Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 24 Şubat 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

S. Bahattin YAŞAR

“Namaz” gündemli konuşmalar



‘Hal-hatır’dan sonra

Karşılaştığımız tanış kişiye, önce ‘hal-hatır’ sorarız. Bu, hem tanış olmanın bir sonucudur, hem de bir gereken olarak, insanca olduğundan çok güzel bir davranıştır.

Yani bir dost, bir ahbap, bir arkadaş, bir akraba ile karşılaştığımızda kuracağımız ilk cümleler; ‘Nasılsınız, iyi misiniz?’dir. Birkaç cümle daha kurmak gerekirse; ‘İşler nasıl gidiyor, çocuklar nasıl, sağlığın sıhhatin nasıl?’ gibi çoğaltılabilir. Hatta biraz daha ileriye götürmek gerekirse; ‘Ev aldın mı, evi sattın mı, araba aldın mı, arabayı sattın mı, arsayı ne yaptın, çocuklar ne haldeler?’ v.b. sürüp gider sorular. Bu sorulan azlığı veya çokluğu samimiyet derecesine göre de değişir haliyle.

‘Ne var bunda?’ demeniz çok normal. Çünkü yapılan da bu zaten. Gerçi sadece ‘Nasılsın?’ demekten ibaret olan bu davranışın biraz içini doldurmakta fayda var. Yani ‘Nasılsın’ dediğimiz kişi, bir derdini paylaşacaksa, onu dinlemek ve işiyle ilgili yapabileceğimiz bir şey/ler varsa ilgi göstermek, hem yakınlığın, hem de insanlığın bir sonucu olacaktır.

Namazlarda durum nedir?

Geçenlerde birkaç günlüğüne memleketime gittim. Sılada olan insanın ana-baba ve yakın akrabasıyla olan konuşmalarının yeri farklıdır. Sıla-i rahmin gereklilik hikmetlerini, memleketinden uzaklarda yaşayanlar daha iyi anlamaktadırlar.

Memleketli dostlarla, arkadaşlarla, kardeşlerle konuşuyoruz. Esnaf birkaç dosta uğradığımda, eski gün hatıralarını şöyle bir yad ediyoruz. Yukarıdaki soruları da mutat olarak karşılıklı birbirimize soruyoruz.

Ben, pek alışılmış olmayan yeni bir soru tarzı geliştiriyorum.

İnsanlar bir araya geldiklerinde her türlü meseleleri sorup soruşturuyorlar, bu işler için imkân, zaman ayırıp konuşuyorlar. Güzel ancak, bir araya gelişte pek de yapılmayan bir şey var. O da ahirete ait meselelerin mevzu edilmesidir. Yani anne, baba, kardeş, akraba ve tanışımıza hal ve hatırdan sonra; ‘Namazlarla aranız nasıl, sabah namazlarına rahat kalkabiliyor musunuz, orucu tutabildiniz mi, malınızın zekâtınızı verdiniz mi, sadaka verir misiniz, en son Yasin Suresini ne zaman okudunuz, tesbihata zaman ayırıyor musunuz, tefsir okur musunuz, günde kaç sayfa okuyorsunuz?’ türünden sorular, pek yaygın değil. Hatta bu da nereden çıktı kabilinden yaklaşımlar görülmüyor değil.

Yeni bir soru tarzı

Uğradığım esnaf dostlarıma, epey bir hal-hatırdan sonra, namaza dair şeyler sordum. Dost, ‘Yahu ilk kez ben bir tanıştan böyle bir soruyla karşılaşıyorum. Ve bana değişik geldi. Keşke hal hatırlardan sonra, hep böyle konular konuşulsa da, bizim gibiler de bu hakikatleri unutmasa. Ben seni tebrik ediyorum’ dedi.

Ben, bu esnaf kardeşime, onlar ilkokuldayken, yaz tatillerinde, namaz sûrelerini öğretmiştim. Biraz da bu soruları rahat sorabiliyor olmamın altında, bu yakınlık bulunuyor idi.

