28 Şubat Dönemi diye adlandırılan dönem Türk Demokrasi Tarihinde, sıkıntılı, hukuksuzluk ve bir keşmekeş dönemidir. Bu dönem üzerine son senelerde bazı güzel yayınlar yapılmaya başlandı. Bu yayını yapan medya mensuplarını kutluyorum.
1- Giriş Ben bu dönem öncesinde ve içinde Harran Üniversitesinin Rektörü idim. Bu dönem içinde yapılan hukuka aykırı işlem ve uygulamaları, bir Anayasa Hukuku profesörü olarak, ibretle ve üzüntü ile takip etmişimdir.
2- Genel özellikleri28 Şubat döneminin özellikleri kanaatimce şöyle özetlenebilir. 1- Bu dönem, Anayasa ve kanunlara aykırı birçok kararın alındığı ve uygulandığı bir dönemdir. 2- Hukuka aykırı uygulamanın muhatabı Refah-Doğru Yol Partisi Koalisyonudur. Ayrıca, memleketimizdeki dindar-muhafazakâr kişiler ve bilhassa bürokratlardır. Hukuka aykırı uygulamalar, TSK’nın bazı mensupları tarafından gerçekleştirilmiştir. Başta Genel Kurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı olmak üzere General Özkasnak vb. kimselerdir. 3- Bu dönemde Subaylar Yüksek Yargı mensuplarına brifing ismi altında emir ve talimatlar vermişlerdir. vb.
3- Erbakan’ın istifası-Çiller Başbakan olamıyor.Bakanlar Kurulunun bünyesindeki şu olay dikkat çekicidir: Tansu Çiller ile Necmeddin Erbakan nöbetleşe başbakan olmak üzere anlaşıp bir koalisyon kurdular. Erbakan 6 ay sonra Başbakanlık sırası Çiller’e geldiğini söyleyerek Cumhurbaşkanına istifasını verdi. Cumhurbaşkanı Demirel, Çiller’i Başbakan tayin etmedi; Mesut Yılmaz’ı Başbakan olarak tayin etti. Yoğun bir kulis neticesi, Yılmaz güvenoyu aldı, Erbakan ve Çiller açıkta kaldılar.
4- MGK’nın tutumu:Bu dönemde yapılan bir MGK toplantısında, komutanların bir kısmı bilhassa Deniz K.K. Güven Erkaya, Başbakana ağır tenkitler yaptı. Hükümetin gerici uygulama yaptığını söyledi. Neticede Bakanlar Kuruluna 10 maddelik muhtıra verdiler.
5- 10 maddelik muhtıra verildi.
Verilen 10 maddelik Muhtıra mahiyetindeki kararın 1 maddesi hariç, diğerleri, Hükümetin, onların tâbiri ile, irticaî uygulamalarından vazgeçmesini istemekteydi.
6- Yapılanlar28 Şubat döneminde yapılan ve hukuka aykırı bazı icraatlar şunlardır:
1- Muhtıra verdiler: Biraz önce bahsettik.
2- Bazı subayların ordu ile alâkasını kestiler. Bu subaylar haklarını arayamadılar, çünkü Yüksek Askerî Şûrâ kararlarına karşı dâvâ açılmasını A.’nın 125. md.’si engelliyordu. 12 Eylül 2010 Referandumu ile bu engel kaldırılmıştır.
3- Kombasan’ı batırdılar: Başta Kombasan şirketi olmak üzere, memleketimizde ticaretle iştigal eden bazı şirketler “Yeşil Sermaye” yaftası ile itham edildi, ihalelere sokulmadılar.
4- Batı Çalışma Grubu kuruldu. Batı Çalışma Gurubu adıyla Başbakanlıkta bir Komisyon teşkil edildi. Bu Komisyonun faaliyeti, muhafazakâr bürokratları takip etmek, haklarında soruşturma yaptırtmak ve hatta görevden uzaklaştırmak idi. Bu grup son senelere kadar faaliyet gösterdi.
5- Karısı kapalı bürokratlar: Meselâ hanımı kapalı bürokratları görevden uzaklaştırmak için yoğun bir uygulama başlatıldı. Ve bazı idarecileri görevden atmak için her türlü çareye başvuruldu.
6- Balans ayarı: Kamuoyunda “Balans Ayarı” denilen ve sivil iktidara mini bir ültimatom mahiyetindeki olay da önemlidir. Ankara’nın Sincan ilçesinde, tank birlikleri, ilçenin çarşı ve sokaklarından geçmiş, halka ve sivil iktidara gözdağı vermiştir.
7- Genel Kurmay Başkanları: 28 Şubat döneminde, dediğim gibi siviller askerler tarafından ezilmiştir. Bu dönemdeki Genel Kurmay Başkanları olarak şu Orgeneraller sayılabilir: İsmal Hakkı Karadayı; Hüseyin Kıvrıkoğlu; Yaşar Büyükanıt.
8- Beni Rektörlük görevinden aldılar: Yüksek seviyeli bir kamu görevlisi de ben idim. Ve o zamanlar Üniversite Rektörü idim. Beni de Anayasaya ve mevzuata tamamen aykırı olarak görevden aldılar.
9- Rektörlükten alınmam-tipik bir hukuksuzluk örneği
Rektörlükten alınmam, tam mânâsıyla bir hukuk faciasıdır ve memleketimizde, hususen YÖK’ün uygulamasında bir kara lekedir.
Bu söylediklerimi delillendirmek için kısaca şu başlıkları verebilirim:
1- Hakkımda 30 itham-sadece 3’ü ciddî görüldü. Disiplin Cezası olarak Rektörlük görevimden aldılar.
Hakkımda çeşitli kesimler tarafından şikâyetler yapıldı. Bilhassa Cumhuriyet Gazetesi aleyhimde çok yayın yaptı. Neticede 30 itham sebebiyle YÖK hakkımda soruşturma başlattı. Soruşturmacı olarak emekli General Ömer Şarlak ve Danıştay’dan emekli Çubukçu tayin edildiler. Urfa’ya geldiler (Şarlak, daha sonra Başbakanlık tarafından başlatılan Yolsuzluklar hakkındaki Soruşturma Raporunda, rüşvet aldığı ve Mersin ilindeki bir Apartman dairesinin ona verildiği şeklinde ismi geçen zattır.) İfademi aldılar, sonra Ankara’ya döndüler. Ve 30 ithamdan sadece 3’ünü ciddî gördüler. Bu üç sebep ise: 1- Bir ineğin ölümüne sebep olmam. 2- Bazı öğretim üyelerinin Harran’dan ayrılıp başka üniversitelere gitmesine sebep olmam, 3- Öğretim üyelerini rahatsız etmem. Danıştay Savcısı, duruşmada “Bütün bunlar gülünç, bu sebeplerle bir Rektör görevden alınmaz, alınmamalıdır” demişti.
2- İfademi almadılar: YÖK beni Ankara’ya ifademi almak ve müdafaamı dinlemek için dâvet etti. YÖK’e gittim, saatlerce bekledim. Ama ne ifademi aldılar ve ne de müdafaa yapabildim. Yine de disiplin Cezası olarak beni Rektörlük görevinden aldıklarını aynı günün akşamı geç saatlerde öğrendim. Böylece Anayasanın 129/2. md.sini çiğnediler. Bu md. şöyledir: ”Memurlar ve diğer kamu görevlileri ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve bunların üst kuruluşları mensupları savunma hakkı tanınmadıkça disiplin cezası verilemez”. Anayasa böyle diyor, ama savunmamı almadan bana disiplin cezası verdiler! Abdestsiz namaz kılmak gibi bir şey.
3- Görevden alınan Rektörü tekrar görevden aldılar.
Ben o akşam üzgün şekilde uyuyamadım, ertesi gün, Şanlıurfa’ya döndüm. Rektörlük görevinden alınmam bazı gazetelerde yer almıştı (15 Kasım 1996). Sonra duydum ki, YÖK, beni, artık rektörlük görevinde olmayan beni, 2. ve hatta 3. defa da görevden alma kararı vermiş. İster inanın, ister inanmayın!
4- Urfa’ya özel Kurye gönderdiler, kararı derhal tebliğ ettiler.
O gün daha makamıma geçmeden, YÖK’den özel bir Kuryenin geldiğini söylediler. Kurye geldi ve yıldırım hızıyla bana görevden alınmam disiplin cezasını tebliğ etti. Kurye, bütün gece otobüsle yolculuk yapmış, tebliğatı yaptı ve gerisin geri Ankara’ya döndü!
5- Danıştayda iptal dâvâsı açtım.
