Yasemin GÜLEÇYÜZ |
|
Şefkat kahramanları (10) |
Bedİüzzaman’In manevî yeğenlerİ
Bedrİye Eskİcuma (1913- 24 Mayıs 2008)
Kadrİye Müftüoğlu (1915-24 Kasım 2008)
İKİZ KIZ KARDEŞ... Bediüzzaman Hazretlerinin “yeğenlerim!” diye hitap ettiği iki kardeş. Bedriye ve Kadriye Hanımları 2007’de Afyon’a bir program dâveti için gittiğimizde tanımıştık. Programa birlikte dâvet edildiğimiz değerli kardeşim Ayşenur Yaşar, onları mutlaka ziyaret etmemiz gerektiğini söylemişti yola çıkarken. Afyonlu dostlarımızın samimî ilgileriyle, onları ziyaret etmiş, hatıralarını dinleme imkânımız olmuştu. İkisi de ilerlemiş yaşlarından dolayı yataklarında istirahat etmekteydiler. Arkalarına yerleştirilen yastıklarla oturmakla yatmak arası bir vaziyette sorularımızı cevaplamışlardı. Çabuk yoruluyor, kısa cevaplar veriyorlardı. Bedenlerini yıllar yıpratsa da, pırıl pırıl bir hafızayla aktarmışlardı hatıralarını. Bize eşlik eden Afyonlu dostlarımız “Biz onların Risâle sohbetleriyle yetiştik. Sağlıklı zamanlarında hizmet için çok çalışırlardı. Ne derdimiz olsa ilgilenirlerdi. Hâlâ da akıl danışırız onlara” diyerek sevgi ve muhabbetle eşlik etmişlerdi bize. (Program akabinde Bolvadin’e de uğramış, orada Bolvadinli hanımların da hatıralarını almıştık. Hepsi de Risâle-i Nur’ları kendilerine tanıtan Şahide Yüksel’i hayırla, rahmetle, yaşlı gözlerle yâd etmişlerdi. Onların hatıralarını da bir başka sefere aktarma ümidindeyiz.)
KÜÇÜK AŞIK’IN TORUNLARI... Bedriye ve Kadriye kardeşler, sizlere daha önce tanıttığımız Asiye Mülazımoğlu ile aynı dedenin torunları. Babaları Küçük Aşık’ın torunları. Yani kardeş çocukları. Onlara Risâle-i Nur’ları Asiye Anne tanıtmış. Dedeleri Küçük Aşık adıyla bilinen Mehmet Efendi, 19. asrın müceddidi Mevlânâ Halid-i Bağdadi’nin (1770-1827) önemli bir talebesi. Anne ve babasından izinsiz alarak gelip hizmetinde bulunan bu talebesini, hocası anne babasına teslim ederken cübbesini çıkarır verir ve “Hasretime işte şimdi dayanırsın!” der. Bu cübbe Asiye Anne vasıtasıyla Bediüzzaman Hazretlerine Kastamonu’da takdim edilir. (Necmeddin Şahiner’in “Son Şahitler” isimli kitabında Küçük Aşık ile ilgili detaylı bilgi bulunmakta.) İkisi de yaşadıkları döneme göre iyi bir eğitim almışlar: Bedriye Eskicumalı emekli bir ilkokul öğretmeni. Bir polisle evlenmiş ve eşi vefat etmiş. Kadriye Müftüoğlu ise Ankara Hukuk Fakültesini bitirmiş. Bir süre hâkimlik yapmış. Gümrük Tekel Bakanlığında hesap uzmanlığı vazifelerinde bulunmuş. Hayatı boyunca evlenmemiş. Kadriye Hanımla konuşurken, kızkardeşlerin bakımı ile vazifeli olan hanım, geçenlerde gelen bir arkadaşıyla Kadriye Hanımın ziyaret boyunca sadece İngilizce konuştuğunu aktarmıştı. Kadriye Anne “Yabancı dil biliyor musunuz?” sorumuzu “İngilizceyi çok iyi biliyorum. Okuyorum, yazıyorum…” diye cevaplamıştı.
KADRİYE MÜFTÜOĞLU... Hatırını soruyoruz Kadriye Annenin “Çok şükür” diyor. “Şimdi hastayız artık. Ayaklar uyuşuk. Vücut çok az tahammüllü. En ufak bir soğuk alınca hemen ‘Hapşu!’ Böyle narin bir hayat yaşıyoruz, narin…” Üstad Hazretleriyle nasıl tanıştığını soruyoruz Kadriye Anne’ye. Cevaplıyor kısaca: “Üstad’la ilk görüşmemiz uzun olmadı az oldu. Isparta’ya gitmiştik hemen tren geldi, Ankara’ya döndük. O zaman çalışıyordum. Üstad bana izin vermişti. Önceleri Risâle okuyan çok kimse yoktu. Asiye Anne, Fitnat Hanım vardı. Çoğaldığı dönemi de yaşadık Elhamdülillah, Maşâallah, Barekâllah…” “Bediüzzaman Hazretlerini kaç yılında gördünüz?” diye sorduğumda “Hatırlamıyorum. Çok uzun seneler geçti. Birkaç kez görüştük kardeşimle beraberce. Yüzüme bir bak kaç yaşında görünüyorum?” diyor. Kadriye Anneye çok sevimli bir yüzü olduğunu söylediğimizde “’Maşallah!’ deyin. Allah hepimizi çok güzel yaratmış da Risâle-i Nur’lara bend etmiş” diyor. “Risâle-i Nur konusunda ne tavsiye edersiniz?” “Kitapları paylaşacaksınız. Sırayla okuyacaksınız. Sonuna kadar hatmedeceksiniz. Bittiğinde tekrar başlayacaksınız. Tekrar, tekrar… Yavrum okumaktan başka hiçbir şeyde fayda yok. Tekrar tekrar okumak lâzım. Okudukça Risâle-i Nurlar açılır…” Kadriye Anneye Bizim Aile dergisinde çalıştığımızı, bu konudaki tavsiyelerini soruyorum. Verdiği cevap ne kadar pratik ve geniş ufuklu bir insan olduğunun göstergesi: “Piyasadaki bütün dergileri inceler, okursunuz. Ne yapmışlarsa, aynısının müsbet olanını dergiye hazırlarsınız. Anladın mı?” “Sizi yorduk” sözlerimize karşılık, lâtif bir şekilde “Rica ederim. Hiç yorulmadım. Bilâkis ferahladım” cümleleriyle mukabele ediyor Kadriye Müftüoğlu.
