Adnan Menderes gibi bir İslâm kahramanı ile bir sohbet etmek isterdim. Hal ve vaziyetim görüşmeye müsaade etmediği için, o sûrî konuşmak yerine, bu mektup benim bedelime konuşsun diye yazdım.
[Risale-i Nur’un vatana, millete ve İslâmiyete büyük hizmetini kabul ve takdir eden Başvekil Adnan Menderes’e Üstadın yazdığı bir mektup.]
Bismihî sübhanehû. [Her türlü kusur ve noksandan uzak olan Allah’ın adıyla.]
Ben çok hasta olduğum ve siyasetle alâkasız bulunduğum halde, Adnan Menderes gibi bir İslâm kahramanı ile bir sohbet etmek isterdim. Hal ve vaziyetim görüşmeye müsaade etmediği için, o sûrî konuşmak yerine, bu mektup benim bedelime konuşsun diye yazdım.
Gayet kısa birkaç esası, İslâmiyetin bir kahramanı olan Adnan Menderes gibi dindarlara beyan ediyorum.
• Birincisi: İslâmiyetin pek çok kanun-u esasîsinden birisi, “Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez.” [En’am Sûresi: 164] âyet-i kerimesinin hakikatidir ki, “Birisinin cinayetiyle başkaları, akraba ve dostları mesul olamaz.”
Halbuki şimdiki siyaset-i hâzırada particilik taraftarlığı ile, bir caninin yüzünden pek çok ma- sumların zararına rıza gösteriliyor. Bir caninin cinayeti yüzünden taraftarları veyahut akrabaları dahi şenî gıybetler ve tezyifler edilip bir tek cinayet yüz cinayete çevrildiğinden, gayet dehşetli bir kin ve adaveti damarlara dokundurup kin ve garaza ve mukabele-i bilmisile mecbur ediliyor. Bu ise, hayat-ı içtimâiyeyi tamamen zîr ü zeber eden bir zehirdir. Ve hariçteki düşmanların parmak karıştırmalarına tam bir zemin hazırlamaktır. İran ve Mısır’daki hissedilen hâdise ve buhranlar bu esastan ileri geldiği anlaşılıyor. Fakat onlar burası gibi değil; bize nisbeten pek hafif, yüzde bir nisbetindedir.
Allah etmesin, bu hal bizde olsa pek dehşetli olur.
Bu tehlikeye karşı çare-i yegâne: Uhuvvet-i İslâmiyeyi ve esas İslâmiyet milliyetini o kuvvetin temel taşı yapıp masumları himaye için, canilerin cinayetlerini kendilerine münhasır bırakmak lâzımdır.
Hem emniyetin ve asayişin te- mel taşı yine bu kanun-u esâsîden geliyor.
Meselâ, bir hânede veya bir gemide bir masum ile on cani bulunsa, hakiki adaletle ve emniyet ve asayiş düstur-u esasîsi ile, o masumu kurtarıp tehlikeye atmamak için, gemiye ve hâneye ilişmemek lâzım; tâ ki masum çıkıncaya kadar.
İşte bu kanun-u esasî-i Kur’ânî hükmünce asayiş ve emniyet-i dahiliyeye ilişmek, on cani yüzünden doksan masumu tehlikeye atmak, gazab-ı İlâhînin celbine vesile olur. Madem Cenab-ı Hak, bu tehlikeli zamanda bir kısım hakiki dindarların başa geçmesine yol açmış, Kur’ân-ı Hakîm’in bu kanun-u esasîsini kendilerine bir nokta-i istinad ve onlara garazkârlık edenlere karşı siper yapmak lâzım geldiğini, zaman ihtar ediyor.
[Devamı var]
Emirdağ Lâhikası, 322. mektup, s. 500
LÛGATÇE:
adavet: Düşmanlık.
başvekil: Başbakan.
hayat-ı içtimaiye: Sosyal hayat, toplum hayatı.
kanun-u esasî: Temel kanun, anayasa.
mukabele-i bilmisil: Misliyle mukabele etme, aynen karşılık verme.
nokta-i istinad: Dayanak noktası.
siyaset-i hâzıra: Şimdiki siyaset.
sûrî: Görünüşte olan, şeklî.
şenî: Fena, kötü, çirkin, ayıp.
tezyif: Alay etme, aşağılama, küçük düşürme.
uhuvvet-i İslâmiye: İslâm kardeşliği.
zîr ü zeber: Altüst.