Ben de Urfa’dan ayrıldım, İstanbul’a geldim. Bir Avukata vekâlet verdim. Çünkü çok yorgun ve üzgündüm. Avukat Danıştay’da bu disiplin Kararına karşı iptal dâvâsı açtı. Ne var ki, bir müddet sonra bana telefon etti ve “Hocam bu konuyu siz benden iyi biliyorsunuz. Beni affedin, bundan sonra davayı siz yürütün ve duruşmaya da siz girin lütfen” dedi. Öyle yaptım, duruşmaya ben girdim. Bu dâvânın bütün maddî ve mânevî eziyetini ben çektim.
6- Kararı iptal ettirdim, Temyiz ve Karar düzeltmeyi de kazandım.
Duruşmada dâvâyı anlattım. Ve ittifakla iptal kararı verildi. YÖK’ün Avukatının bilgisiz olduğunu söyledim. Avukat hanım bana kızdı, ama Danıştay 8. Daire başkanı da onu bir güzel bilgisizlikle itham etti ve yerine oturmasını söylediydi.
YÖK kararı temyiz etti, Danıştay Genel Kurulu benim lehime karar verdi. YÖK Karar düzeltme yoluna gitti, ama karar yine lehime çıktı.
7- İptal kararında yazılı olmasına rağmen mâlî haklarımı vermediler ve kararı uygulamadılar. A.md. 138-çiğnendi!
İptal kararını aldım ama, 28 Şubat döneminin bir özelliği “hukuksuzluk” olduğu için, YÖK bu kararı uygulamadı. İdarî Yargı prensipleri gereğince, iptal kararı, kararın alınmasından önceki durumu geri getirir. Bu prensipe Latince “in integrum restitutio” denir. Ama beni tekrar rektörlük görevine başlatmadılar, göz göre göre Anayasayı çiğnediler!
8- Bu menfi uygulama YÖK açısından bir kara lekedir.
YÖK bu kararı uygulayarak, rektörlük görevimi başlatması gerekirdi. Kaç defa dilekçe verdim, ama YÖK kesin bir Mahkeme kararını uygulamadı. Yani Anayasanın 138/son.md.sini çiğnedi. Bu menfî tutum YÖK’ün sahifesinde hâlâ bir kara lekedir. Bu md. şöyle diyor: ”Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir sûrette değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.”
10- Demirel ile görüştüm.
Hakkımdaki haksız ithamlar, soruşturmalar ve Danıştay’ın lehime verdiği İptal kararını ve bunu uygulamayan YÖK’ün hukuka aykırı tutumunu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e beş defa dilekçe ile bildirdim.
11- YÖK’e mesajlar:
İşte 28 Şubat döneminin özellikleri. İşte bir Rektörün, açıkça Anayasaya aykırı olarak, sorgusuz-sualsiz görevden alınması (A.md. 129/2) ve bir Mahkeme Kararının, yani lehime verilmiş bir iptal kararının uygulanmayışının kısa ve fakat hazin hikâyesi! Kısacası:
1- YÖK bu hukuksuzluğu gidermelidir. 2- Tekrar göreve başlamam gerekir (Burada belirteyim ki, göreve sembolik olarak başlar, birkaç gün sonra istifa ederim. Çünkü bu şerefli görevi 4 sene şerefimle yaptım. Şimdi genç prof.’ların önünü açmam, onlara da fırsat vermem gerekir.). 3- Mâlî haklarımın hesabı yapılıp verilmelidir. Çünkü lehime olan iptal kararında bu husus açıkça yazılmaktadır.
Sonuç:
28 Şubat dönemi diye adlandırılan dönem, böylesine hukuka aykırı, insan haklarına aykırı yüzlerce ve binlerce kararın alındığı ve uygulandığı bir dönemdir. Bu dönemi ve içinde uygulananları, bugün artık akl-ı selîm sahibi hiç bir vatandaş kabul etmiyor, müdafaa edemiyor.
Ama ne yazık ki, 28 Şubat döneminin aktörleri ve baş mimarları, ”Hukuk Devleti” ortamında, bazı dokunulmazlıklar zırhı içinde aramızda yaşamaya hâlâ devam ediyorlar.
Gelecek nesiller 28 Şubat dönemini asla hayırla yâd etmeyecek, hatta bir türlü anlamayacaktır.
Ülkemiz bir daha 28 Şubat dönemi yaşamamalıdır!
Prof. Dr. Servet Armağan