Genç kardeşim beni tebrik ediyordu, ama ortada namaz kıldığını gösteren bir cümle de yoktu. Zaten soruyu sorunca, boynu hemen büküldü.

‘Peki’ dedim, ‘Birlikte çalıştığınız kardeşinizde durum nedir?’, durumun pek de iç açıcı olmadığı anlaşılıyordu. Bu iki kardeşimin de anne-babaları geçtiğimiz yıllarda hacca gidip geldiler.

Yani hacı baba oğluna, ‘İşlerin iyi mi oğlum?’demeyi bir görev saydığı kadar, ‘Oğlum işlerinin arasına mutlaka namazlarını kat, zekâtını ihmal etme, sakın faize bulaşma…’ gibi cümleler sarf etmeyi, neden alışkanlık haline getirmemiştir?

cümle daha kurmak gerekirse; ‘İşler nasıl gidiyor, çocuklar nasıl, sağlığın sıhhatin nasıl?’ gibi çoğaltılabilir. Hatta biraz daha ileriye götürmek gerekirse; ‘Ev aldın mı, evi sattın mı, araba aldın mı, arabayı sattın mı, arsayı ne yaptın, çocuklar ne haldeler?’ v.b. sürüp gider sorular. Bu sorulan azlığı veya çokluğu samimiyet derecesine göre de değişir haliyle.

‘Ne var bunda?’ demeniz çok normal. Çünkü yapılan da bu zaten. Gerçi sadece ‘Nasılsın?’ demekten ibaret olan bu davranışın biraz içini doldurmakta fayda var. Yani ‘Nasılsın’ dediğimiz kişi, bir derdini paylaşacaksa, onu dinlemek ve işiyle ilgili yapabileceğimiz bir şey/ler varsa ilgi göstermek, hem yakınlığın, hem de insanlığın bir sonucu olacaktır.

Namazlarda durum nedir?

Geçenlerde birkaç günlüğüne memleketime gittim. Sılada olan insanın ana-baba ve yakın akrabasıyla olan konuşmalarının yeri farklıdır. Sıla-i rahmin gereklilik hikmetlerini, memleketinden uzaklarda yaşayanlar daha iyi anlamaktadırlar.

Memleketli dostlarla, arkadaşlarla, kardeşlerle konuşuyoruz. Esnaf birkaç dosta uğradığımda, eski gün hatıralarını şöyle bir yad ediyoruz. Yukarıdaki soruları da mutat olarak karşılıklı birbirimize soruyoruz.

Ben, pek alışılmış olmayan yeni bir soru tarzı geliştiriyorum.

İnsanlar bir araya geldiklerinde her türlü meseleleri sorup soruşturuyorlar, bu işler için imkân, zaman ayırıp konuşuyorlar. Güzel ancak, bir araya gelişte pek de yapılmayan bir şey var. O da ahirete ait meselelerin mevzu edilmesidir. Yani anne, baba, kardeş, akraba ve tanışımıza hal ve hatırdan sonra; ‘Namazlarla aranız nasıl, sabah namazlarına rahat kalkabiliyor musunuz, orucu tutabildiniz mi, malınızın zekâtınızı verdiniz mi, sadaka verir misiniz, en son Yasin Suresini ne zaman okudunuz, tesbihata zaman ayırıyor musunuz, tefsir okur musunuz, günde kaç sayfa okuyorsunuz?’ türünden sorular, pek yaygın değil. Hatta bu da nereden çıktı kabilinden yaklaşımlar görülmüyor değil.

Yeni bir soru tarzı

Uğradığım esnaf dostlarıma, epey bir hal-hatırdan sonra, namaza dair şeyler sordum. Dost, ‘Yahu ilk kez ben bir tanıştan böyle bir soruyla karşılaşıyorum. Ve bana değişik geldi. Keşke hal hatırlardan sonra, hep böyle konular konuşulsa da, bizim gibiler de bu hakikatleri unutmasa. Ben seni tebrik ediyorum’ dedi.

