DÜNDEN DEVAM...
III- HUKUK FAKÜLTESİ MEZUNU OLMAYANLAR HÂKİM OLMAMALIDIRLAR
Bu konuyu ayrı bir başlık altında belirtiyorum, çünkü yaklaşık 30 yıldan beri hukuk fakültesi mezunu olmayan kimselere hâkimlik yetkisi verildi. Hakimlerin sayı bakımından yetersiz olması, bilhassa Güneydoğuya gitmemeleri, v.b. gerekçeler ileri sürüldüyse de bunlar mâkul gerekçe değildir. İşletme Fakültesi, İktisat Fakültesi ve Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunlarına hakim olma hakkı asla verilmemelidir.
Bendeniz, kaliteli öğretim üyelerinin yanında hukuk öğrendim ve seviyeli öğrettiğime de inanıyorum. Bize öğretilenler ve bizim öğrettiklerimiz şudur: Yargı fonksiyonu hukuk fakültesi mezunları tarafından ifa edilmeli ve hukuk nosyonunu kavramış, hukuk esprisini, hukuk felsefesini, hukuk sosyolojisini iyice öğrenmiş kimselerin elinde gerçekleştirilmelidir. Bu konu şimdilik unutulmuş gibidir, ama ben ısrar ediyorum: Memleketimizde yargı reformu yapılacaksa bu noktanın mutlaka gerçekleştirilmesi gerekir.
İkincisi; hukuk fakülteleri ıslâh olduğu takdirde yukarıda bir kısmını belirttiğimiz ve yargı reformuna esas teşkil eden hastalıkların da önemli bir kısmı ortadan kalkacaktır. Meselâ muhakemelerin seri yapılması, mahkemelerin düzenlenmesi ve adaletin kısa sürede tecellisi gibi konular, hukuk felsefesini ve hukuk sosyolojini iyice kavramış, yetenekli hukuk fakültesi mezunu hakimler elinde, her halde vatandaşa huzur veren bir istikamette gelişecektir.
IV- BAZI MÜŞAHADELER
Şimdi yukarıdan belirttiğimiz konulara bazı müşahadelerle devam etmek ve iddialarımızı desteklemek istiyoruz.
1- Gereksiz yere bilirkişiye havale:
Kanaatimce reform gerektiren bir konu hakimlerin gereksiz yere bilirkişiye havale konusudur. Bu konu çeşitli kitaplarda ve sempozyumlarda dile getirildi. Hakimler ancak kendi bilgi ve tecrübelerinin yetişmediği veya kâfi gelmediği konularda bilirkişiye havale etmelidirler. Meselâ slogan atmak, broşür dağıtmak veya gazetelerde bir kimsenin kişilik haklarına sövmek, hakaret etmek gibi fiiller için bilirkişiye gitmeye gerek yoktur. Hakim bu gibi konularda karar verebilmelidir ve verebilir. Bilirkişiye ancak sahte para, ses bantlarının dinlenmesi gibi çok teknik konularda gidilmelidir.
2- Muhakemeyi gereksiz yere uzatma ve karar vermekten korkma:
Kanaatimce “Yargı Reformu”nu gerektiren bir konu da muhakemeleri gereksiz yere uzatmalar ve karar vermekten korkmalardır. Yani en hazırlıklı bir konuda bile hakimler “nüfus kaydının tesbiti” veya “şahitlerin dinlenmesi” gibi sebeplerle muhakemeleri ileriye atmaktadırlar. Hatta celse günü, celsede bulunan avukat, vekâleti son gün aldığı için dosyayı inceleyemediğini ileri sürerek muhakemeyi uzatmaktadır ki hakimler buna karşı tedbir almalıdırlar.
3- Alt dereceli mahkemede verilen her karar Yargıtay’a gitmektedir:
Kanaatimce memleketimizde Yargıtay, alt derece mahkemesi gibi mahkeme fonksiyonu görmektedir. Verilen her karar Yargıtay’a gitmektedir. Daha doğrusu alt derecedeki mahkemelerin verdiği her karar Yargıtay’a, her idarî karar da Danıştay’a gitmektedir ki bu, önlenmesi gereken müzmin bir haldir. Çaresi zannediyorum çok zordur, ama mutlaka bulunmalıdır.
Halen bu dururmu düzeltmek için, “İstinaf Mahkemeleri” kurulması yoluna gidilmektedir ki uygun bir tedbirdir. Osmanlı devletinin son zamanlarında kurulmuş ve işlemiş bulunan İstinaf Mehkemeleri, uzun zaman yargı fonksiyonu ifa etmiştir. Daha sonra ise, kaldırılmıştır
4- Avukatlar da adaletin gecikmesine sebep oluyorlar:
Maalesef tatbikatta avukatlar ya ücret-i vekâletin peşinde veya karşı tarafı ıztıraba sevk etmek için muhakemeyi uzatmakta ve adaletin geç tecellî etmesine sebep olmaktadırlar.
Meselâ kocasından boşanmamak isteyen bir kadının avukatı, kocaya eziyet çektirmek ve canından bezdirmek için devamlı olarak muhakemeyi uzatmakta ve bu arada kocasından geçim nafakasını almaya devam etmektedir. Aynı duruma tahliye dâvâsında da rastlanmaktadır. Münevver avukatlarımızın bu tutumu maalesef adaletin gerçekleşmesine engel olmakta ve haklı olarak adalet reformu taleplerine konu olmaktadır.
Bu bölümü Fransa’dan bir misal vererek kapatmak istiyorum:
Code Napolyon, yani Fransız Medeni Kanunu çeşitli değişiklikler geçirmekle birlikte 200 yıldan beri yürürlükte olan bir kanundur. Bu müddet içerisinde yetenekli hakimler bu kanunu çok iyi uyguladıkları için Fransa’da mükemmel bir “medenî hukuk” ve “borçlar hukuku” uygulaması görülüyor. Aynı şekilde Almanya Medenî Kanunu da yaklaşık 100 yıldır yürürlükte ve bu 100 yıl içinde mükemmel bir uygulama kendisini gösteriyor. Keza İsviçre Medenî Hukuku da yine aynı durumdadır.
Yani kanunların eski olması veya çok eski hükümler ihtiva etmesi adaletin gerçekleşmesine engel değildir. Yetenekli, maharetli, hukuk nosyonu kuvvetli hakimler adaleti gerçekleştirmede birinci derecede rol oynamaktadırlar.
V- NETİCE
Kanaatimce, yukarıdaki kısa açıklamalarımızdan sonra, şu neticelere ulaşmak mümkündür:
1. Mükerrer kanunlar ayıklanmalıdır.
2. Kanunlardaki hüküm çatışmaları giderilmelidir.
Bazen öyle bir konu oluyor ki, değişik kanunlarda değişik merciler yetkili kılınmış bulunuyor. Bilhassa gümrük mevzuatı, kaçakçılık mevzuatı ve belediyeler konusundaki mevzuatlar bu konuda tipik örnekler teşkil etmektedirler. Bazı konularda hangi mahkemelerin yetkili olduğunu tesbit bile içinden çıkılmaz bir durum husûle getirmektedir.
Kanaatimce kanunlar ayıklanmalı, lüzumsuz tekrar çıkarılmalı ve aynı konuyu düzenleyen kanunlar da birleştirilmelidir.
3. Hukuk fakültelerine büyük önem verilmeli ve çok seviyeli hukukçular yetiştirilmesi sağlanmalıdır.
Son olarak şu cümleyi belirtmek isterim: “En kötü bir kanun bile iyi bir hakimin elinde iyi netice verir. En iyi bir kanun ise kötü bir hakimin elinde kötü netice verir.”
Memleketimizde adaletin gerçekleşmesi için iyi dileklerimi belirtiyor, bu konuda çalışanlara başarılar diliyorum.
VI- SON GELİŞMELER
1- İkinci paket hazır yargıdan görüş bekleniyor
Yüksek yargı reformunu hayata geçiren Adalet Bakanlığı, şimdi adliyelerdeki dosya sayısını azaltmaya çalışıyor. Kanun taslağını tamamlayan Bakanlık, yargı organları, barolar ve hukuk fakültelerinden görüş istedi. Öğrenci disiplin işlemlerinden vakıf mallarına, asker kaçağı cezalarından toplu taşımaya kadar pek çok konuyu kapsayan düzenleme, yüz binlerce dâvânın mahkemelere gitmeden çözülmesini sağlayacak.
Adalet Bakanlığı, yargının hızlandırılmasını öngören ve kamuoyunda ikinci reform paketi olarak bilinen kanun taslağını tamamladı. Düzenleme, yargı organları, barolar ve hukuk fakültelerine gönderildi. Gelecek görüşler ışığında taslağa son şekli verilerek Başbakanlık’ a sevk edilecek. Pakette, yargıdaki dosya sayısını azaltacak önemli değişiklikler yer alıyor. Bakaya ve yoklama kaçağı suçlarına idarî para cezası getiriliyor. Bu tür dâvâlar mahkemelerin görev alanı dışına çıkarılıyor. Böylece 100 bini aşkın dosyanın adliyelere gelişi önlenmiş olacak. Bazı dâvâların itiraz incelemesi de Danıştay yerine bölge idare mahkemelerine bırakılacak. Bu da yüksek yargının iş yükünü azaltacak. Taslakta ayrıca memurlarla ilgili dâvâlardan taşınmaz malların tahliyesine, trafikten belediyelerin toplu taşıma işlemlerine kadar pek çok konuda düzenleme bulunuyor. Yüz binlerce dosyanın mahkemelere gitmeden çözümü amaçlanıyor.
Yargının hızlandırılması ve iş yükünün azaltılması amacıyla hazırlanan kanun tasarısının getireceği yenilikler özetle şöyle:
Askerî Ceza Kanunu’nda yapılan değişiklikle bakaya ve yoklama kaçağı suçları, kabahate çevrilerek idarî yaptırıma bağlanacak. Bu kabahatlerle ilgili öngörülen idarî para cezası, ilgilinin bağlı olduğu askerlik şubesi başkanlığınca verilecek.
İdare mahkemelerince verilen ve temyiz incelemesi için Danıştay’a gelen bazı dâvâların itiraz incelemesi, bölge idare mahkemelerinde kesinleştirilecek.
Bu kapsamda idare ve vergi mahkemelerinden verilen; ilk ve ortaöğretim öğrencilerinin kayıt, nakil, ilişik kesme, disiplin ve sınıf geçmeleri ile notlarının tesbitine ilişkin işlemler,
Yükseköğretim öğrencilerinin kayıt, nakil, öğrencilikle ilişiğinin kesilmesi sonucunu doğuranlar dışında kalan disiplin cezaları, sınıf geçme ve notlarının tesbitine ilişkin işlemler,
Kamu görevlileri hakkında tesis edilen geçici görevlendirme, vekâleten atama, ikinci görev, görevden uzaklaştırma, lojman, izin ve il içi naklen atama işlemleri,
Kamu görevlilerinin, görevle ilişiğinin kesilmesi sonucunu doğuranlar dışında kalan disiplin cezaları,
Kamu kurum ve kuruluşları tarafından yapılan sosyal yardımlarla ilgili uygulamalar,
Vakıflar Genel Müdürlüğü ile mazbut ve mülhak vakıflara ait taşınmazların tahliye işlemleri,
Asker ailesine yardımla ilgili işlemler hakkında açılacak dâvâlar,
Karayolları Trafik Kanunu uyarınca valilikler, kaymakamlıklar ve belediyelerce tesis edilecek işlemler,
Belediyelerin ulaşım ve toplu taşımaya ilişkin işlemlerinden; İmar Kanunu ve diğer kanunlar uyarınca tesis edilen mühürleme, durdurma, yıkım kararları ile bunlara ilişkin olarak verilen para cezaları ve bu cezaların tahsili amacıyla tesis edilen işlemler,
Tek hâkim tarafından karara bağlanan vergi ve diğer kamu alacaklarının asıllarına bağlı ceza, faiz, gecikme faizi ve Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un bunlar hakkında uygulanması,
Konusu 50 bin lirayı aşmayan idarî işlemler ile bu miktarı aşmayan tazminat istemlerinden kaynaklanan uyuşmazlıklarla ilgili olarak verilen nihaî kararlarla ilgili olarak bölge idare mahkemesine itiraz edilebilecek. Bu tür dâvâlar artık Danıştay’a gelmeyecek 1.
2- Yargıtay Başkanı Gerçeker’in görüşleri:
Yargıtay ile Danıştay’ın daire ve üye sayısını arttıran kanun Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. “Hayırlısı olsun. Bundan sonra biz işimize bakacağız” diyen Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker, yargıda ilk derece mahkemelerinden itibaren köklü reformlar yapılması gerektiğini söyledi. Bölge adliye mahkemelerinin bir an önce hayata geçirilmesini ve yüksek yargıya gelen dosyaların azaltılmasını isteyen Gerçeker, “Bu dosya akışı devam ettiği sürece seneye yine 6 daire daha kurma zorunluluğu doğar.” uyarısında bulundu.
Yargıtay ile Danıştay’da daire ve üye sayısını arttıran 6110 sayılı kanun, Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Yasayla Yargıtay’ın 32 olan daire sayısı 38’e, üye sayısı ise 137 arttırılarak 250’den 387’ye çıkarıldı. Yargıtay’da üye sayısının yeterli olması halinde birden fazla heyet oluşturulabilecek. Bu durumda oluşturulan diğer heyetlere, heyette yer alan en kıdemli üye başkanlık edecek. Yasanın yürürlüğe girmesiyle birlikte Danıştay’ın daire sayısı da 13’ten 15’e çıkarıldı. Danıştay 14’ü dâvâ, 1’i idarî daire olmak üzere 15 daireden oluşacak. Danıştay’ın 95 olan üye sayısı, 61 arttırılarak 156’ya çıkarılacak. Her dairede bir başkan ile yeteri kadar üye bulunacak. Heyetler, 1 başkan ve 4 üyenin katılımıyla toplanacak, salt çoğunlukla karar verecek.
Müzakereler gizli yapılacak.2
Kaynaklar:
1- Bu konularda bkz.: 15 Şubat 2011 - Zaman Gazetesi.
2- Bkz. