"Gerçekten" haber verir 20 Ekim 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

Nimetullah AKAY

Gerçeğin peşinde olmak



Bir hanım. Kırk yaşlarında. Kitabevinin içine girdi ve orada bekleyenlere “Kitaplara bakabilir miyim?” dedi. Zaten o kitaplar bakılıp, okunmak içindi. Zaten o oturanlar, birilerinin içeri girip de kitaplara bakması için beklemekteydiler. Çünkü oradaki kitaplar, çağımızın mânevî hastalıklarının etkili ilâcıydı. Orası bir hizmet mekânıydı. Bir boşluk içinde kıvranan, manevîyattan nasipsiz olan ve maddenin kendilerini mutlu etmediği insanlar oraya beklenmekteydi. Gelsinler ve şu iman ve Kur’ân hakikatlerinden istifade etsinler diye bekleniyordu orada. Orası adeta manevî hastalıkların tedavi edildiği bir eczahane idi. Orada asrımızın mânevî yaralarını en iyi bir şekilde tedavi eden Kur’ân tefsiri Risâle-i Nurlar bulunmaktaydı. Ve orada imana muhtaç gönüller gözlenmekteydi...

İşte o orta yaşlı kadın bu kitabevine girmişti. Büyük bir arayış içinde olanların ruh haliyle kitapları incelemeye başlamıştı. Oturanlar sonucun nereye varacağını merak ediyorlardı. Zira oraya değişik insanlar gelmekte, bazıları nasiplerini almakta, bazıları da sadece bir süre kitaplara bakmakla yetinmekte idi.

Bu fitne asrında her ehl-i iman bir şeyler yapmalıydı. İnsanların, bilhassa gençlerin kurtulması için, şuurlu her mü’min bir şeyler yapma ihtiyacını duymaktadır bu asırda. O arayış içinde bulunan kadının girdiği kitabevinin de açılması bunun içindi.

Bir genç, bir orta yaşlı veya bir yaşlı insan gelip de oradan imanını kurtaracak bir eser alıp götürse, o iman hakikatlerinin bir nev’î dellâllığını yapanlar, Allah rızası için bir şey yapmanın hazzını yaşamaya başlıyorlardı. İşte asrın cihadı buydu. Kendi nefsini ıslâh ettikten, kendini zamanın fitnesinden kurtarmaya çalışma azmi içine girmekten sonra, insanların da kurtulması için çalışmak büyük bir zevk kaynağıydı. Bu manevî zevki yaşamak elbette dünyada cenneti yaşamak gibi bir şey idi.

Kadın biraz kitapları inceledikten sonra “Ben kapanmak ve dinime sarılmak istiyorum, ama bir türlü başarılı olamıyorum. Bana hangi kitapları tavsiye edersiniz?” demişti o kitabevinde oturanlara. Arzulanan olmuş, bir insana doğru yolu göstermenin imkânı doğmuştu. Keşke bu tip insanlar sıkça bu iman ve Kur’ân ziyafetine iştirak etseydi. İman nurunun arayışı içinde olanlar hep böyle soru sorsalardı. Rabbim ne güzel bir duyguydu o. İnsanlara Allah’a giden yolları karınca kararınca öğretme imkânını elde etmek ne büyük bir lütuftu.

Rabbim, elbette sevdiği kuluna kendisini anlatma imkânını bahşetmektedir. Yoksa kimin haddine... Bir insan kendi gücüyle böyle büyük bir işi nasıl başarabilir? Kâinatın Rabbini anlatmak, Rabb-i Rahime giden yolu mütehayyirlere göstermek, zamanın imanî ilâçlarının reçetesini muhtaçların eline vermek bir insanın varabileceği en yüksek mertebedir elbette. Çünkü böylece İlâhî rızaya vasıl olunur, insan insan olmanın gereğini yerine getirmiş olur.

Dünyanın hangi makam ve mansıbı Allah’ın rızasının zerresine bile üstün gelebilir? İhlâsla, yani sadece Allah’ın rızası gözetilerek yapılan küçük bir harekete, dünya hayatına yönelik hangi büyük iş ağır gelebilir? Dünyanın ağırlığınca yapılan işler bile, O’nu tanımanın ve O’nun için hareket etmenin ağırlığına denk gelemez, bu ağırlıkların yanında dünyevî işlerin esamesi bile okunamaz, değil mi? Bunun aksini hangi fani iddiâ edebilir?

Ölümün öldürülmediği bir dünyada hangi büyük bir işten bahsedebiliriz ki? Ölüm düşünülmeden, ölümden sonraki hayat baz alınmadan dünyanın hiçbir işine değer kazandıramazsınız elbette. En büyük yükselmelere Rabbü’l-âlemînin dergâhından geçilir. O kapıdan başka bütün kapıların arkasında karanlıklar vardır. O dergâhtan başka bütün dergâhlardan eller boş dönülür. Ümit sadece O’nun kapısında vardır. Ümit, ancak O’nun Habibinin (asm) yolundan gitmekle, O’nun Kitabını okumakla elde edilebilir.

Ey nefsim ve ey nefisler, ey insan olarak yaratılanlar daha ne bekliyorsunuz? Fena ve fanilerin kınamasından neden korkuyorsunuz? Hâlık bize kendisine yönelmek için bir irade vermiştir. Sakın “yapamıyorum” demeyelim. Şeytanlara yoldaşlığı seçmeyelim. Bir an önce Rabbimizin bize vermiş olduğu güzellikleri O’nun rızası yolunda kullanalım. Değerlerimizi şeytanların şerrinden muhafaza etmek için daha ne bekliyoruz?

20.10.2008

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (13.10.2008) - Zamanımız çok değil

  (06.10.2008) - Dünyada sürekli tok olmak

  (29.09.2008) - Bir Ramazan ayına daha veda ederken

  (22.09.2008) - Şükürsüzlük çok büyük bir kayıptır

 
GAZETE 1.SAYFA

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Ahmet ARICAN

  Ahmet DURSUN

  Ahmet ÖZDEMİR

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Atike ÖZER

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  H. Hüseyin KEMAL

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Osman GÖKMEN

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  Ruhan ASYA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet BAYRİ

  Saadet TOPUZ

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Semra ULAŞ

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Ümit KIZILTEPE

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır