25 Nisan 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR Mobil İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Yasemin GÜLEÇYÜZ

Şefkat kahramanları (13)


A+ | A-

Sevim Morgül

ÜSTAD HAZRETLERİNİN

KIR GEZİLERİ

Üstad Hazretleri önceleri hep yürüyerek kırlara giderdi. Onu elinde şemsiyesi, siyah cübbesi ve lastik ayakkabılarıyla kırlara hızlı adımlarla yürüyerek gittiğini hatırlıyorum. Şemsiyeyi yaz kış taşırdı yanında.

Keçili, Suvermez Köyünün oralara gider, bir ağacın gölgesinde oturur, kitaplarını yazar, tashih ederdi Üstad Hazretleri.

Sonraları faytonla gezdi. Çoğu zaman Ceylan Abim faytonu sürerdi. Sonra taksi alındı. Ceylan Abim araba kullanmayı öğrenmişti, yine o sürerdi çoğunlukla. Bazen Ceylan Abim annemle bana gelir “Üstad Isparta’ya gidecek. Bolvadin yoluna şu saatte çıkın! Kimseye demeyin” der, bazen de “Eskişehir’e gidiyoruz!” Yola çıkın! Kimseye söylemeyin” diye tembihlerdi. Zira Üstad Hazretleri kalabalıktan rahatsız olurdu. Biz annemle hemen atkımızı alır, mantomuzu giyer giderdik. Bize dirseğini ya da cübbesinin kolunu öptürürdü. Konuşurdu. Ne dediğini anlamazdık, ama Ceylan Abim anlar, bize aktarırdı.

Bir seferinde Abim “Kapının önüne geleceğiz” demişti. Hemen hazırlanıp kapının önüne çıktık. Komşularımızla birlikte onun duasını aldık, yine hep birlikte onu uğurladık.

Emirdağlılar Üstad Hazretlerini gördüklerinde çok sevinirler “Hoca Efendi şimdi geçti buradan!” diye birbirlerine anlatırlardı.

ÜSTADIN VEDASI...

Son senelerinde Üstad Hazretleri sık sık Isparta’ya giderdi. 15 gün Emirdağ’da durur, 15 gün Isparta’da olurdu. Son yıllarında zaten hep hastaydı Üstad Hazretleri. Isparta’ya her gidişinde babamla vedalaşır, “Ben yine geleceğim!” der, yapılması gerekenleri söylerdi. Üstad babama “Mehmet” demez, “Muhammed” derdi. Isparta’ya son gidişinde “Artık ben gidiyorum Muhammed! Kucaklaşalım!” demiş, defalarca sarılmış. Babam eve geldiğinde “Üstad ‘yine geleceğim!’ demedi. Yapılması gerekenleri de söylemedi. Öleceğini mi hissetti acaba?” dediğinde, annem hemen ağlamaya başladı.

Gerçekten de bir daha görüşemedik. Üstadın o gidişi son vedası oldu.

ASİYE, FİRDEVS, ZEHRA ANNELER...

Asiye Anne çok tatlı dilli bir hanımdı. Güler, güldürürdü. Usulca tek başına bize gelir, kapıyı açar “Ben geldim” derdi. Onu görünce annemi müjdelerdik “Asiye Anne geldi!” diyerek. Annem çok sevinirdi. Risâleleri bilen komşularımız da gelirdi. Asiye Anne hepimize Risâleleri okur, anlatırdı. Bembeyaz bir örtüsü, nuranî bir yüzü vardı. Onun anlattıkları hepimizin çok hoşuna giderdi.

Ceylan Abim “Üstad bu yoldan geçecek. Yola çıkın!” dediğinde hep birlikte hazırlanır çıkardık. Asiye Anne Üstad Hazretleri ile görüşünce “Çok şükür, Üstadımı görebildim!” diye çok sevinirdi.

Üstad Hazretlerini ailemizin bir ferdi gibi görür, severdik…

Firdevs Abla namazına, örtüsüne çok dikkat eden bir hanımdı. Üstad Hazretleri Zübeyir Abiyi gönderir, yoğurdunu ondan aldırırdı. İzmirli Zehra Anneye Risâle-i Nurları o götürmüştü. Çok imanlıydı. Risâleleri tanımış, okumuştu. “Risâle okuyalım, Üstadın hizmetinde bulunalım” diye çırpınır dururdu. Üstad Isparta’ya gittiğinde, ev boşalır, biz de evini temizlemek için giderdik. Firdevs Anne hemen gelirdi.

Zehra Anne Üstadı görmek için geldiğinde, Firdevs Annede iki gün kaldı. Bize de gelip, kaldı. Çok zayıf, nuranî, incecik bir hanımdı. Onu da çok severdik.

Zehra Anne, Ceylan Ağabeyin yardımıyla bir şekilde görüştü Üstad‘la. Hatta yanında limon getirmiş, ama Üstad Hazretlerine vermeyi unutmuş. “Nasıl verebilirim?” diye üzülürken, Üstad da ağabeylere “Zehra limon getirmiş, gidin alın!” demiş. Bunu hep anlatırdı Zehra Anne.

ŞAHİDE ANNE...

Şahide Anne bize gelir, Risâlelerden anlatırdı. Sohbetine doyum olmazdı. Nurlara çok hizmet eder, risâleleri yazardı. “Hanımları toplayıp, onlara da yazdırıyorum!” derdi. Bir gece onlarda kaldığımızı hatırlıyorum. Anneme “Gece üçte kalkalım da teheccüd namazı kılalım!” dedi. Beni de kaldırdılar. Namazdan sonra tesbihat, ders yaptık. Sabah kahvaltıya komşular da geldiler. Hanımların birisi sofra kuruyor, birisi tabak taşıyor, tatlı dilli, fedakâr, Şahide Anneye hürmetkâr o hanımları unutamam…

Şahide Anne “Okuduğum Risâleleri çok seviyor hanımlar!” derdi. Bolvadin’den Emirdağ’a her gelişlerinde bize mutlaka uğrarlardı.

AFYON HAPSİ...

Üstad Hazretleri Emirdağ’ına geldiğinde ben henüz dört aylık bir bebekmişim. Babam Üstad Hazretlerini tanıyıp, mahiyetini anladığında onun hizmetine girdi ve bütün sıkıntılara göğüs gerdi.

Afyon Hapishanesinde tutuklulardan bir tanesi de babamdı. Ceylan Abim, amcamlar, arkadaşları, Kur’ân Hocam Mustafa Acet…Toplam 13 kişilermiş.

3,5-4 yaşlarında olsam gerek annem ve akrabalarımla onu ziyarete gitmiştik. “Sevim’i de getirin!” demiş babam. O karanlık ortamı, demir parmaklıkları, Üstad Hazretlerinin başında sarıkla hapishane penceresinden bakışını unutamıyorum. Üstadı ilk görüşüm böyle oldu.

Üstad Hazretleri, pencereden bahçedeki gardiyanlara bağırarak bir şeyler söylüyordu, anlamadım. Sonra annem anlattı: Annemle yanındaki birkaç kişi pencereden “Üstadı göreceğiz!” diye arka arka giderken demek görmediler, yanlışlıkla bahçeyi çiğnemişler. Gardiyanlar da onlara “Hemşire! Bahçeyi çiğnediniz!” diye bağırmışlar. Bu durumu pencereden gören Üstad Hazretleri de gardiyanlara “Bırakın onları, dokunmayın! Benim hemşirelerim onlar! Beni ziyarete geldiler!” diye kızmış.

“Üstad gardiyanları pencereden böyle ikaz etti!” diyerek annem bu hatırayı hep anlatırdı…

Sonra önde Üstad Hazretleri, arkada babam, büyük amcam, Ceylan Abim ve arkadaşları sıra oldular. Jandarmalar eşliğinde Afyon Mahkemesine çıktılar. Afyon Mahkemesine giderkenki o resimleri bende var.

ISPARTA’DA ÜSTAD

HAZRETLERİNİ ZİYARETİMİZ

Annem, ben, babam Isparta’ya gitmeye niyetlendik. Bolvadin’den Şahide Anne de katıldı bize, yola çıktık.

Isparta’ya vardığımızda Fitnat Hanımın evine gittik. Ceylan Abim “Sana Üstadı göstereceğim!” dedi. İşte o görüşmede küçücük bir çocukken Üstadımızın elini öpmek kısmet oldu. Karyolada oturuyordu. Krem kutusundan bana iki tane bozuk para verdi. Abim “Bir tane yeter!” dediğinde birini bana verdi. “Sakın bunu kaybetme, teberrük olarak sakla!” diye sıkı sıkı tembihlemişti abim. Sonra odaları gezdirdi bana. Boş bir odada dört duvara boylu boyunca uzunca üzeri yazılı bir kâğıt yapıştırılmıştı. Abim “Bu kâğıttaki isimlerin arasında Üstadın da ismi var!” demişti bana hiç unutmam. Başka bir odada ağabeyler çay, üzüm ikram ettiler.

Üstad Hazretleri “Misafirlerim yesinler!” diye bir tabak un kurabiyesi göndermişti bize. Şahide Anne birer tane bize ikram edip “Teberrük bu, kalanı gidince hanımlara vereceğim!” dedi.