Ben, bu esnaf kardeşime, onlar ilkokuldayken, yaz tatillerinde, namaz sûrelerini öğretmiştim. Biraz da bu soruları rahat sorabiliyor olmamın altında, bu yakınlık bulunuyor idi.

Genç kardeşim beni tebrik ediyordu, ama ortada namaz kıldığını gösteren bir cümle de yoktu. Zaten soruyu sorunca, boynu hemen büküldü.

‘Peki’ dedim, ‘Birlikte çalıştığınız kardeşinizde durum nedir?’, durumun pek de iç açıcı olmadığı anlaşılıyordu. Bu iki kardeşimin de anne-babaları geçtiğimiz yıllarda hacca gidip geldiler.

Yani hacı baba oğluna, ‘İşlerin iyi mi oğlum?’demeyi bir görev saydığı kadar, ‘Oğlum işlerinin arasına mutlaka namazlarını kat, zekâtını ihmal etme, sakın faize bulaşma…’ gibi cümleler sarf etmeyi, neden alışkanlık haline getirmemiştir?

Kardeşimiz yanıyorsa, seyirci olamayız

Hakikî kardeşlik, onların ateşte yanmaması, acı çekmemesi için, bir çaba içerisinde olmayı gerekli kılıyor. Şeytanlara teslim olmuş kardeşlerimizi onların elinden kurtarmak için bir şeyler yapmak gerekiyor.

Hiç değilse, bir araya geldikçe, sohbet gündemlerinin yönünü dünyadan ahirete çevirmek, öyle inanıyorum ki, genel tablonun değişmesine en ciddi katkı demek olacaktır. Bir araya gelişlerimizde namaza dair, ibadetlere dair, hak ve hukuka dair şerler konuşulsa, zihinler de ona göre şekillenecektir.

Geçen haftaki yazımızda, ‘gündemli yaşamak’ derken, bunu kastetmekte idim. Başlık, sehven yazıldığı gibi, ‘gündemi yaşamak’ değildi. Yani gideceğimiz yere, bir gündem götürmek anlamlı. Gündemimiz yoksa başkalarının gündemlerine uymak zorunda kalacağımız bir gerçek.

Her gittiğimiz yere namazı da götürelim

Memlekette kiminle konuşmuşsak, kendi dünyamın öncelikli gündemleri merak edildiğinde, hep namaza dair vurgular yapıyordum. Namaz gündemi, herkesin bir şekilde dikkate alması gereken bir gündemdir. Ve zaten siz gündemi açınca, sonrası geliyor. Soruların yönünü siz belirlemiş oluyorsunuz. Anlıyorum ki, dostlarla, arkadaşlarla, yeni tanıştıklarımızla, hal hatırdan sonra yapabileceğimiz en güzel işlerden birisi, dikkatleri ‘ahirete’ çevirmektir. Namaza, ölüme, hastalıklara, belâ ve musibetlere dair şeyler üzerine sormak ve konuşmaktır.

Gerçek gündem ile sanal gündem

Nerede, hangi şartlarda, kiminle konuşuyor olursak olalım, muhatap oluşlarımızın içinde mutlaka namaza dair meseleler de olsun. Çünkü gerçekte asıl konuşmamız gereken işler, ameller bunlardır. Dünyaya ait meseleler zaten gündemden hiç düşmüyor ki.

Ahirete müteallik işlerde bir maharet, bir marifet, bir başarı yoksa, dünyaya ait meselelerdeki gelişmeler, iyileşmeler çok da önem arz etmeyecektir.

Hayatın tam orta yerine namazı ve ibadetleri koyma diyalogları, dünya işlerini düzene koyabileceği gibi, ahirete ait kazançların da sebebi olabilecektir.

24.02.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (17.02.2007) - Gündemi yaşamak

  (10.02.2007) - Evet, kızım okumalıydı

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Metin KARABAŞOĞLU

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit ŞİMŞEK

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004