“Sakın, sakın! Dünya cereyanları, hususan siyaset cereyanları ve bilhâssa harice bakan cereyanlar sizi tefrikaya atmasın. Karşınızda ittihad etmiş dalalet fırkalarına karşı perişan etmesin!”1
Tefrika, ayrılık, bölünmek bizim hastalığımız olmuş. Hâlbuki ittihad ve ittifak bizim hakkımız iken ehl-i dalalete, iftirak ve tefrika onların hakkı iken, bize geçmiş maalesef.
Mektubun devamında; “Allah için sevmek, Allah için buğz etmek düstur-u Rahmanî yerine, el’iyazü billah düstur-u şeytanî hükmedip, melek gibi bir hakikat kardeşine adavet ve el-hannas gibi bir siyaset arkadaşına muhabbet ve taraftarlık ile zulmüne rıza gösterip, cinayetine manen şerik eylemesin” ikazı sanki hiç bize söylenmemiş gibi, siyaset ve taragirlik uğruna kendi kardeşimizi düşman, fikirdaşımızı (el hannas bile olsa) kardeş ilân edebiliyoruz.
Oysa herkesin bir bilgisi, bir görgüsü var; yanlış-doğru, bazı saiklerle bir cereyana taraf olabiliyor. O insana neden böyle düşünüyorsun demek, en hafif ifadeyle, düşünceye pranga vurmak demektir.
Üstad Hazretleri bunu yakînen müşahede etmiş ve bu sebeple “euzubillahimineşeytani ve siyasseh” demiştir.
DIŞ POLİTİKADA DA İFTİRAK
İç politikada zaten mahalleler bölünmüş; dinci milliyetçi, gominist. Alevi, sünnî, Kürt, Türk, ..öcü!
Peki, ya dış politikada?
Bölünmeye alışığız ya; Amerikancı, Rusyacı, İngilizci, Almancı olmuşuz.
İkinci Dünya Harbinde, haritayı büyütemeyenler (bkz Kastamonu Lahikası s.53 ve Şualar 4. Mesele) Alman ve İngiliz ekolü siyasetinden dolayı taraf olmuşlar. O muhabbet ve tarafdarlık saikiyle “Ve bazen bu harb boğuşmalarını merak ile takib eden, bir tarafa kalben tarafdar olur. Onun zulümlerini hoş görür, zulmüne şerik olur.”2
Peki, ya gözümüz önünde cereyan eden hadiselere bigâne mi kalalım?
Ölçüler elimizde olursa neye ne kadar, nasıl bakacağımıza da projektör olur.
Malûm; 2. Dünya Harbi’nden sonra dünya iki kutuplu soğuk savaş dönemine girdi. Demokrasi paydasında buluşanlar Batı blokuna, Demir Perde Ülkeleri Doğu blokuna (Varşova Paktı) bağlı kaldılar.
1990’da komünizmin yıkılmasıyla SSCB dağıldı, oradan birçok Cumhuriyet doğdu, Varşova Paktı da dağıldı. Rusya’nın Batı’sında kalan hemen bütün devletler NATO’ya bağlandı, bir tek Ukrayna hariç.
AB ve Batı’ya bağlanan devletlerin millî gelirleri arttı, demokrasileri de gelişti. Bunlardan en düşüğü Macaristan’ın milli geliri 18.000 euro. Yani aylık 1500 euro.
İşte bunu gören Ukrayna, BATI’ya göz kırpmaya başladı. Arka planda neler yatıyor, ne gibi stratejik hadiseler var tam bilinmiyor. Kimisi, BATI’da olan gizli komünistler Ukrayna’yı ayartıyor, kimisi Yahudi Zelenski’yi manipüle ediyor deseler de doğrusu meçhul. Her ne olursa olsun, yukarıdaki derslere binaen bize düşen zulme taraf olmamaktır. 12 Milyon sivilin göç ettiği, yuvaların dağıldığı, kış günü soğukta evsiz kalan mazlumları düşünmektir. Putinci ya da Zelenskici olmak değildir. İster Putin’i Kadirov desteklesin ister Yahudiler Zelenski’yi...
Aslolan bir memleketi işgal edip masumları perişan edenlere hiç olmazsa kalben buğz etmektir. Olmak gerekiyorsa mazlumlara taraf olunur, zalime değil. Velev, Ukrayna Rusya’yı işgal ede, sivilleri öldüre!..
Dipnotlar:
1.Kastamonu Lahikası.
2. Asa-yı Mus