyordu. Biraz düşündü. "En iyisi ilgililerden birini çağırayım" dedi. İşaretle de olsa, "bu nedir?" diyebildi. Görevli de tarif etti. Yoksa ne elektriği kullanabilecekti ve ne de banyosunu yapabilecekti.

Başına gelenlerden güçlü bir empatiye de sahip olmuştu. Genel müdürlüğünde, aralarında valilerin de bulunduğu yüksek düzeyde bir bürokratın katıldığı bir seminer düzenlenmişti. İstanbul'un beş yıldızlı otelinde olmasını, Avrupa'da başına geçen olayı anlatarak Bakandan özellikle istemişti. Beş yıldızlı bir oteli kullanmada herkesin acemilik çekeceğini bildiği için otel görevlilerinden, birer birer herkese otelin eşyasını kullanma konusunda bilgilendirmelerini rica etmişti. Bu tembih işe de yaramıştı hani. Çünkü birçokları daha yeni bu tür bir otelde misafir oluyordu. Hatta uçağa binmeyen valilerin de olduğunu iyi biliyordu.

Hayat buydu. İşte bu, eğitimin içselleşerek uygulanır hale gelmesiydi. İlköğretim çağındaki bir öğrenciye öğretilen matematiğin, şayet iki kilo şeker almada işe yaramazsa ne anlamı kalırdı. Artık sınırlar kalkıyordu. Köyden bile gelinmiş olsa, her türlü tekniği kullananların görgü düzeyine kavuşmak herkesin hakkıydı. Bunu elbette eğitim sistemi vermeliydi. Günlük hayatta uygulamalı olarak belki de çağa ayak uydurmak buydu. Teknolojik imkânları kullanma alışkanlığını kazanmak demek, bir anlamda bir dizi komplekslerden kurtulmak demekti.

Genel müdürlük yapmış dostumun, tatlı sohbet sırasında satır aralarında eğitim sistemimizin pratiğe yönelik kısırlığını vermiş olması da benim için bu sohbetin orijinal tarafıydı. Anlattıkları çok ya… Öğretim ve eğitimin ne olduğu konusundaki fikri de bana son derece güzel gelmişti. "Bizde öğretim var, ama eğitim yok" diyenin ne öğretimi ve ne de eğitimi anladığını söylüyordu. Çünkü eğitimin olmadığı yerde öğretimin de olmayacağına inanıyordu; öğretim varsa eğitim de vardı. Ona göre eğitim, öğretimin bir parçasıydı. Sonunda bir masa yapılamayan bir marangozluk san'atının öğretim sürecinin bir anlam ifade etmediği gibi… İşselleşmeyen okumaların yarar sağlamayacağı gibi.

Eğer öğrenmelerin sonunda bir eğitim, yani uygulamaya yönelik ya da davranışlara dönüşen bir sonuç çıkmıyorsa, toplum ve birey olarak öğrenmelerimizin tamamını sorgulamamız gerekir.

Biliyorum demek, bildiğini uygulayabilmekten daha tabiî ne olabilir? Bildiklerimiz davranışlarımıza dönüşemiyorsa, yani onları içselleştiremiyorsak, kuru ve ağır bir yükün altına sokmaktan öteye geçemezler.

HÜSEYİN KARA

19.04.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Başlıklar

  Çoklu zekâ araçları ve başarısı

  Bir sohbetin satır araları

  Tabandan zirveye odaklanmak


 Son Dakika Haberleri