ISPARTA’DA BİRKAÇ GÜN KALDIK

Üstadımız kır gezmelerine çıktığında gördük onu. Ispartalılar onun dışarı çıktığını görünce, hemen toplanıp dua isterlerdi. Annelerinin kucaklarındaki bebeklerin kafasını sıvazlar dua ederdi Üstad. Fitnat Hanımlar, annemler de böyle kır gezmesi için dışarıya çıkarken görüştüler Üstad Hazretleriyle. Sonra Emirdağ’a geri döndük.

Böyle küçükken elini öpmek nasip oldu. Sonraları hep dirseğini öptürdü Üstad Hazretleri. Gözüne baktırmaz, biz de bakmazdık…

ÜSTADIN EŞYASI AZDI

Bazen Üstad Hazretlerinin yastığını kabartmak, hırkasını yıkamak için eve getirirlerdi. Hiç unutmam yastığı Asiye, Firdevs, Şahide Anneler birlikte dikmişti. “Onda ne var? Annem diker!” derdim. Şimdi düşünüyorum da hepsinin “Elimiz değsin!” düşüncesiyle öyle hareket ettiklerini anlıyorum.

Zaten Üstadın fazla eşyası yoktu ki. Şahsî eşyaları bir sepete sığacak kadar azdı. Yastığı, yorganı bizden gitmişti. Öldüğünde onları geri iade ettiler. O yorganı biz çocuklar çok sever “Ben örtücem” diye kavgasını yapardık.

BABAMIN ÜSTADA SADAKATİ, ANNEMİN FEDAKÂRLIĞI

Babam çok sık tutuklanır, karakola götürülür ya da telefonla çağrılırdı… Hapishaneye girip de çıktığında defalarca iflâs etmişti. Malını alan gitmişti. Hapishaneye girdiğinde zeytin, peynir bulamazdık biz. Halbuki dükkânımız zeytin peynir dolu, ama annem gidip de isteyemezdi. Dükkândakiler de getirip vermezdi. “Anne zeytin yok mu?” diye sorardık. Sonra kıtlık zamanı un bulamamış annem. O zamanlar un evlerde bolca bulunurdu. Çünkü fırın yaygın olmadığından teknelerde evin ekmeği yoğrulur pişirilirdi.

Kıtlık zamanı, babam da yok, evde un kalmayınca pazara çıkıp kara un almış kiloyla. Akrabalar bunu görüp de anneanneme söyleyince “Fethiye pazardan un alıyor. Niye söylemediniz?” demiş dayıma. Bir gece yarısı koca araba ile çuval çuval un getirip annemin evinin önüne yıkmışlar.

Annem o iyiliği hiç unutmaz: “Baban hapisten çıkıncaya kadar o un yetti bize” diye hep anlatırdı.

Bir de annemin bahçesi vardı. Orada domates, biber gibi sebzeler yetiştirirdi. Herkesin bahçesi olmadığından biz onları 10 kuruş 20 kuruş tabak tabak satardık. Küçücük bahçe o yıl hep ürün verdi. Babam hapiste olduğundan annem ihtiyaçlarımızı hep bu şekilde görürdü. O bahçeden babamın hapiste olduğu yıl kalbur kalbur taze fasulyeler, domatesler toplayıp sattık. Cenâb-ı Hak bereketini vermişti.

Annem en yakın akrabalarımıza bile bir şey söylemeden, ihtiyacını arz etmeden, sabrederek öyle bahçe ürünlerini satarak geçimimizi sağlamış. Hem yokluk zamanı, hem de akrabalar muhalif olduğundan böyle davranmış…

Çok çileler çekmesine rağmen hayatından memnundu annem. Üstad Hazretlerine seve seve elinden geldiğince hizmet ederdi. O yüzden Üstad ona “Kahraman Hemşirem!” diye hitap eder, sık sık babamla selâm gönderirdi. Kardeşim Nuriye’nin ismini babam Üstad Hazretleri ile hapisteyken Üstad koymuş.

CEYLAN AĞABEYİM...

Ceylan Ağabeyimin annesi, annemin ablası imiş. Ablası vefat ettiğinde, dedem “Mehmet çok iyi bir çocuk. Ona ikinci kızımı da vereceğim!” demiş. Annem evlendiğinde dört çocuğu dünyaya gelmiş, vefat etmiş…

Ceylan Abim ortaokula giderken Üstadın hizmetine girmiş.

Askere gittiğinde anneme deste deste mektup gönderirdi. Babam “Gelin çocuklar ağabeyinizden mektup ver!” deyince hemen toplanır, merakla dinlerdik. Annem ağlayarak dinlerdi mektuplarını. Hepimiz onu öyle severdik ki eve geldiğinde, sanki güneş doğardı, nur yağardı. Bizimle oyunlar oynardı. “Haydi oyun oynayalım, beş taş oynayalım” derdi. Avucunu gösterir “Isıramazsınız!” diye bizi güldürür, kardeşim Nuriye ve benimle çok şakalaşırdı. Sevimliydi. Çok severdik onu. Askerden dönüşte bana incili altın bir küpe getirmişti. Hediye almayı severdi.

