"Gerçekten" haber verir 04 Şubat 2009
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formuİletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

Kazım GÜLEÇYÜZ

Ümitler ve çelişkiler



Vefatının 7. yıldönümünde rahmetle yad ettiğimiz, Üstadın “Medine-i Münevvere’de bulunan mühim bir âlim” olarak tavsif ettiği, Tarihçe-i Hayat’taki muhteşem Önsöz’ün unutulmaz yazarı ve şiirdeki gücünü de hakkındaki “İkinci Âkif” nitelemesiyle tescil ettirmiş olan Ali Ulvi Kurucu Bey, muhterem Ertuğrul Düzdağ’ın derlediği hatıratında Filistin’i anlatırken, Osmanlı devrinde buraya çok sayıda Türk ailenin yerleştirildiğini, onların torunları olan bugünkü Filistinlilerin Osmanlıya duydukları sevginin altında bu gerçeğin de yattığını vurguluyor.

Erdoğan’ın yankıları devam eden Davos restinin bilhassa Filistin’de farklı bir coşku ve heyecan dalgası estirmesinde bunun da rolü olmalı.

Şimdi bu coşku ve heyecanın beraberindeki ümit ve beklentiler, Erdoğan’ı ve hükümetini yeni ve tarihî bir sorumlulukla karşı karşıya getiriyor.

Filistin dâvâsına her zamankinden farklı bir duyarlılık ve iradeyle sahip çıkmak; Filistinlileri İsrail mezaliminden kurtarmak ve böylece bütün İslâm âlemine de rahat bir nefes aldırmak.

Bu, Erdoğan’ın şahsını ve hükümetini aşarak, Türkiye’ye, buraları asırlarca barış ve huzur içinde idare etmiş olan Osmanlının misyonunu tekrar omuzlama vazifesi veren bir sorumluluk.

Her ne kadar Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı mirasını tamamen reddeden bir anlayışla kurulup bugünlere de büyük ölçüde aynı kafayla gelmiş olsa dahi, tarih eteklerimizden çekerek bizi Osmanlının bıraktığı yerden devama zorluyor.

Kesinlikle kaçamayacağımız bir görev bu.

Halihazırda bazı Arap rejimleri, ırkçı bir dikta sistemine dayalı olmalarının gereği olarak bundan hoşlanmıyor ve engellemek için ellerinden gelen çabayı sarf ediyor olabilirler. Nitekim Mısır rejiminin tavır ve icraatları bunu gösteriyor.

Ama kitlelerin nabzı çok farklı atıyor. Sokak gösterilerine İslâm kardeşliği damgasını vuruyor. Bu durum, 19. yüzyılda Avrupalı emperyalistlerin Müslümanları parçalamak için sahneye koyduğu fitnelerin iflâsını ve uhuvvet-i İslâmiye sancağının İslâm coğrafyasında tekrar dalgalanmaya başladığı gerçeğini gözler önüne seriyor.

(Ki, yine Ali Ulvi Kurucu Beyin hatıratında, Arap âlimlerindeki Osmanlı muhabbet ve hasretinin de son derece ilginç örnekleri var ve yaşanan gelişmeler, bu sevginin İslâm âleminde artık geniş kitlelere mal olduğunu gösteriyor.)

Bu yeniden kucaklaşma dalgasına artık karşı durulamaz. Ve bu kuvvetli rüzgâr engellenemez.

Böyle bir tarihî dönüm noktasında Türkiye’ye düşen görev, kendi içinde tam demokrasiyi tesis edip millet idaresini hakim kılmak ve bunu engelleyip geciktiren sebepleri demokratik hukuk kuralları içinde bertaraf ederek, kucaklaşma sürecini hızlandırmak olmalı. Ve bunun için de, AB sürecinin verdiği imkânlar değerlendirilmeli.

Aksi halde, bir taraftan mazlum ve mağdur kitleleri coşturup heyecana getirirken, diğer taraftan zalimle ilişkilerini hiçbir şey olmamış gibi aynen devam ettiren bir ülke olmanın ikileminden kurtulamaz ve bize bağlanan ümitleri boşa çıkararak büyük hayal kırıklıklarına yol açarız.

AB sürecini boşlayıp ABD-İsrail eksenine eklemlenen politikalarla Osmanlı misyonu olmaz.

Peki, Davos’taki panelde “Siz öldürmeyi iyi bilirsiniz” dediği İsrail’le askerî anlaşmaları ve ortak tatbikatları sürdürüp silâh ihalelerini İsrail firmalarına vermekten vazgeçmemenin, o öldürmelere bizi de ortak etmeye devamdan başka bir anlamı ve izahı olabilir mi? Ve aynı anda hem mazlumdan, hem zalimden yana olunabilir mi?

Peki, Osmanlıyı kötüleyip yerden yere vuran Atatürk’ten sözler aktararak, Osmanlı misyonunu ihya edebilmenin imkân ve ihtimali var mı?

İslâm âleminde Türkiye’ye karşı soğuk bakılmasının en önemli sebeplerinden biri Atatürk devrimleri adı altında dine ve dindarlara yapılan baskılar iken, Davos restini Atatürk referanslarıyla “takviye” etmenin mantığı da izaha muhtaç.

Ümitler, bu çelişkilerle söndürülmemeli.

04.02.2009

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (03.02.2009) - Davos'un ardından

  (01.02.2009) - Risale-i Nur ve ABD

  (31.01.2009) - AB için siyasî irade

  (30.01.2009) - İbretlik tablolar ve sonrası

  (29.01.2009) - Ergenekon ve anayasa

  (28.01.2009) - Ergenekon ve darbe

  (27.01.2009) - Ergenekon nereye?

  (25.01.2009) - Said Nursî ve ABD

  (24.01.2009) - Filistin’in üç düşmanı

  (23.01.2009) - Filistin’i unutmayalım

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Ahmet ARICAN

  Ahmet DURSUN

  Ahmet ÖZDEMİR

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Atike ÖZER

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  Gökçe OK

  H. Hüseyin KEMAL

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Osman GÖKMEN

  Raşit YÜCEL

  Recep TAŞCI

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  Ruhan ASYA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet BAYRİ

  Saadet TOPUZ

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Semra ULAŞ

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Umut YAVUZ

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Ümit KIZILTEPE

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır