Mart ayında Japonya’da yaşanan deprem ve tsunami felâketi sonrası Fukuşima’daki nükleer santrallerde meydana gelen patlama ve radyoaktif sızıntının etkilerinin devam ettiğini, dünyada nükleer karşıtlığının hız kazanıp nükleer projelerden vazgeçilirken, Türkiye’de nükleer dayatma konusunda yaşanan gelişmelerin vurdumduymazlığın en açık göstergesi olduğunu belirten Şan, açıklamasında, şu görüşlere yer verdi: ‘’Bu dayatmacı zihniyet, nükleer santralleri evdeki tüp gaz boyutuna indirgeyerek Sinop’tan Mersin’e, Trakya’ya kadar doğal yaşam alanlarımıza nükleer santral yapmayı planlamakta ve savunmaktadır.
NÜKLEER DAYATMA ANLAMSIZ
Mart ayında Japonya’da yaşanan deprem ve tsunami felâketi sonrası Fukuşima’daki nükleer santrallerde meydana gelen patlama ve radyoaktif sızıntının etkilerinin devam ettiğini, dünyada nükleer karşıtlığının hız kazanıp nükleer projelerden vazgeçilirken, Türkiye’de nükleer dayatma konusunda yaşanan gelişmelerin vurdumduymazlığın en açık göstergesi olduğunu belirten Şan, açıklamasında, şu görüşlere yer verdi: ‘’Bu dayatmacı zihniyet, nükleer santralleri evdeki tüp gaz boyutuna indirgeyerek Sinop’tan Mersin’e, Trakya’ya kadar doğal yaşam alanlarımıza nükleer santral yapmayı planlamakta ve savunmaktadır. Bütün bu yaşananlar devam ederken hemen yanı başımızda, Çernobil’in bir benzeri olan Erivan’daki Metsamor Nükleer Santrali’nde de aynı tehlike bizleri beklemektedir. Metsamor santralinde yaşanan sızıntılar, özellikle Doğu bölgelerimizde etkisini göstermiş ve bu yönde tehlike boyutunda ölçümler yapılmıştır. Hemen başımızın ucundaki bu tehlike göz ardı edilerek, neredeyse hiçbir önlem alınmamaktadır. ‘’
Derelerin Kardeşliği Platformu Dönem Sözcüsü Ömer Şan, yaptığı yazılı açıklamada, 26 Nisan 1986 tarihinde Ukrayna’nın Çernobil şehrindeki nükleer enerji reaktörünün patlamasıyla büyük bir nükleer facia yaşandığına, adına radyasyon denen ölüm bulutlarının insan hayatını ve gelecek nesilleri, tabiî hayat şartlarını tehdit ederek ölümcül sonuçlar doğurduğuna dikkati çekti. Doğu Karadeniz’in hemen her evinde Çernobil’in etkileriyle yaşanan kanserden ölümler devam ederken insanların Çernobil’i unutmalarının mümkün olmadığını ifade eden Şan, şunları kaydetti: ‘’Ama asıl unutulmaması gereken Çernobil’le birlikte insan yaşamını umursamadan gerçekleri saklayarak bilimi dahi baskı altına almaya çalışan siyasetçiler, kamu yöneticileri, hatta bilim adamları değil midir? Biz, onları da unutmadık. Ancak ne yazıktır ki bugün de aynı anlayış, aynı vurdumduymazlık devam etmektedir. Bugün hâlâ Çernobil’in bu etkilerini saklamak, adeta Çernobil’i aklamak için oluşturulan komisyonlarda, ülkemiz ve bölgemizdeki kanser vak'alarındaki artış ve çeşitliliğin psikolojik sonuçlara bağlanması, aynı aldatmacanın devam ettiğinin göstergesidir.’’
HES’LER DE BİR NEV'Î ÇERNOBİL VAK’ASI!
Başta Doğu Karadeniz olmak üzere yurdun bütün bölgelerindeki tabiî hayat alanlarına geri dönüşümsüz zararlar vererek, insan hayatını ve tabiî hayatı tehdit eden hidroelektrik santrallerinin (HES) de kendileri için bir başka Çernobil vak'ası olduğunu söyleyen Şan, ‘’Temiz ve çevreci enerji gözü ile bakılmakta olan HES projeleri, bugün ne yargı kararlarını, ne halk tepkisini, ne bilimsel raporları ve uyarıları dikkate almaktadır. Her aşamasında verdiği geri dönüşümsüz zararların yanında, üretime geçtiklerinde kurulması planlanan iletim hatları ile de insan yaşamı ve doğal yaşamı olumsuz yönde etkileyecek olan bu projelerin etkileri Çernobil’in etkilerini aratmayacaktır. Bu projelere imza atanları unutmayacağız.’’