Kalb krizi, trafik kazası ve ağır hastalıkları şimdilik atlatanlar, “Ölümün kenarından veya eşiğinden döndük!” derler.
Aslında bu hayatta “ölmek var, dönmek yok!” Zira, sağlıklı, hasta, genç, ihtiyar hepimiz her zaman ölümle burun burunayız! Hiçbir canlı, hiç kimse ölümün kenarından dönmez; dönemez! Zira, “Ecel birdir, tegayyür etmez” gerçeği, ölümün eşiğinden, kenarından dönmek imkânsız! Öyle ise, hayat ne istiyor, ölüm ne istiyor?
“Ölüm o kadar kat’î ve zâhirdir ki, bugünün gecesi ve bu güzün kışı gelmesi gibi ölüm başımıza gelecek. Bu hapishane nasıl ki mütemadiyen çıkanlar ve girenler için muvakkat bir misafirhanedir; öyle de bu zemin yüzü dahi acele hareket eden kafilelerin yollarında bir gecelik konmak ve göçmek için bir handır.” (Asa-yı Musa, s. 14.)
Şu ölüme bakar mısınız ne diyor? “Pek çok alâkadar ve adeta âşık olduğum dünya bana uğurlar olsun deyip, misafirhaneden gideceğimi ihtar ediyor. Kendisi de Allahaısmarladık deyip, o da gitmeye hazırlanıyor. Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan ‘Küllü nefsin zaikatül mevti/Her nefis ölümü tadıcıdır.’ (Âl-i İmrân Sûresi, 185.) âyetinin külliyetinde, Nev-i insanî bir nefistir; dirilmek üzere ölecek. Ve küre-i arz dahi bir nefistir; bâki bir surete girmek için o da ölecek. Dünya dahi bir nefistir; âhiret suretine girmek için o da ölecek” mânâsı, âyetin işaretinden kalbe açılıyordu.” (Lem’alar, s. 232.)
Ölümün psikolojisi şu: “Evet, her insanın, her zaman düşündüğü en ehemmiyetli endişesi, mezaristana giren kendi dostları ve akrabaları gibi o idamhaneye girmek keyfiyetidir. Birtek dostu için ruhunu feda eden o bîçare insanın, binler, belki milyonlar, milyarlar dostları ebedî bir müfarakat içinde idam olmalarını tevehhüm edip Cehennem azabından beter bir elem, o düşünmek ucundan göründüğü vakit, âhirete iman geldi, gözünü açtırdı ve perdeyi kaldırdı...” (Asay-ı Musa, s. 38.)
Genç, ihtiyar herkes şunu düşünmeli: “Ölüm, bu âlem-i fânîden âlem-i bâkîye gitmektir. Ölüm, ehl-i hidâyet ve ehl-i Kur’ân için, öteki âleme gitmiş eski dost ve ahbaplarına kavuşmaya vesîledir. Hem hakiki vatanlarına girmeye vâsıtadır. Hem zindan-ı dünyadan, bostân-ı cinâna bir dâvettir.” (Lem’alar, s. 211.)
Öyle ise, ehl-i gaflet ağlasın, ehl-i dalalet ağlasın, bize ne?