Şu muzafferiyetteki harikulâde nimet-i İlâhiye bir şükür ister ki devam etsin, ziyade olsun. Yoksa nimet böyle şükür görmezse, gider.
[Ankara’da Meclis-i Mebusan’a Dağıtılan Beyannâmeden]
“Ey mebuslar! Muhakkak siz büyük bir günde diriltileceksiniz!”
Ey Mücahidîn-i İslâm ve Ey Ehl-i Hallü ve’l-Akd!
Bu fakirin bir meselede on sözünü, birkaç nasihatini dinlemenizi rica ediyorum.
1. Şu muzafferiyetteki harikulâde nimet-i İlâhiye bir şükür ister ki, devam etsin, ziyade olsun. Yoksa nimet böyle şükür görmezse, gider. Madem ki Kur’ân’ı Allah’ın tevfîkiyle düşmanın hücumundan kurtardınız; Kur’ân’ın en sarih ve en kat’î emri olan salât gibi feraizi imtisal etmeniz lâzımdır, tâ onun feyzi, böyle harika suretinde üstünüzde tevali ve devam etsin.
2. Âlem-i İslâmı mesrur ettiniz, muhabbet ve teveccühünü kazandınız; lâkin, o teveccüh ve muhabbetin idamesi, şeair-i İslâmiyeyi iltizam ile olur. Zira Müslümanlar İslâmiyet hasebiyle sizi severler.
3. Bu âlemde, evliyaullah hükmünde olan gazi ve şühedalara kumandanlık ettiniz; Kur’ân’ın evâmir-i kat’îsine imtisal etmekle öteki âlemde de o nurânî güruha refik olmaya çalışmak, âlîhimmetlilerin şe’nidir: Yoksa, burada kumandan iken, orada bir neferden istimdad-ı nur etmeye muztar kalacaksınız. Bu dünya-i deniye, şan ve şerefiyle öyle bir meta değil ki, aklı başındaki insanları işba etsin, tatmin etsin ve maksud-u bizzat olsun.
4. Bu millet-i İslâmın cemaatleri, her ne kadar bir cemaat namazsız kalsa, hatta fâsık da olsa, yine başlarındakini mütedeyyin görmek ister. Hatta, umum Şarkta, umum memurlara dair en evvel sordukları sual bu imiş: “Acaba namaz kılıyorlar mı?” derler. Namaz kılarsa, mutlak emniyet ederler, kılmazsa, ne kadar muktedir olsa, nazarlarında müttehemdir.
Bir zaman, Beytüşşebap aşâirinde isyan vardı.
Ben gittim, sordum:
“Sebep nedir?”
Dediler ki:
“Kaymakamımız namaz kılmıyordu; öyle dinsizlere nasıl itaat edeceğiz?” Halbuki, bu sözü söyleyenler de namazsız, hem de eşkıya idiler.
5. Enbiyanın ekseri Şarkta ve hükemanın ağlebi Garbda gelmesi Kader-i Ezelînin bir remzidir ki Şarkı ayağa kaldıracak din ve kalptir, akıl ve felsefe değildir. Madem Şarkı intibaha getirdiniz; fıtratına muvafık bir cereyan veriniz. Yoksa, sa’yiniz ya hebâen mensûrâ gider veya sathî kalır.
B. S. Nursî Tarihçe-i Hayatı, s. 152
LÛGATÇE:
ağlep: Çoğunlukla, ekseriyetle.
aşâir: Aşiretler, kabileler, oymaklar.
dünya-i deniye: Âdi, alçak dünya.
ehl-i hallü ve’l-akd: Sorunları çözen yetkililer.
enbiya: Peygamberler.
evâmir-i kat’î: Kesin emirler.
feraiz: Farzlar; Allah’ın emirleri.
fıtrat: Yaratılış, tabiat, mizaç, huy.
Garb: Batı.
hebâen mensûrâ: Boşuna olarak, boşuna harcanarak, faydasız yere.
idame: Devam ettirme, sürdürme.
iltizam: Lüzumlu görerek gereğini yapma, taraftar olma.
imtisal etmek: Uymak.
intibah: Uyanış.
işba: Doyurma.
mebus: Milletvekili; yeniden diriltilmiş.
mesrur: Sevinçli, memnun.
muvafık: Uygun, münasip.
muzafferiyet: Zafer kazanma, galip gelme.
mücahidîn-i İslâm: İslâm mücahidleri, İslâm için gayret ve çaba sarf edenler.
remiz: Bir şeye işaret eden şekil, alâmet, sembol.
salât: Namaz.
sa’y: İş, çalışma, çabalama.
Şark: Doğu, doğu bölgeleri.
şeair-i İslâmiye: İslâma ait işaretler, İslâma sembol olmuş iş ve ibadetler.
şüheda: Şehitler.
tevali: Arkası kesilmeksizin sürme, sürüp gitme.
tevfîk: Allah’ın yardımı, başarılı kılması.