Amerika’da başlayan malî kriz, dev şirketleri batırıyor, milyonlarca insan işsiz kalıyor. Hükümetler, milyar dolarlık paketlerle şirketleri kurtarıyor, ekonomiye müdahale ediyor. 1980’lerden itibaren uygulanan neo-liberal dönemde; piyasaların kendi kendilerini düzenleyeceği düşüncesi hakimdi. 1929 bunalımından sonra ortaya çıkan kriz bu yaklaşımın iflâs ettiğini ispatlamıştır. Artık devletler ekonominin en etkin aktörleri olarak sahnede yerlerini almışlardır.
Türkiye bu kriz karşısında ne yapıyor? 2001 yılında yaşanan finansal krizde gereken yasal düzenlemeleri yaptığından bankacılık sektöründe şimdilik bir sorun yok görünüyor. Reel sektörde ise kriz gittikçe ağırlaşan bir şekilde kendini hissettiriyor. Açıklanan aylık veriler bunun göstergesi. En son açıklanan rakamlara göre; imalat sanayiinde kapasite kullanım oranı son 18 yılın en düşük seviyesine inmiştir. İhracatımız da son aylarda düşmeye başlamıştır. Düşük kur politikası yüzünden zaten binbir güçlükle faaliyetini sürdürebilmekteydiler. Dış talebin daralmasıyla işleri zorlaşmıştı. Döviz sıkıntısı çeken ülkemiz, ihracatçıları mutlaka desteklemelidir. Bizce, en önemli ve saygıdeğer kesimlerin başında ihracatçılar gelmektedir. İhracat demek döviz demektir. Yani şu kriz ortamında en fazla ihtiyaç duyduğumuz kaynak...
Döviz için ne fedakârlıklarda bulunuyoruz. Egemenliğimizi bile paylaşabiliyoruz. En ağır şartları kabul ediyoruz. Yüksek faiz ödüyoruz. Ekonomimiz güven veremediğinden ve istikrara kavuşamadığından borçlanma maliyetimiz artıyor.
Çare? Tabiî ki döviz kazandırıcı işlemlere ağırlık vermekten geçiyor. Döviz kazandıranlar da ihracatçılar olduğuna göre; bütün imkânlarımızla bu kesimin yanında yer almamız gerekmez mi? Hayır! Biz destek yerine köstek olmayı tercih ediyoruz. İstihdam üzerindeki yükler, yüksek girdi maliyetleri, düşük kur ve acımasız rekabet ortamında ihracat yapmaya kalkanlara bir çelme de biz takmaya çalışıyoruz. Yasal hakları olan parayı iade etmiyoruz. Ya da iade etmemek için bin dereden bin su getirttiriyoruz. Aylarca ıztırap çektiriyoruz. Son derece düşük kâr marjıyla çalışan bu sektör için vergi iadesi hayatî önem taşıyor.
Öyle bir iade sistemi kurmuşuz ki hukuk adalet hak getire... Mantık ararsanız hiç yok. Doğru dürüst bilen de yok. Çünkü anlaşılması mümkün değil. Dünyanın hiçbir ülkesinde böyle bir sisteme rastlayamazsınız.
İnsanı hayrete düşüren, yaklaşık 20 yıldır süregelen bu sisteme kimsenin ciddî olarak tepki göstermemesidir.
Malî müşavirleri, akademisyenleri ve köşe yazarlarını geçtik ama bu uygulamadan doğrudan zarar gören ihracatçılar nerde? Nerde birlikleri, sözcüleri?... Belki zaman zaman gazetelerin arka sayfalarında bir iki cılız ses çıkarmış olabilirler. Ancak işin vehameti ve haksızlığı karşısında yetersizdir.
02.02.2009
E-Posta:
[email protected]
|