BEDRİYE ESKİCUMALI... “Hanımların hizmeti nasıldı?” diye soruyoruz Bedriye Anneye. “Fazla bir şey yoksa bile, Risâle-i Nur hanımların hoşlarına gidiyordu. Hanımların Risâle-i Nur’a çalışması da Üstadımızın çok hoşuna gidiyordu” diyor. Risâle-i Nurları öğretmen olarak tayin edildiği köyde de okuyup çocuklara aktaran Bedriye Anne “Risâle-i Nur’ları nasıl okuyacağımız bize anlatıldı. Biz de o minvâl üzere devam ettik” diyor, aradan geçen onca zamana rağmen ilk okuduğu kitabı hatırlıyordu: Hanımlar Rehberi. Almanya’da basılan Risâle-i Nur kitapları da gönderilmişti kendisine. Başörtüsü yasağı hakkında da konuştuk Bedriye Anne ile. “Başörtüsü her zaman yasaktı. Bugün yarın değil, her zaman yasaktı. Emirlerin tesiri geçinceye kadar şöyle, böyle deyip bekleyecekler. Yasak kalkacak sonunda. Ama dikkat edip Üstadımızın söylediklerinden dışarı çıkmamak lâzım…” diyerek yorumladı sorumuzu. Öğretmen olması dolayısıyla “Çocuklarımıza ibadetleri, namazı nasıl sevdirebiliriz?” sorusunu da yönelttik. “Onlarla beraber kılacak, alıştıracaksınız. Namaz kılmadan yatırmayacaksınız. Bu meselede yılmadan usanmadan vazgeçmeden gayret lâzım. Üzerine düşerek ve sevgiyle halledilmeyecek bir şey yok” diyerek cevapladı bizi. Bize tavsiyelerini sorduk Bedriye Anneye. Söyledikleri can alıcıydı: “Günün birinde hepimiz dünyadan gideceğiz. O güzel şaşaalı günleri yaşayan Üstad nasıl gitmişse biz de gideceğiz. Dikkat edin kendinize. Yarın oraya gittiğinizde iyi karşılanmak için vazifelerinizi dikkatli yapın. “Edebinizi takının. Leyleğin yumurtası bile ‘Ben edepsizlik yapmayacağım’ diye titriyormuş. “Hayatın zorluklarıyla karşılaşınca evvelâ Peygamberimize (asm) salâvatla müracaat edin. Sonra Üstadımıza müracaat edin. Risâleleri okuyun. Çekilmek değil, mahşerde nebîler bile Peygamberimizden (asm) medet isteyecekler. Biz niye istemeyelim? “Cahil milletiz. Kıssada var ya; adam ölünün ciğerini kesmiş de sonra korkmuş. ‘Bu defa da bana ciğerci diyecekler’ diye. Onun için kendinize iyi sahip çıkın… “Avamdan, cahilden çekinin. “Az az da olsa, devamlı kafanıza iman hakikatlerini yerleştirmeye çalışın… “Ünlü şairimiz Faruk Nafiz Çamlıbel’in şiirini mırıldanmaya başlıyor sonrasında: Derinden derine ırmaklar ağlar, Uzaktan uzağa çoban çeşmesi, Ey suyun sesinden anlayan bağlar, Ne söyler şu dağa çoban çeşmesi.”
TREN OLAYI... Bedriye ve Kadriye Anneler Bediüzzaman Hazretlerini defalarca ziyaret etmişler. İkisinin de çok etkilendikleri her hallerinden belli olarak tekrar tekrar anlattıkları bir hatıra vardı. Tren olayı… Bediüzzaman Hazretlerini Isparta’da ziyarete gittiklerinde Fitnat Hanımın evine uğrarlar ve oradan da Üstadı ziyarete geçerler. Çok kısa sürer görüşmeleri. O gece misafir kalmak üzere Fitnat Hanıma geri dönerler. Kapı çalınır. Üstad Hazretleri bir talebesini göndermiştir: “Misafirler hemen gitsinler, tren hazır!” demektedir. Oysa ki o saatte tren yoktur ki! Ama madem ki emredilmiştir, hemen toparlanıp kalkarlar. Hakikaten de tren hazırdır. Ankara’ya nasıl ulaştıklarını anlayamazlar bile. Onların ayrılmasından kısa zaman sonra Üstadın kaldığı mekâna baskın yapıldığını duyduklarında Bediüzzaman’ın merhametinden dolayı onlar zarar görmesin diye acele ettirdiğini anlarlar… Tren olayı, şükrünü hâlen yaptıkları Cenâb-ı Hakk’ın onlara hususî bir lütfudur.
04.04.2010 E-Posta: [email protected] |