Reklâmın ne kadarının “insanî” olduğunu sosyalbilimciler araştıradursunlar. Tüketim toplumunun bir parçası olmak üzere üretime girenlerin kazanıp kazanmayacağını zaman gösterecektir. Reklâmın örfteki yönünü reklâmcılar yeteri kadar izah ediyorlar zaten. Bu yazıda, reklâmın bazı gizli maksatlara alet edilmesi üzerinde duracağız. Daha doğrusu ifsad şebekelerinin, sefaheti tervic eden komitelerin ve bu her iki gruba da dolaylı olarak yardımcı olan tahripçi bidatçıların reklâm sektörünü kullanış biçimleri üzerinde durmaya çalışacağız.
Ehemmiyet verdiğimizden, önceki yazılarımızda da değinmiş olabiliriz. Bu yüzden düşebileceğimiz tekrarlardan dolayı şimdiden özür diliyorum. Henüz reklâmın dilini öğrenemedim. Renkleri arasına serpiştirilmiş sihirli çizgilerden de pek anlamam. Resimle sözün birlikte oluşturdukları “hipnotik” tablolardan da anladığım söylenemez. Renk, karakter ve çizgi uyumunun göze ve dolayısıyla kalp ve beyinlere nasıl tesir edebileceğini, bilmeden yaşıyoruz. Bu işlerin pirleri varmış. Büyük paraların ödendiği enstitülerde bu çalışmaların boyutları altı yönüyle ele alınıyor, buradan çıkan neticeler toplu üretim için dünyanın dört bir yanına servis ediliyormuş. Gücümüzü ve coğrafyamızı aşan bu işleri takip de vazifemiz değil. Bizi ilgilendiren önemli husus, reklâmın bilhassa mezkûr üç sahada kullanılmasıdır.
Saldırgan dinsizliğin mütemadiyen şekil ve mahiyet değiştirerek insanlığın imanına hücum ettiğini, sosyal hayattaki detaylara dikkat ettiğimizde anlıyoruz. Birçok reklâmda kullanılan kelime, cümle ve sloganların mânâlarını tahlil edenler, inkâr-ı ulûhiyet fikrinin anlam olarak reklâmlara bindirildiğini göreceklerdir. Bazen doğrudan Allah´ı inkâr, bazen Allah´a ait sıfatları tabiat veya insana mal etme, daha da incelediğinizde tevhidi inciten bir sürü mânâyı reklâm panolarındaki kelimelerde görüyorsunuz. Her şeyi yoktan var eden ve her şeyin kendisine muhtaç olduğu, her şeyin dizgini elinde olan ve hiçbir şeye muhtaç olmayan Allah´ın varlığını, sıfatlarını, fiil ve işlerini reklâmla inkâra gidenlerin, bu işleri Müslümanların paralarıyla yaptığını fark ettiğinizde, işin vahametini daha iyi anlıyorsunuz.
Verilmek istenen mesajlar, her zaman kelime ve cümlelerle ifade edilmiyor. Aklın arka plânlara itildiği, daha çok kör hissiyâtın kullanıldığı sefih tuzaklar da kuruluyor. Sefahatten imânsızlığa giden dehşetli yolların haritasını, bu yönde kullanılan vasıtaların mahiyetini, psikolojik arka plânını ve unsurlarını Bediüzzaman Hazretlerinin Lem´alar kitabının ikinci Lem´a’sına havâle ediyoruz.
Global dinsizliğin reklâm sektöründe de globalleştiğini hepimiz biliyoruz. Enstitülerdeki ince çalışmalarla hem dinsizliği ve sefahati propaganda ediyorlar, hem de paralarımızla insanlığın tepesinde tepiniyorlar. Bilhassa kadının insan haysiyetini rencide edecek biçimdeki kullanımına insanlığın ses çıkarmaması, bu şebekeleri iyice edepsizleştirmiş. Hayvanların bile gizledikleri uzuv, fiil, hayat tarzı ve hareketleri; hayvanın aşağısına düşerek reklâm panolarında dünyaya teşhir edenlerin asıl maksatları para kazanmak değildir. Genel ahlâkı tamamen tefessüh etmiş bir toplumda, değerleri ayaklar altına almak kolaydır. İnsanî değerleriyle alay edilen toplumlar, ancak reklâm vasıtasıyla ve sefahatin bu şekilde tervic edilmesiyle elde ediliyor. Bütün semavî dinlerin haber verdikleri dehşetli ahirzaman fitnesi de böyle bir toplumda yayılma imkânı bulur. Kaosun, anarşinin ve istibdadın idare ettiği toplumlar, din ile birlikte ahlâkını kaybeden toplumlar değil mi?
Burada çok önemli bir hususu vurgulamak gerekiyor. Normalde reklâmlar örfe göre düzenlenir. Bizde ise örfe isyan nisbetinde reklâm “kıymet” buluyor. Yeni Avrupa ve Amerika ekranlarında, sokak ve medyasında normal kabul edilen bir reklâmın bizde yayınlanması hiç de normal değildir. Her iki hayat arasındaki farkı göremeyen reklâmcıyı durdurmak, Türkiye Müslümanlarının üzerine farz-ı kifâyedir. Bin yıllık İslâmî tarihimiz, dinî değerlerimiz ve millî harsımız; hayatımızı insanî değerlerle çerçeveliyor. Fakat hırsla dünyaya saldıran tüccarlardaki dehşetli cehalet, maalesef Türkiye´yi yolgeçen hanı haline getiren maksatlı reklâmcılara kuvvet veriyor.
Reklâmlarla yalnızca sefahat, israf ve müptezellik aşılanmıyor cemiyete. Kompleksli, millî kimlik ve tarihinden uzak, dinsiz ikinci Avrupa´nın hayat tarzına müptelâ ve tembel nesillerin oluşmasında da bu reklâmların katkısı büyüktür. Bilhassa Müslümanların veya insaniyetperverlerin reklâmda kendi çizgilerini oluşturamamaları; dinini ve örfünü inciten reklâmlara tepkisiz kalmaları da, reklâmı dinsizliğe, sefahat ve bid´aya alet edenlerin işini kolaylaştırıyor. Tesettür reklâmında bile “dinî hayatı” inciten çizgileri kullanan firmalar ikaz edilmeli. Bir kitabı okumaya, bir saat tefekküre ve hayata meşgaleleri dışından bakmaya zamanı olmayan zenginlerimizin bazı reklâm firmalarına verdikleri paraların zararı, yalnızca onlara dokunmuyor. Bütün insanlık bundan şikâyetçi…
02.02.2009
E-Posta:
[email protected]
|