Devlet yöneticilerinin üzerinde durması gereken en önemli husus, devlet imkanlarını kullandırarak vatandaşı bağımlı hale getirmek değil, ona imkan sunmak suretiyle kendi becerilerini kazandırmayı öğretmektir.
Hz. Peygamber (a.s.)’in şu sözü insanlar için prensip haline getirşlmelidir: “Veren el alan elden hayırlıdır. Yardım etmeye, geçimini üstlendiğin kimselerden başla! Sadakanın hayırlısı, ihtiyaç fazlası maldan verilendir. Kim insanlardan bir şey istemezse, Allah onu kimseye muhtaç etmez. Kim de tokgözlü olursa, Allah onu zengin kılar.”[1]
Çalışan, kazanan ve malını Allah rızası için dağıtanlar, çalışmayıp dilenen şahıslardan üstündür.
İnsanlardan bir şey istemeyip sadece Allah’dan yardım bekleyen kulunu, Cenâb-ı Hak kimseye muhtaç etmez. Ona iffet ve kanaat duygusu verir. Böylece onu mânen doyurur. Ona elindeki imkânla yetinmeyi öğretir. Bu asil ve değerli duygu, insanı hiçbir zaman küçültmez.
Tokgözlü olanları Cenâb-ı Hak kimseye muhtaç etmez. Zira nefis öyle bir şeydir ki, yuları çekilirse başeğer, itaat eder. Dizginleri serbest bırakılırsa, sahibini peşinden sürükler; tehlikeli bataklıklara dalmaktan, korkunç uçurumlara atılmaktan geri durmaz. İnsan şahsiyetini istemekle kazanmaz bilakis onurunu kaybeder. Halbuki, sadaka kültürü ile hayatını idame ettirmek anlayışı islami anlayış değildir. Müslüman imkanlarını almaya değil vermeye kullanır. Burada Konfüçyüs’ün sözünü hatırlamak mümkün değildir. Şöyle der: “Bir kişiye iyilik yapmak istiyorsan ona balık verme, balık tutmayı öğret.”
Yoksul bir gence gerçekten yardım etmenin yolu, ona balık tutup vermek değil, balık tutmayı öğretmektir. Balık tutup vererek bir öğün, balık tutmasını öğreterek bir ömür karnını doyurabilirsiniz. Günümüzde maalesef yöneticiler halka balı tutmayı öğretme yerine balık vermeyi kendilerine tercih etmişlerdir. Bunu sebebi ise, toplumu sadaka kültürüne alıştırmak ve siyasi emellerine hizmet ettirmektir.
Dipnot:
[1]Buhârî, Zekât 18, Nefekât 2