Kader ve cüz-i ihtiyârî, İslâmiyet’in ve imanın nihayet hududunu gösteren, hâlî ve vicdanî bir imanın cüzlerindendir.
Yoksa ilmî ve nazarî değillerdir. Yani, mü’min, her şeyi, hatta fiilini, nefsini Cenab-ı Hakka vere vere, tâ nihayette teklif ve mes’uliyetten kurtulmamak için cüz-i ihtiyârî önüne çıkıyor; ona “Mes’ul ve mükellefsin” der. Sonra, ondan sudûr eden iyilikler ve kemâlât ile mağrur olmamak için kader karşısına geliyor; der: “Haddini bil, yapan sen değilsin.”
Evet, kader, cüz-i ihtiyârî, iman ve İslâmiyet’in nihayet merâtibinde; kader, nefsi gururdan ve cüz-i ihtiyârî, adem-i mes’uliyetten kurtarmak içindir ki, mesâil-i imaniyeye girmişler. Yoksa, mütemerrid nüfûs-u emmârenin işledikleri seyyiatının mes’uliyetinden kendilerini kurtarmak için kadere yapışmak ve onlara in’am olunan mehasinle iftihar etmek, gururlanmak, cüz-i ihtiyârîye istinad etmek, bütün bütün sırr-ı kadere ve hikmet-i cüz-i ihtiyâriyeye zıt bir harekete sebebiyet veren ilmî meseleler değildir.
Evet, manen terakkî etmeyen avâm içinde, kaderin cây-ı istimali var; fakat o da maziyat ve mesâibdedir ki, ye’sin ve hüznün ilâcıdır. Yoksa, maasi ve istikbaliyatta değildir ki, sefahete ve atalete sebep olsun. Demek, kader meselesi teklif ve mesuliyetten kurtarmak için değil, belki fahir ve gururdan kurtarmak içindir ki imana girmiş. Cüz-i ihtiyârî, seyyiata merci olmak içindir ki akideye dahil olmuş; yoksa mehasine masdar olarak tefer’un etmek için değildir.
Evet, Kur’ân’ın dediği gibi, insan, seyyiatından tamamen mes’uldür. Çünkü seyyiatı isteyen odur. Seyyiat, tahribat nev’inden olduğu için insan bir seyyie ile çok tahribat yapabilir. Müthiş bir cezaya kesb-i istihkak eder. Bir kibrit ile bir evi yakmak gibi...
Sözler, Yirmi Altıncı Söz, s. 524
LÛGATÇE:
adem-i mes’uliyet: sorumsuzluk,
mes’uliyetsizlik.
cây-ı istimal: kullanım alanı.
cüz: kısım, bölüm, parça.
cüz-i ihtiyârî: arzu serbestliği; dilediği gibi hareket edebilme kabiliyeti; irade.
hâlî: halle, davranışla ilgili.
hikmet-i cüz-i ihtiyâriye: cüz-i ihtiyârînin veriliş hikmeti.
in’am olunmak: nimetlendirilmek.
maasi: günahlar, isyanlar.
mehasin: güzellikler, hüsünler, iyilikler.
merâtib: mertebeler.
mesâib: musibetler.
mesâil-i imaniye: imanî meseleler.
mükellef: yükümlü.
mütemerrid: inatçı.
nazarî: teorik.
nüfûs-u emmâre: kötülüğü emreden nefisler.
sefahet: dinen yasak olan zevk ve eğlencelere düşkünlük.
seyyiat: fenalıklar, kötülükler.
sudûr etmek: çıkmak.
tefer’un: firavunlaşma.
teklif: yükümlü kılınma, mükellef tutulma.
ye’s: ümitsizlik, karamsarlık.