Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 26 Şubat 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Mustafa ÖZCAN

Post sekülarizm



Modernizm dönemi ideolojilerle dinin çatıştığı bir dönemdi, geldi geçti. Bu dönemde ideolojiler, dini geriletmişlerdi. Ama sonunda yine fıtrata, yani derin dine yenildiler. Post modernizm döneminde ideolojiler terk-i mevkii ederek yerlerine hedonizmi, dünyevileşme veya sefahatı bıraktılar. Buna genel anlamda sekülarizm de deniliyor. Bu anlamda post modern dönem, din ile sefahatin çatışması ve mücadelesi şeklinde geçecek. Kimi filozoflar bu dönemi de dinin kazanacağını söylüyor. Zaten aksi olduğunda kıyamet kapıda demektir.

Bu öngörülerden birisini Fransız düşünür ve devlet adamı Andre Malreux yapmıştı. Bize onun sözleri Einstain’ın üçüncü dünya savaşı ile ilgili öngörüsünü hatırlatmaktadır. Hazrete “Üçüncü dünya savaşı çıkarsa dünyanın hali ne olur?” diye soruyorlar. O ise parlak bir beyin olduğunu gösteren bir cevap veriyor: “Üçüncüsünü bilmem, ama dördüncüsü olursa kılıç kalkan savaşına dönülür...” Andre Malreux de dinle ilgili bir soruya buna benzer bir cevap veriyor: “Şayet 21’inci yüzyıl olacaksa din yüzyılı olacaktır.” Artık bunu tanınmış filozoflar da kabul ediyor. Dinî kelâmcılar veya laik filozoflar hiç fark etmez.

Hans Küng modernizmin getirilerine ve kazanımlarına olan güvenin günümüzde berhava olmasa bile sorgulandığına inanıyor. Bu bağlamda Tempo dergisine yaptığı konuşmada şunları söylüyor: “Şu anda İslâm dünyası da post modern dönemi yaşıyor. İnsanlar gelişime, ilerlemeye, demokrasiye modern çağdaki kadar inanmıyor. (Tılsımı bozuldu). Çünkü demokrasinin de yanlış kullanıldığını gördüler. Bilime eskisi kadar inanmıyorlar, negatif etkisini gördüler onun da. Çağımızda insanlar dine daha çok bağlanmaya ve dini özgürleştirici olarak görmeye başladılar. Eskiden daha baskıcı ve geriye götürücü olarak (irtica) görürlerdi... Dine dönüş yerine göre geriye dönüş olduğu gibi, yerine göre de ileriye gidiştir. Sosyal bir fenomen olarak din bir müzik gibidir: İyi amaçlar için de kullanabilirsin, kötü amaçlar için de. Meselâ nefreti körükleyebilir, savaşı haklı çıkarmak için de kullanılabilir. Dini savaş için kullanabilirsiniz bu yolla. Maalesef Saddam Hüseyin de, Başkan Bush da böyle yaptı. Ama post modernizmin bir göstergesi olarak Hıristiyan kiliseleri Irak Savaşına karşı çıktı. Ama Bush, eski solcu olan ve Yahudi kökenli bazı neocon ideologların görüşleri doğrultusunda hareket etmeyi tercih etti....”

Dünyada mutlak bir gelişme yok. Din müsbet kullanılırsa izafi ilerlemeye katkı sağlar.

***

Hıristiyanlığın kalkınmayı engellediği için Avrupa’nın gelişmesinde sekülerleşmenin bir katkı sağladığını kabul etse de Habermas bunun geride kaldığını ve post modern çağın post sekülarizm dönemine girdiğini haber veriyor. Batıda da tek bir kalkınma veya dinsiz kalkınma modeli yok. Yani Batıda bir dönem sekülarizm kalkınmanın motoru iken şimdi frenleyicisi durumuna düşmüş olabilir. Burada linear/mustatil ve düz çizgi yok.

Habermas-Derrida, Avrupa’nın izafi başarısını, kamusal alanın sekülerleştirilmesine bağlıyor ve Avrupa modelinin hem Amerika’dan, hem de diğer tecrübelerden farkının bu olduğunu söylüyor. Habermas’ın bu değerlendirmesinin arkasında Amerika’nın ve hassaten Bush yönetiminin ‘dindar’ kimliğine atıfta bulunduğu açık. Fakat seküler hümanizmin önde gelen bir savunucusu olarak Habermas, burada kamusal alanın tanzimi konusunda daha kapsamlı bir iddiada bulunuyor.

İslâm dünyası başta olmak üzere din temelli geleneksel toplumları sekülerleştirerek modernleştirmeyi öneren Bernard Lewis ve benzeri Batılı yazarların dile getirdiği ve 11 Eylül hadiselerinden sonra tekrar popülarize edilen bu görüşe göre, batı dışı toplumların küresel kamu alanının bir parçası haline gelebilmesi için kendi aydınlanmalarını yaşaması ve Yahudi-Hıristiyan geleneğinin yaşadığı tecrübeye benzer köklü bir sekülerleşme sürecinden geçmesi gerekiyor.

Bu tezi ana hatlarıyla ‘The Future of Human Nature’ adlı eserinin son bölümünde de tekrar eden Habermas’a göre Avrupa’nın hukuk, insan hakları, vatandaşlık alanlarındaki başarısı, Avrupa kamusal alanını seküler bir felsefî temele dayandırmasından kaynaklanıyor. Fakat Almanya, Fransa ve Hollanda gibi bazı Avrupa ülkeleri için geçerli olan bu gözlem, İngiltere, İspanya ve İtalya gibi ülkeleri izah edemiyor. Zira bu ülkelerdeki laiklik uygulamalarını tek bir modele indirgemek mümkün değil.

Konuya yarın devam edelim...

26.02.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (25.02.2007) - Ayıran değil birleştiren din

  (23.02.2007) - Zimmîlik statüsüne yeni bakış

  (22.02.2007) - Evrensel din konjonktürel hukuk

  (21.02.2007) - Düşmansız bir dünyaya doğru

  (20.02.2007) - Boğaz’ın mesajı: Sulh-u kül

  (19.02.2007) - Bulgaristan'ın Mehmet Âkif'i

  (18.02.2007) - Saklı kahramanlar

  (16.02.2007) - ABD’nin İran politikası

  (15.02.2007) - Gölgeli gezi

  (14.02.2007) - İran’ın Irak politikası

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Metin KARABAŞOĞLU

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit ŞİMŞEK

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004