"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Eskici geldi hanııım!

13 Ekim 2013, Pazar
İğne ucunda hayatlar vardı eskiden. Tel tel, ilmek ilmek sabır dokur, güzellikler nakşederdi. İçinin güzelliği, estetik zevki evine sinen, yüzünde simge olan hanımlar...

İğne ucunda toplanırdı bir hayat, evin bereketine iğne ucuyla bereket katılırdı. İki ilmek arasında gündelik hayat akar, sıkıntı, gam, keder ruha işlemeden buhar olur uçardı. El işlerken, dil de işlerdi elbet. Fakat en güzel kıvamında sohbetlerle... Çocuklar pırıl pırıl aydınlık bir odanın baş köşesinde, çifte gözlük takan ninenin; elinde bir şişle, bitmeyen örgülerine, annenin ve komşu teyzelerin maharet yarışıyla san’at eseri haline gelen işlemelerine, dikişlerine aşina ve mutlu idiler.
Şimdi kadının elinden iğne alındı. O da dilini iğne gibi nereye saplayacağını şaşırmış.
Vuruyor tuşlara, asılıyor mouse’a, tesbih zikrinden öte elinden düşürmediği telefonlara... Eskici geldi hanııım diyen bir ses; bize eskilerin bu güzelliğini de bir getirse, pir getirse....
Sabah güneşi üstüne doğmayan, mütevekkil kanaatkâr hanımlardı onlar. Ben ‘Şunları şunları yaptım’ diye ele güne övünmezler, hazırladığı ikramı Allah ne verdiyse ‘Hep beraber buyurun beraber yiyelim’ der, evinin işine titizlenir, fakat gösteriş sevmezlerdi. Yolunuz düşüp de uğramak istediğinizde en baştan bilirdiniz çıkınında ne olduğunu.
Hem olmazsa ne gam; kaşla göz, iki hal hatır arasında hazırdı mütevazi sofralar.
Estetik, göze hitap belki onlardan bazılarının da önem verdiği ayrıntılardı. Ancak bir sininin ortasında Halil İbrahim Sofrasını kurup gönül almak, duâ almak, yeyip içene mukabil duâlar etmek, hepsinin ortak meziyeti, ortak derdiydi.
Çile insanıydı onlar, hazırcılık, üstünkörülük yoktu işlerinde ve ne de bitmeyen işlere karşı serzenişler...
Evler, mutfaklar, bahçeler onların bir ömür hayat sürdüğü ve onlarla hayat bulan mekânlardı.
Başka mekânlarda takılmak akıllarının ucundan geçmez, dışarıda, sağda solda eğlenmek ve eğleşmeyi sakil bulur, hanımlığın şiarına sığdıramazlardı.
Zamanları bereketli, dilleri duâlı, elleri maharetli hanımlardı onlar. Kapıları sofraları herkese açıktı. Bizler gibi sanaldan değil, sahiden paylaşırlardı ekmeklerini.
Ayakları yere sağlam basan, ne istediklerini çok iyi bilen, yuvalarının direği kadınlar...
Evlâtları ile ilgili yatırımları; nasihat, duâ ve örnek olmaktan ibaretti. En çetin işleri yaptıkları halde; çocuklarının hizmetçisi olmayan, fedakârlık ve cefaları onlar tarafından takdir edilen, hürmet gören kadınlar... Bir sözüyle evlâdını yüreklendiren, bir bakışla terbiye eden, asırlık geleneklerin kendi hayatlarıyla temsilcisi hanımlar...
Çocuklarına asla bir proje gözüyle bakmayan, kabiliyetlerini eksikliklerini iyi bilen ve daha önemlisi her konuda olduğu gibi bu konuda da rıza ehli kadınlardı. Varsın âlim olmasındı, mektep medrese görmesindi, zengin de olmasındı niye üzülsün? Yeter ki insan evlâdı densindi yavrusuna, yüzünü kara çıkarmasın, çoluk çocuğa karışıp ocak sürsün, büyüğünü küçüğünü bilsindi.
Allah’tan korksun, haramı bilsin, helâlin dışına çıkmasındı.
Evlât için bir yatırım yapmak onlar da isterdi elbette. Fakat en akıllı yatırım iman-ibadet ehli olup hem kendisini hem de ebeveynini iki cihanda aziz etsindi...
Eski cemiyetin bu değerli hanımlarına geleceği gören bir sinema tutulsa;
Bugünün çok bilmiş, kendi ayakları üstünde duran (!), herşeyin iyisini isteyen, her kazancı kendine statü sayan, başarıyı kutsayan, başarısızlığı dünyanın sonu gören, bu sebeple de; yuva, kreş, özel öğretmen, okul, dersane zikzaklarında evlâdını da, kendini de tüketen ve ne hazindir ki hırslarının ve gayretlerinin çoğu ters tepen; çocukları üzerinde sıfır otoriteli validelerin hallerine gülseler mi, ağlasalar mı bilemezlerdi...
Eskiler evlerini işte böyle mamur ederler, hane-i saadet derler bu yoldaki fıtrî meyelânın sevap hanesine yazılacağını ümit ve böylelikle ahiret saraylarını imar etmeyi murad ederlerdi...
 
Risale-i Nur’dan tesbitler:
1- “Ben bu seksen sene ömrümde seksen bin zatlardan ders aldığım halde kasem ediyorum ki: En esaslı ve sarsılmaz ve her vakit bana dersini tazeler gibi merhum vâlidemden aldığım telkinat ve mânevî derslerdir ki; o dersler fıtratımda, âdetâ maddî vücudumda çekirdekler hükmünde yerleşmiş. Sair derslerimin o çekirdekler üzerine bina edildiğini, aynen görüyorum. Demek bir yaşındaki fıtratıma ve ruhuma, merhum vâlidemin ders ve telkinatını şimdi bu seksen yaşımdaki gördüğüm büyük hakikatler içinde birer çekirdek-i esasiye müşahede ediyorum.”
2- “Evet, bu hakikî ihlâs ile hakikî bir fedakârlık taşıyan vâlidelik şefkati sû-i istimal edilip, mâsum çocuğunun elmas hazinesi hükmünde olan Âhiretini düşünmeyerek, muvakkat, fâni şişeler hükmünde olan dünyaya, o çocuğun mâsum yüzünü çevirmek ve bu şekilde ona şefkat göstermek, o şefkati sû-i istimâl etmektir.”
3- “Sizin hanenizdeki mâsum evlâtlarınızla mâsûmâne sohbet, yüzer sinemadan daha ziyade zevklidir.”
4- “Kadınların saadet-i uhreviyesi gibi saadet-i dünyeviyeleri de ve fıtratlarındaki ulvî seciyeleri de, bozulmaktan kurtulmanın çare-i yegânesi, daire-i İslâmiyedeki terbiye-i diniyeden başka yoktur.”
 
 
ZEYNEP ÇAKIR
Okunma Sayısı: 1024
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı