22 Haziran 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Hüseyin EREN

“İhtar”ın hatırlattığı


A+ | A-

Risâle başları ve sonları mühim sırları ihtar eder mahiyette, işârî olarak değişik pencereler açıp gizliliği gösterir güzellikte. İnce ve derin bir bakışla bakıldığında alt zeminde nasıl bir esrar perdesi ile örtülü olduğu, nasıl bir manevi derinlik ve enginlik taşıdığı fark edilmektedir, fark edilebildiği kadarıyla tabi.

Dördüncü Şuâ’nın başındaki ihtar böylesi bir gizi gösterir güzellikte: “Risâle-i Nur, sair kitaplara muhalif olarak perdeli gidiyor; gittikçe inkişaf eder. Hem bu birinci mertebe, bana mahsus gayet ehemmiyetli bir muhakeme-i hissî, gayet ruhlu bir muâmele-i imânî ve gayet gizli bir mükâleme-i kalbî sûretinde mütenevvi ve derin dertlerime şifa olarak tebarüz etmiş. Bana tam tevafuk eden tam hissedebilir. Yoksa tam zevk edemez.”

Perdeli bir başlangıç onun gizi. İçine girdikçe gonca gül gibi açılıyor meseleler. “Okuyorum, anlamıyorum” diyenlere çarpıcı bir cevap. Kapı kendiliğinden ve ardına kadar açılmıyor başlangıçta, aralandıkça aralanıyor ve kendine çekiyor, nur bahçesine dâhil ediveriyor. Bu arada sabır edip beklemeyen bir şey bulamıyor, “Anlamıyorum”la kapıyı kapatıp gidiyor.

Bu Risâle için “Mütenevvi ve derin dertlerime şifa olarak tebarüz etmiş” demekle sadece Hastalar Risâlesi’nin değil, diğer kitapların da bir şifa iksiri taşıdığını ve evvela birinci hasta olarak müellifi tedavi ettiğini görüyoruz. Bu bir tevazu ve mübareklik gösterisi değil, hakikatin ta kendisi. Farkında olan için o kadar çok hastalıklarımız var ki—maddisinden çok belki manevisi. Uyutulmuş ve uyuşturulmuş olduğumuzdan fark edemiyoruz. Farkında olduğumuz ve şifaya ihtiyaç duyduğumuz kadarıyla da istifade ve istifaze ediyoruz.

Zihnin zirvelerinden kalbin derinliklerine geniş otobanlar açan Nur Risâlelerini, müellif, önce kendi mütenevvi ve derin hastalıklarını tedavi için yazmış. Bugün kıtalar ötesinde ve kalp kıtalarında okunması Kur’ân’dan mülhem eserlerin hakkaniyetini tasdik ediyor.

Bediüzzaman’ı tam olarak ancak ikinci bir Bediüzzaman anlayabilir ve o kadar da anlaşılır bir insandır Said Nursî. İnsaniyet ve beşer olarak onun tedavi izinden yürüyen onun gibi kendini tedavi edebilir. Yoksa tam zevk edemez, tam şifa bulamaz.

Kendi farkındalığı ile onunla manevi bağ kurabilen, onun hissettiklerini hissedebilen şifa ve zevk mertebelerinde yükselir. Kur’ân talebeliği ile son bulur onun peşi sıra yürümek ve o talebelik ki mertebelerin en yükseği olsa gerek.

Hüve Nüktesi’nde toprak unsuru ile başlar tevhidi anlatmaya ve âlem-i misâlin kapısında bırakır ve “Daha yazdırılmadı” der. “Birden kalbe ihtar edildi ki” ile başlayan çok yer vardır, bir de te’lif edilmeyen Risâleler. On Dördüncü Mektub neden bahseder meselâ, o mektub nasıl okunmalı? Te’lif edilmeyenlerin de bir şifresi var mı, yoksa müellif o şifreleri kendine mi saklamış?

Her keşfiyâtını yazmış mı ki Said Nursî; yazdıklarını anladık da sıra onlara mı geldi? Sadece kocaman bir soru işareti ile Risâle başları ve sonlarında remizler olduğu düşüncesindeyim, daha dikkat edilmesi ve daha başka bakışlarla bakılması için.

Tasavvuf dersi vermese de tasavvufu içine alan bir Kur’ânî yol Nur yolu; meyve de var, ekmek de var onda. Tasavvuf meyvesini içinde barındıran taze, besleyici şifa ekmeği Risâleler. Üstad’la rabıta kuran, bu mevzuları daha rahat anlar. Onula rabıta kurmak da gizlediği şifreleri bulmakla olsa gerek. Satır aralarında olduğu kadar dikkatle okumadığımız mevzu başlarında ve sonlarında gizli bu şifreler.

On Dördüncü Mektub’u müzakere edelim mi meselâ ve de nasıl?

22.06.2010

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (15.06.2010) - Mekân yolculuğu

  (09.06.2010) - Isparta’dan Gazze gönüllere

  (26.05.2010) - Okuma haritası

  (18.05.2010) - Eyyûbî bakış

  (05.05.2010) - Taksitle satılmak

  (20.04.2010) - Zihindeki zehir

  (13.04.2010) - Tüketim töreleriyle kutlama

  (06.04.2010) - Bağrına basacak bir eser bırakmak

  (30.03.2010) - Estetik mekânda zamanı estetize etmek

  (23.03.2010) - Ulu Cami’nin kubbeleri


Son Dakika Haberleri

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdullah ERAÇIKBAŞ

  Abdullah ŞAHİN

  Ahmet ARICAN

  Ahmet BATTAL

  Ahmet DURSUN

  Ahmet ÖZDEMİR

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Ali Rıza AYDIN

  Atike ÖZER

  Baki ÇİMİÇ

  Banu YAŞAR

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  Gökçe OK

  Gültekin AVCI

  H. Hüseyin KEMAL

  H.İbrahim CAN

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Hakan YILMAZ

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Mehmet YAŞAR

  Mehtap YILDIRIM

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Muzaffer KARAHİSAR

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Osman GÖKMEN

  Osman ZENGİN

  Raşit YÜCEL

  Recep TAŞCI

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  Ruhan ASYA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet BAYRİ

  Saadet TOPUZ

  Said HAFIZOĞLU

  Saliha FERŞADOĞLU

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Semra ULAŞ

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Umut YAVUZ

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin YAŞAR

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Ümit KIZILTEPE

  İbrahim KAYGUSUZ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.