Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 03 Aralık 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Hakan YALMAN

Ölüm bizden ne ister?



Hayatın her anında karşılaştığımız ve zaman zaman vurucu ifadelerle ortaya konan bir hakikat olan ölüm hep yakınımızda. Depremler, tsunamiler, seller, salgın hastalıklar, trafik kazaları ve uçak düşmeleri aslında her an hayatın içinde var olan ancak çok net görülmediği için unutulan bir hakikati daha vurgulu şekilde önümüze koyuyor.

Bu tip olaylar karşısında toplum genelinde ölüm vurgusu daha belirgin hale geliyor ve herkes şuur altında kendi ölümü ile ilgili irtibatlar kuruyor. Maddî alanın ve olayların acımasız olabileceği düşünülüyor. Varlık çarkları karşısında ezildiğini düşünen insan olaylarla bir irtibat noktası arıyor. Olay yakınları ya da olaya maruz kalıp uhrevî âlemlere göç edenler kadar herkesi ve her insanın hayatını ilgilendirir hale geliyor. İnsanlar bu telâş ile olaylarla sağlam bir irtibat noktası kurmaya çalışıyorlar. Hava yolları şirketini, olayla ilgili ihmali olanları suçluyorlar ve bu olayın tekrarlamaması arayışı içinde ölümsüz bir hayat arayışı var. Herkes dünyanın daha güvenli bir mekân olmasını ve kazaların en az olmasını arzu ediyor. Bunun için geliştirilen teknik imkânlar ve sıfır hata arayışı varlıkla insanın yatay bağlantıları açısından ve yeryüzünde fıtrî şeriat kurallarına uymak arayışı açısından çok güzel. Ancak bütün bunları yürütürken bu kuralları yürüttüğümüz ve uçakları üzerinde uçurduğumuz dünyanın sonsuz bir uzay boşluğunda sür’atle hareket eden küçücük bir nokta olduğunu ve bu küçücük noktanın dahi çok az bir noktasına hükmedebildiğimizi unutmamamız gerekiyor.

Bu durumda acziyetimizi kabul etmekten, hem dünyaya hem sonsuz uzay boşluğuna hem de daha görmediğimiz gayb âlemlerine hükmü geçen Sonsuz Kudret Sahibi bir Zat’a dayanmaktan ve esas emniyeti O’nun ile hissetmekten ve alınan tedbirleri O’ndan talep etmenin fiillerle ortaya konan şekli yani fiilî duâ olarak kabul etmekten başka çare yok.

Ölüm aslında hayatın çok net bir hakikati. Her gün vefat eden yüzbinlerce insan bu hakikatin güneşin doğması kadar net bir şekilde içinde olduğunu vazgeçilmez olduğunu ortaya koyuyor. Teknoloji, tıp ve bilimler ne kadar gelişirse gelişsin ölümün tamamen ortadan kalktığı bir dünya hiç olmayacak. Belki geçici bir hayat rengi türünden çareler olabilir. O halde asıl arayışı içinde girilmesi gereken durum ölümsüz bir dünya değil, hayat ve ölüm bağlantısı ve ölümün hayattan ne istediğini anlamak olmalı. Geçen zaman ortaya koydu ki ölüm hayattan fazlasını istiyor. Yani bu kadar hayatla iç içe olan ölümün verdiği mesaj sadece biyolojik bir işleyişin sonlanması değil, farklı bir aleme ve Aşkın Olan’a ve Sonsuz Kudret Sahibi’ne nazarları yöneltmek olmalı. Yani şu an nazarlar sadece uçağın nasıl düştüğü ve kimlerin bu işte hatası olduğuna değil, aynı zamanda bu hadiseyi bizlere yaşatan İlâhî iradenin muradının ne olduğunu ve bu olayla bize hangi mesajı vermek istediğini anlamaya da yönelmeli.

Lezzetleri tahrip edip acılaştıran ölümü hep hatırlamamız gerekiyor. Bu hayatın en net gerçeğini unutmak çözüm değil. Mezarlık girişine ‘Bütün nefisler ölümü tadacaktır’ mealindeki İlâhî ikazın yazılmasına itiraz edebilirsiniz, ancak kâinat kitabında çok vurgulu şekilde yazılan uçak kazaları, depremler gibi kevni âyetlerin yazılmasını ve gazete, televizyon ve radyolarda bunun dile getirilmesini engelleyemezsiniz. Bu gerçekten kaçamazsınız. O halde anlamak ve hayat içinde neyi ifade ettiğini çözmek gerekiyor. Bununda en kısa yolu vahye kulak vermek ve O’nun hayatımızdaki en açık yansımaları olan Kur’ân ve Hazret-i Muhammed’i (a.s.m.) dinlemek.

En son ölüm hakikatine imza atan ve ülkemiz topraklarında Ya Baki Entel Baki nidasını bir uçağın düşüş şiddetinde dile getiren 57 vatandaşımıza Rahman’ür Rahim olan Kâinat Sultanı’ndan rahmet niyaz ediyorum. İnşallah ölüm şekillerinin dehşeti şehadetlerinin vesilesi olur ve inşallah o düşüş anında buna şahit olmuşlar ve bir gün hepimizi bekleyen hayatın son noktasını Kelime-i Şahadet ve şahitlik duygularının zirveye ulaştığı bir idrak ile koymuşlardır.

03.12.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (26.11.2007) - Adalet sempozyumu ve barış içinde bir dünya

  (19.11.2007) - Sivil toplum anlayışı

  (12.11.2007) - Ölümü hatırlamak

  (05.11.2007) - Yaprak dökümü

  (22.10.2007) - Hayırlı olsun

  (08.10.2007) - Gölcük ve tevhid modeli

  (01.10.2007) - Kültürler arası köprüler

  (24.09.2007) - Oruçla kazanılan dünya

  (17.09.2007) - Ramazan ve birlik ruhu

  (10.09.2007) - İnsanlığın yolunu aydınlatan nur

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT


 Son Dakika Haberleri