BEKİR BERK AĞABEY

Babam gelen talebelerin Üstad ile irtibatını sağlardı. O yüzden hep göz önündeydi, takip edilirdi.

Bekir Berk Ağabey gelir bizde kalırdı. Sabaha kadar daktiloda “tık tık” müdafaa yazardı. Babam onun rahat çalışması için gaz lambası ya da lüks lambası getirirdi. Çünkü gece 12’den sonra elektrikler sönerdi o zamanlar. “Çalışkan Amca yarım saat ya da kırk dakika uyuyacağım. Beni uyandır” derdi. Babam mahkemeden eve geldiğinde “Savunma çok güzel oldu!” derdi.

Mahkemelerin sayısını bilmiyorum. Hapisleri de mahkemeleri de çoktur babamın…

BİRİNCİ AĞABEY

1965’de evlendim. Çocuklarım ard arda dünyaya geldi. Birinci Ağabey evimize sık sık gelir, Risâle-i Nur’dan dersler yapardı, çok hoşuma giderdi anlattıkları. Bir gün dayanamayıp “Ben de okumak istiyorum Abi!” dedim. “Ben sana öğretirim!” dedi. Zaten mesleğiydi öğretmenlik. Ders yapmayı ondan öğrendim ben. Bana okumayı da o öğretti. İki çocuğuma rağmen, Risâle-i Nur Külliyatını 6 senede yavaş yavaş devrettim. Azmettim, okudum. Devamlı okudum… Allah kabul etsin.

Babamlar, ağabeyimler evde bize kitaptan ders yapmazdı. Çünkü çok yasaktı. Akşamları arkadaşları gelir, kendi aralarında okurlar, anlatırlar. Biz de onlara çay hazırlardık. Sabah da babam “Kırmızı kitapları hemen kaldırın!” derdi. Çünkü çok sık aranırdı evimiz.

Sevim Morgül’ün hatıraları böyle uzayıp gidiyor.

Sık sık konuşmalarının arasında “Biz ne yaptık ki? O zamanlar şimdiki gibi böyle güzel hizmetler yoktu. Asıl hizmetler şimdi yapılıyor!” derken öylesine alçak gönüllü ki, hali tavrı insanı ibretle tefekkür ettiriyor…

Evet, Sevim Morgül Risâle-i Nurların yetiştirdiği güzel insanlardan bir tanesi…

Not: Pazartesi günleri saat 12-13 arası “Şefkat Kahramanları”nı Bizim Radyo’dan (104,4) (www.bizimradyo.fm) takip edebilirsiniz…

25.04.2010

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Geri


Önceki Yazıları

  (18.04.2010) - Şefkat kahramanları (12)

  (11.04.2010) - Şefkat Kahramanları (11)

  (04.04.2010) - Şefkat kahramanları (10)

  (28.03.2010) - Şefkat Kahramanları (9)

  (21.03.2010) - Şefkat Kahramanları (9)

  (14.03.2010) - Şefkat Kahramanları (8)

  (07.03.2010) - Şefkat kahramanları (7)

  (28.02.2010) - Şefkat kahramanları (6)

  (21.02.2010) - Şefkat kahramanları (5)

  (15.02.2010) - Şefkat kahramanları (4)

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdullah ERAÇIKBAŞ

  Abdullah ŞAHİN

  Ahmet ARICAN

  Ahmet BATTAL

  Ahmet DURSUN

  Ahmet ÖZDEMİR

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Ali Rıza AYDIN

  Atike ÖZER

  Baki ÇİMİÇ

  Banu YAŞAR

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  Gökçe OK

  Gültekin AVCI

  H. Hüseyin KEMAL

  H.İbrahim CAN

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Hakan YILMAZ

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Mehmet YAŞAR

  Mehtap YILDIRIM

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Muzaffer KARAHİSAR

  Nejat EREN

  Nurullah AKAY

  Osman GÖKMEN

  Osman ZENGİN

  Raşit YÜCEL

  Recep TAŞCI

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  Ruhan ASYA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet BAYRİ

  Saadet TOPUZ

  Said HAFIZOĞLU

  Saliha FERŞADOĞLU

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Semra ULAŞ

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Umut YAVUZ

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin YAŞAR

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Ümit KIZILTEPE

  İbrahim KAYGUSUZ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu

Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.
Kurumsal Linkler: Risale-i Nur Kongresi - Bediüzzaman Haftası - Risale-i Nur Enstitüsü - Yeni Asya Vakfı - Yeni Asya Gazetesi - Bizim Radyo
Sentez Haber - Yeni Asya Neşriyat-Promosyon - Köprü Dergisi - Bizim Aile - Can Kardeş - Genç Yaklaşım