Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 22 Ekim 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Yasemin GÜLEÇYÜZ

Bayram o bayram ola….



“Can bula cananını

Bayram o bayram ola

Kul bula Sultanını

Bayram o bayram ola

Cümle

ünah afv ola

bayram o bayram ola”

Bir Ramazanı daha

uğurladık ömrümüzden…

Ülkemiz 2006 yılı Ramazanını malum medyanın irtica vurgusunu her vesileyle bolca yaptığı bir atmosferde geçirdi, ama sanırız bir zamanlama hatasıydı(!), beklenen netice alınamadı. Halk belki de her zamankinden daha büyük bir coşkuyla yaşadı bu kudsî günleri. Ramazan günleri gibi, bayramı da aynı olacaktır inşallah…

Bu arada baştaki dizelerin sahibi Alvarlı Efe’ye de bir selâm göndererek bayramınızı tebrik ediyoruz…

Korku duygusunu yönetebilmek…

Korku hayatımızı muhafaza etmek için Rabbimizce verilmiş duygu. Ama ne çare, tüm duygularımız gibi bu duygumuzun da mahiyetini anlayıp yönlendiremeyince hayatımızı tehdit ve tahrip eder hale getirebiliyoruz.

Bediüzzaman Hazretleri, bu duygumuzu analiz ettiği 29. Mektub’da propagandacıların, hafiyelerin halkın ve alimlerin korku damarından istifade ederek onları “gem”lendirdiğinden, evham yoluyla çok önemli değerleri fedâ ettirebildiklerinden bahsediyor. Tablo, korku bahsinin yazıldığı o günlerden günümüze hiç değişmedi, farkına varılmazsa değişmeyecek de… Neticede, sinek beni ısırmasın diye yılanın ağzına girenler, evhamlanıp damdan düşerek boynunu kıranlar eksik olmuyor…

Bediüzzaman’ın hayatı zaten çocukluğundan başlayarak, hayatının son demlerine kadar korkuya meydan okuyan sahnelerle dolu...

İstanbul’un İngilizlerce işgalinde yazdığı eser yüzünden görüldüğü yerde vurulması emriyle aranırken, Anglikan Kilisesi Başpapazının sorularına verdiği cesurane cevap…

Barla’da kendisine selâm verenlere, köy halkının selâmı kesip vebalıdan kaçar gibi kaçıldığı bir korku atmosferinde başlattığı iman hizmeti ve daha nice sahneler…

Davranışçı bilişsel tedavi yöntemi

Korku duygusunu tanımlayıp, yönetebilmek için Bediüzzaman Hazretlerinin uyguladığı yöntemi bilmek ister misiniz? Tespitleri, çok hikmetlerinin yanında, bilimsel esaslara dayalı, pratik, uzmanlarının tabiriyle “bilişsel davranışçı bir korku tedavisi” de aynı zamanda. … Eserden takip ediyoruz:

…Bir zaman-Allah rahmet etsin-mühim bir zat kayığa binmekten korkuyordu. Onunla beraber bir akşam vakti İstanbul’dan köprüye geldik. Kayığa binmek lâzım geldi. Araba yok. Sultan Eyüb’e gitmeye mecburuz. Israr ettim.

Dedi: “Korkuyorum; belki batacağız.”

Ona dedim: “Bu Haliç’te tahminen kaç kayık var?”

Dedi: “Belki bin var.”

Ona dedim: “Senede kaç kayık gark olur?”

Dedi: “Bir iki tane. Bazı sene de hiç batmaz.”

Dedim: “Sene kaç gündür?”

Dedi: “Üç yüz altmış gündür.”

Dedim: “Senin vehmine ilişen ve korkuna dokunan batmak ihtimali, üç yüz altmış bin ihtimalden birtek ihtimaldir. Böyle bir ihtimalden korkan, insan değil, hayvan da olamaz.”

Hem ona dedim: “Acaba kaç sene yaşamayı tahmin ediyorsun?”

Dedi: “Ben ihtiyarım. Belki on sene daha yaşamam ihtimali vardır.”

Dedim: “Ecel gizli olduğundan, her bir günde ölmek ihtimali var. Öyleyse, üç bin altı yüz günde her gün vefatın muhtemel. İşte, kayık gibi üç yüz binden bir ihtimal değil, belki üç binden bir ihtimalle bugün ölümün muhtemeldir. Titre ve ağla, vasiyet et” dedim.

Aklı başına geldi, titreyerek kayığa bindirdim. Kayık içinde ona dedim:

“Cenâb-ı Hak havf damarını hıfz-ı hayat için vermiş, hayatı tahrip için değil. Ve hayatı ağır ve müşkül ve elîm ve azap yapmak için vermemiştir. Havf iki, üç, dört ihtimalden bir olsa, hattâ beş altı ihtimalden bir olsa, ihtiyatkârâne bir havf meşrû olabilir. Fakat yirmi, otuz, kırk ihtimalden bir ihtimalle havf etmek evhamdır, hayatı azâba çevirir.” (Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, 29. Mektub)

Cesaret ve sebat

Risâlelerdeki bu bahsi okuyunca, “Panik atak hastalığının günümüz toplumlarında hızla yaygınlaşmasında bu faktörün etkisi ne kadardır?” diye düşünmeden yapamıyor insan. Öyle ya siyaset, iş dünyası, TV’ler, gazeteler, radyolar alabildiğine türlü çeşit korku ve evhamları her gün halka arz ederse, netice ne olur?..

Bilimin de her şeyin mahiyetini şeffaf, ap açık bir şekilde ortaya koyduğu günümüzde, yapılacak tek şey var. Kur’ân ve Hadislerde tavsiye edildiği üzere akl-ı selîmle hareket edip, cesur ve sebatkâr olmak!

22.10.2006

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (15.10.2006) - Kadın ve ilim

  (07.10.2006) - İrtica hikâyeleri

  (01.10.2006) - Oruç: Bıçaksız ameliyat…

  (17.09.2006) - Mecburî eğitim…

  (10.09.2006) - Fatih- Harbiye

  (03.09.2006) - Ya Mevlânâ!

  (20.08.2006) - Küçük filozoflar

  (13.08.2006) - Hanımlara üç ihtar!

  (06.08.2006) - Büyülendiniz mi?

  (30.07.2006) - Paralanırken paralanmayalım!...

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habip FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Metin KARABAŞOĞLU

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahaddin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit ŞİMŞEK

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004