Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 01 Temmuz 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

M. Latif SALİHOĞLU

Asılsız iddialara kaynağından cevaplar (4)



Soru çok, cevap yok

Kendince "Beyaz Müslümanların Büyük Sırrı"nı yazan Soner Yalçın, yaklaşık bin sayfayı bulan iki ciltlik "Efendi" kitabının sayfaları arasında sıklıkla tekrarladığı şu ifadeyi kullanır: "Diyorum ya, soru çok."

Gerçekten de, bu kitap serisinde yığınla soru cümlesi var. Öyle ki, okuyucuyu usandıracak, hatta kimilerini bunaltacak kadar...

Evet, "Efendi"den soru çok; ama, maalesef doğru dürüst bir cevap yok.

Bu halin bir sebebini şöylece izah etmek mümkün: Zihinleri soru çengelleriyle allak bullak etmek, felsefî cereyanların marifetidir. Buna mukabil, semavî, yani İlâhî mesajlara dayanan düşüncelerde ise, sorudan çok cevap var, izahât var.

Dolayısıyla, okuyucunun kafasını soru cümlecikleriyle doldurup zihnini bulandıran "Efendi" isimli kitabın, ruh ve mânâ itibariyle dayandığı cereyan, arzîdir, beşerîdir, dünyevîdir, felsefîdir.

Evet, kitapta çokça dinden, tasavvuftan, sufilikten, mistisizmden, tarikatlerden söz edilmesine rağmen, üslûp, ifade ve işleyiş, alabildiğine felsefî tabiatlıdır. Zira, konuya hakim olmayan okuyucunun zihninde, cevapsız kalan soru ifadeleri sürüler halinde dolaşır durur.

Dikkat! "Kaynakça"da Risâle-i Nur yok

Adı geçen kitabın yazarı, yaklaşık yirmi yerde adından söz ettiği Said Nursî hakkında da hep soru işaretleri bırakarak gidiyor. Meselâ:

* Said Nursî, cifir ilmi konusunda Kabala'dan etkilenmiş olabilir (mi?)

* Said Nursî'nin naaşı Akdeniz'e atılmış olabilir (mi?)

* Said Nursî, Mehdi'nin çıkışı ve kıyamet tarihlerinde yanılmış gibi...

* Said Nursî'nin avukatı İlim Yayma Cemiyeti kurucusu Seniyüddin Başak'ın asıl niyeti neydi?

* Cüneyt Zapsu'nun dedesi Abdurrahim Zapsu ile Said Nursî arasındaki samimiyetin sebebi neydi? (Not: Kitapta, dede Zapsu'nun Abdurrahim olan ismi, istisnasız olarak bütün sayfalarda "Abdurrahman" diye yazılmış.)

* İslâm Demokrat Parti Başkanı Cevat Rıfat Atilhan, Said Nursî'ye neden hayranlık duyuyordu? (Not: Said Nursî, bu 1951'de kurulan bu partiye en ufak bir yakınlık göstermedi; hatta siyaseten aynı düşünmediklerini Emirdağ Lâhikasındaki bir mektubunda beyan etti.)

* "Düşünsenize 'Said-i Kürdî' nasıl 'Said-i Nursî' oldu?"

Evet, bu minval üzere sürüp giden soru işaretlerini Efendi kitabından çıkarıp sıralamak mümkün.

Ama, bu suâllerin üzerinde durulacak, ciddiye alınacak pek bir kıymet-i harbiyeleri yok.

Zira, kitabın yazarının da Said Nursî konusunda ilmî ciddiyete dayanan hiçbir çalışması, araştırması bulunmuyor.

Burada mübâlağa ettiğimizi düşünen varsa, lütfen buyursun da şu anlı şanlı "Efendi-2" isimli kitabın "Kaynakça" bölümüne baksın. Bakanlar hayretler içinde görecektir ki, 130 adet kitabın müellifi olan Said Nursî'ye ait bir tek kitabın ismi zikredilmiyor.

Oysa, kitabın muhtevasında belki yirmi yerde Said Nursî'den söz ediliyor; yargılanıyor, sorgulanıyor, hakkında yığın yığın soru işaretleri sıralanıyor, hatta güyâ Risâlelerinden bazı sözler aktarılıyor.

Ama ne yazık ki, bu bilgilerin hiçbiri sağlıklı değil. Çünkü, iktibaslar, aktarmalar falan, tamamı dolaylıdır. Üstelik, bu alıntılar da Turan Dursun, Neda Armaner ve Faik Bulut gibi Nur hareketinin muarızı olarak şöhret yapan isimlerin kitaplarından yapılıyor.

Böylesi bir işin neresinde ciddiyet, neresinde samimiyet eseri var?

"Bilinmeyen gerçek" bu mu?

Efendi'nin yazarı, kitabın 395. sayfasında Said Nursî'nin mezarıyla ilgili olarak, kendince hiç bilinmeyen bir gerçeği "ilk kez" açıklıyormuş.

Güyâ, Said Nursî'nin naaşı 12 Temmuz 1960 gecesi uçaktan Akdeniz'e atılmış.

Bermutat olduğu üzere, "kaynak" ismi yine belirtilmeden şu iddiada bulunuluyor: "Yeri gelmişken Said-i Nursi’yle ilgili bilinmeyen bir gerçeği ilk kez bu kitapta açıklıyorum: Said-i Nursi 23 Mart 1960’da Urfa’da vefat etti. İsteği üzerine Halilürrahman Camii haziresine defnedildi. 27 Mayıs 1960 askeri müdahalesinden sonra, ’Mezarı siyasi bir sembol haline getiriliyor’ iddiasıyla, 12 Temmuz’da mezarından çıkarıldı ve bilinmeyen bir yere götürüldü. Bugüne kadar bilinmeyen yerin Isparta olduğu söyleniyor ve yazılıyordu. Doğrusu şudur: Mezardan çıkarılan Said-i Nursi’nin tabutu Kıbrıs açıklarında denize atıldı. Evet, Said-i Nursi’nin cesedi Akdeniz’e atıldı. Bu nedenle Said-i Nursi’nin cesedi bulunamamaktadır."

Oysa, tâ kırk küsûr sene evvel ortaya atılan bu rivâyet, Soner Yalçın'dan menkul değil. Üstelik, bunun aslı astarı da yok. Tamamen bayatlamış bir söylentiden ibaret.

Söylentiyi ilk çıkaran kişi ise, daha evvel de belirttiğimiz gibi, darbe heveslisi kurmay albay Talat Aydemir'dir. Sağda solda ilk kez o anlatmış. Daha sonra tarihçi İsmet Bozdağ, Ethem Menderes''ten böyle bir rivayeti dinlediğini yazdı.

Halbuki, eldeki yazılı/sözlü bütün deliller, bilgiler, belgeler, tutanaklar ve hayatta olan/olmayan bütün şahitlerin ittifakıyla, Bediüzzaman Said Nursî'nin naaşı (mezarı) "Isparta'da bir yerde" bulunuyor.

Daha evvelki bir yazımızda bu konuyu enine boyuna işlediğimiz gibi, burada tekrara girmeye gerek duymuyoruz.

İşte, birkaç gündür üzerinde durduğumuz Efendi isimli kitabın Said Nursî ile ilgili bölümlerin hiçbirinde, ne yazık ki ilmî ciddiyete, fikrî dürüstlüğe rastlayamadık. Aynı kitapta, değişik konularda bazı doğru bilgiler, belgeler bulunmakla beraber, genel olarak kafa karıştırıcı, zihinleri bulandırıcı asılsız söylentiler ve mesnetsiz iddialar yer alıyor.

Kitabın büyük reklâmlarla ve etkili bir pazarlama yöntemiyle çok satması, içindeki bilgilerin de doğru ve ciddî olduğunu göstermez.

Said Nursî ve cifir ilmi (4)

Bazı eserlerinde sınırlı ve konrollü şekilde cifir ilmine de müracaat Said Nursî'yi Yahudilerin "Kabala"sıyla irtibatlandırmaya çalışan Soner Yalçın'ın, bu düşünce ve çabasında ne derece ciddî ve güvenilir olduğu, aşağıdaki mukayeseden bir derece anlamak mümkün.

Said Nursî, meselâ Dokuzuncu Lem'a'da cifir ilmi hakkında sorulan bir suâle cevap verirken, şu ifadeleri kullanıyor:

"...İlm-i cifir, meraklı ve zevkli bir meşgale olduğundan, vazife-i hakikiyeden alıkoyup meşgul ediyor. Hattâ, kaç defadır esrâr-ı Kur’âniyeye karşı o anahtar ile bazı sırlar açılıyordu; kemâl-i iştiyak ve zevk ile müteveccih olduğum vakit kapanıyordu. Bunda iki hikmet buldum: Birisi, “Lâ ya’lemü’l-gaybe illallah/Gaybı Allah’tan başkası bilemez” yasağına karşı hilâf-ı edepte bulunmak ihtimâli var. İkincisi...."

* * *

Soner Yalçın ise, Said Nursî'nin aynı ifadelerini çarpıtarak ve mânâsını değiştirerek 45 yıl evvel kitabında iktibas eden Turan Dursun'un kitabından (suyunun suyunun suyu misâli) bakın ne şekilde naklediyor:

"Bu cifir işi ('Kabala da diyebiliriz.' Soner Yalçın), meraklı ve zevkli bir iş olduğu için, insanı gerçek görevinden uzaklaştırır, boş yere meşgul eder. Bir kere bu “Lâ ya’lemü’l-gaybe illallah/Gaybı Allah’tan başkası bilemez” âyetine karşı edep dışı bir davranıştır." (Turan Dursun'un kitabından naklen, Efendi, s. 96.)

Fıkra

Rahşan Hanım çok mu geziyor?

Ahali, kocası ağır hasta olan Rahşan Hanımın sağda solda gezmesini, kapı kapı dolaşarak siyasî ittifak peşinde koşmasını ayıplar, yadırgar.

Bazıları da kendini tutamayıp sitemini yüksek sesle dile getirir:

"Ayıp yahu! Bu kadın çok geziyor artık. Baksanıza her yere de gidiyor."

Bu konuşmaları gayr–i şuurî duyan Bülent Ecevit, haftalardır içine girdiği derin komadan bir an için uyanmış ve gözünü açıp şunları söylemiş:

"Yok canım. İftira ediyorsunuz kadına. Öyle her yere gidiyor olsaydı, her halde arasıra bize de uğrardı."

01.07.2006

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (30.06.2006) - Asılsız iddialara kaynağından cevaplar (3)

  (29.06.2006) - Asılsız iddialara kaynağından cevaplar (2)

  (28.06.2006) - Asılsız iddialara kaynağından cevaplar (1)

  (26.06.2006) - Ne okuyalım?

  (24.06.2006) - Ecevitler'den geriye kalan

  (23.06.2006) - Yanlıştan gerçeğe doğru

  (22.06.2006) - Meçhûl mezar

  (21.06.2006) - İçkide tehlike alarmı

  (20.06.2006) - Hakimiyet mücadelesi

  (19.06.2006) - Saldırgan münekkitler

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Metin KARABAŞOĞLU

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahaddin YAŞAR

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit ŞİMŞEK

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004