Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 09 Ocak 2008

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Dizi Yazı

Mustafa ÖZCAN

Afrika'nın kanlı elmasları

Dünden devam

Yarı yolda yani Hartum Havaalanında yolcularımızın bir kısmı iniyor ve yerlerine farklı yolcular biniyor. Binenlerle inenlerin çok farklı insan tipleri olduğunu fark ediyorsunuz. Bu fark dinî yapıyı da ortaya koyuyor. Kenya'lı Hıristiyan tipler sanki hüda-i nabit. Sanki, hiçbir dini terbiye tezgâhından geçmemişler. Ne söylemek istediğimi Kibaki'nin halinden anlayabilirsiniz. Bize bütün Afrikalılar ve bütün uzak doğulular aynı gelebilir. Ama hayır. Hepsi birbirinden farklı. Unuttuğum detaylardan birisi de Kahire'ye giderken Çinli sandığınız Japonlarla tanışmamızdı. Buna hemhal olma da denebilir. Üsküp peribacalarını ziyaret etmiş bir Japon heyetle birlikteydik. Hiç beklenmedik bir şekilde sıcak kanlıydılar. Tanıştığımız Japon altmışlı yaşlarındaydı ve yeni emekli olmuş ve eşini Japonya'da bırakmış bir avare; Ortadoğu'yu turluyor. Belli ki Türkiye'yi sevmiş ve bazı dostluklar edinmiş. Kahire'ye gidiyor. Galiba iki gün kalacaklarmış. Onunla neredeyse Kahire'ye kadar sohbet ettik. Beni ilk gördüğünde içinden 'Bu bir profesör olmalı' demiş. Kâtip siması veya sıfatı sezmiş. Sonra aynı kafileden bizi diğer Japonlarla tanıştırdı. Beklediğimin aksine çok sıcak kanlıydılar. İçlerinden bir genç kız büyük/iri olduğumu söyledi. Galiba kendi cüssesine göre iri olduğumu söylemek istiyordu. Bir benzerini Bangladeş'te duymuştum. 'Bir Bangladeşli beni gördükten sonra 'Great Türk' demişti.

AFRİKA'NIN İNSAN MANZARALARI

Arz ettiğim gibi, Hartum'dan daha farklı simalar bindi. Afrikalılar arasında tene ve örfe dayalı ayrımın ne kadar derin olduğunu yolda edindiğim bir kitabın sayesinde daha fazla farkına varıyorum. Nairobi'de aldığım Ayan Hırsi Ali'nin 'Infidel/kâfir' kitabında Afrikalılar arasında ayrıma dair çok kapsamlı gözlemler var. Galiba 'İmansız' adıyla kitap Türkçe'ye çevrilme yolundaymış. İlk kapsamlı Afrika ziyareti sırasında Nairobi'de kalmıştım. Hatta havaalanına bile uğramadan şehre revan olmuştuk. Dolayısıyla Nairobi'yi bilirim. Bununla birlikte yine bu gelişimde bana eskisine nazaran daha sönük geldi. Aynen Kahire Havaalanı gibi. Tan ağarmadan Nairobi Havaalanına inmiştik ve hiç sektirmeden bize, transit yolcu aktarım bölümünü iyi tarif etmişlerdi. Elimizle koymuş gibi bulduk. Ama Muhammed Düzcan'ın kolaçan etmesinden ve üçlü fotoğraf ayağı almak istemesinden buradaki fiyatların astronomik olduğunu öğrenecektik. Erken gelmiştik ve Kinşasa için epey vaktimiz vardı. Bundan dolayı rahat bir yere geldik ve biraz kestirmeye çalıştık. Neredeyse bir günün üçte ikisini yolda geçirmiştik. Kinşasa'ya vardığımızda tam 24 saati bulacaktı. Bundan dolayı biraz dinlenmemiz ve kendimizi güne hazır etmemiz gerekirdi. Muhammed banklar üzerine biraz uzandı ve ben ise biraz kitapçı dükkânı aradım. Bir iki yerde internet kafe ve hediyelik eşya ile birlikte kitap gazete satan dükkâna rastladım. İyi kitaplar vardı. Bunlardan birisi de Benazir Butto'nun otobiyografisi olan 'Doğunun kızı' kitabıydı. Gerçi Tarık Ali ona Batı'nın kızı diyordu. Darfur'la alâkalı da İngilizce kitaplar vardı. Yine Kongo ve Ruanda katliâmıyla alâkalı kitaplar vardı. Ben 'kendimize yük etmeyelim nasıl olsa buradan döneceğiz ve dönüşte alırız' ümidiyle pek oralı olmadım ve sadece okumak için yanıma Hırsi Ali'nin kitabını almıştım. Meğerse dönüş güzergâhımız Nairobi değil de Adis Ababa imiş. Bundan dolayı o kitapları almadığıma epey pişman oldum. Kinşasa'da da bulurum ümidi vardı. Kinşasa Havaalanına vardığımızda zaten niye bulacağımızı anlamıştık.

TİPİK AFRİKA

Nairobi Havaalanında bir gözüm kitapta bir gözüm yolcularda. Bakıyorum Millî Görüş gömleği giymiş bir arkadaş daha var. Nasıl olsa selâm verir ve tanışırız zehabıyla onu da kaçırıyoruz. Biraz da ilk girişimi ondan bekliyorum. Alanda saat dolduruyoruz. Bir taraftan da aynen kitap faslında olduğu gibi arkadaşla bir daha karşılaşmak nasip olmuyor. Muhammed de benim gibi aynı düşündüğünden arkadaşla tanışamıyoruz. Arapların 'tesekkü' dedikleri gibi banklar üzerinde avare avare saat dolduruyoruz. Bir taraftan da simaların simyasını okumaya çalışıyorum. Dükkânların doluluk oranına bakıyorum. Nairobi Havaalanında biraz rutin bir hava var. Dünyanın Afrika ile buluşma noktası olarak ilân edilse de bu kanaati pekiştirecek bir durum yok. Yine de aktarmaların en bol yapıldığı havaalanlarından birisi. Bu itibarla Nairobi ile Johannesburg Afrika'da olmalarına rağmen pek de Afrikalı kabul edilmiyorlar. Ama son olaylarla birlikte oradaki istikrarın da nasıl kırılgan olduğunu ve tipik Afrika özellikleri taşıdığını bir kez daha gördük.

AZ KALSIN NAİROBİ'DE KALIYORDUK

Bu ülkelerin düzenine fazla güvenmemek ve bel bağlamamak gerektiğini tecrübe ile öğreniyoruz. Öğleye doğru Kinşasa'ya doğru hareket edecek olan uçağımız havalanmadı. Bundan dolayı uyku ile uyanıklık arasında tedirgin bir vaziyette bekliyoruz. Vigilance/müteyakkız dedikleri bir keyfiyette bir gözümüz girişte, vakti bekliyoruz. Derken uçağa binme vakti gelip çatıyor. Muhammed'i uyandırıyorum. Elimize tutuşturulan biniş kartında yazılı olan 12'inci kapıya yöneliyoruz. Uçağın kalkmasına yarım saat kala bir hareketlilik gözlenmiyor. Ortada garip bir durum var. Bizden başka kapının önünde kimsecikler yok. Ya bizden başka kimse Kinşasa'ya gitmiyor ya da yolcular başka yerden biniyor olmalı. Ama bize verilen karta bakıyoruz yanılma yok. Kapı aynı. Bu defa irkiliyoruz. Bu yaban ellerde gözümüzü dört açmamız gerektiğini öğreniyoruz. Nasipte Kinşasa yerine Nairobi'de kalmak da var. Bereket bizim gibi bir acemi bayan da 12 nolu kapının önüne geliyor ve bize gelen giden var mı diye soruyor. Biz de aynısını ona soruyoruz. Ve hemen akabinde bir alan görevlisine durumu danışıyoruz. Böylece kapının değiştiğini öğreniyoruz. 12'nci kapı değişmiş, 4'üncü kapı olmuş. 4'üncü kapının önüne varınca durumu anlıyoruz. Büyük bir yığılma var. Sanki Hartum iç hatları. Ortalık ana baba günü. Neyse kaderimize razı olup sıraya giriyoruz. Sıramızı bekliyoruz. Biraz sonra kendimizi uçağın kabininde buluyoruz. Bilinmeyen bir semt-i meçhule doğru gidiyoruz. Hiç bilmediğimiz bir yer.

ŞU BİZİM YAHUDİ

Uçağa bindiğimizde sürprizler devam ediyor. Muhammed'in ön koltuğunda Lübnanlılara benzeyen birisi var. 'İyi be! Adamla tanışırız' diyoruz içimizden. Önceden de Kongo'da Lübnanlı tüccarların varlığını öğrendiğimizden nasıl olsa tanışırız diye ağırdan alıyoruz. Ama adamın hal ve etvarından bir gariplik seziliyor. Adam fazlasıyla kendisine güvenen bir halde. Çok rahat hareket ediyor. İki de bir koltuğu arkaya yaslıyor ve Muhammed rahatsız oluyor. Uçak hareket ettikten sonra adam sırasındaki koltuklarda oturanlarla samimiyetini ilerletiyor. Ama biz adamdan iyice rahatsız olmaya başladık. Magandavari hareketleri var. Bu hareketleri adamın biraz terbiyesizliğine veriyoruz. Biraz sonra bir kitap çıkartıyor ve okumaya başlıyor. Küçük boy Kur'ân'lara benziyor. Adam Kur'ân okuyacak diye beklerken bakıyoruz yazı stili değişik. Çıkardığı kitap İbranice. Herhalde Tevrat olmalı diyoruz. Mushaf beklerken Tevrat çıkıyor. Ama adamın dindarlığını tebrik etmek gerekiyor. Bunu komplekssiz bir şekilde ortaya koyuyor. Adamın başında kippası olsa tanıyacağız ama kippası olmadan renk ve ton ortaklığından yola çıkarak Lübnanlı birisine benzettik. 'Adamın yayılmacı halinden nereli olduğunu çıkarmalıydık' diye de kendi kendimize söyleniyoruz. Adam ikide bir arkaya yaslanıyor ve Muhammed'in rahatsızlığını fark edince; 'bir şey yapamıyorum koltuk düzeneği bozulmuş' diye geçiştiriyor. Adam Kinşasa'ya kadar Kenya Havayollarının personelini meşgul etmek bir yana tam tamına seferber etti. İkide bir Sudan fıstığı da denilen bizdeki yer fıstığından istiyor. İştahı fazlasıyla açık. Daha birisini tüketmeden ikincisini istiyor. Uçakta ne verirlerse iki üç adet istiyor ve alıyor. Kinşasa'ya kadar adam böyleydi.

KANLI ELMASLAR

Bizim Yahudiyi görünce Kongo'nun elmas madenlerini hatırladık. Tabiî ki Madene Hücum veya Kanlı Elmas gibi filmleri de. Kanlı Elmas filmi de Afrika'daki ulusların zenginliğinin paylaşımını esas alan bir filimdi. Altın ve elmas olur da Yahudiler kokusunu almaz mı? İsrail, Amerikalılardan aldığı yıllık yardım oranı kadar Afrika madenlerinden de kazanıyor. Bilhassa elmas. Bilindiği gibi Belçika ve Hollanda gibi ülkelerle İsrail elmas ticaretinde büyük pay sahibi. İsrail elmas işlemeciliği ve ticaretinden yılda 2 milyar dolar kazanıyor. Afrika'da kirli işlerde ve kanlı işlerde muhakkak İsrailliler de olur. Dolayısıyla kippasız gördüğümüz bu Kinşasa yolcusu da bu trafiğin bir parçası olmalıydı.

Devam edecek

Mustafa ÖZCAN

09.01.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Dizi Yazı

  (08.01.2008) - Afrika keşfedilmeyi bekleyen bir kıt'a

  (04.01.2008) - Bir babanın yürek yangınları

  (03.01.2008) - Bir babanın yürek yangınları

  (15.12.2007) - İttihadı sağlayan güçleri ihtilâller parçaladı

  (14.12.2007) - Mevlid programlarındaki İttihad-ı İslâm manzaraları

  (13.12.2007) - Bediüzzaman İran'da olsaydı, kardeş kavgası olmazdı

  (12.12.2007) - Ali Uçar ile üç yıl bölgeyi dolaştık

  (11.12.2007) - Şark yaylalarında en çok Münâzarât okunuyor

  (10.12.2007) - Şarkta, Bediüzzaman'a herkes saygı duyuyor

  (06.12.2007) - İslâm dünyasının Davos'u

 

 Son Dakika Haberleri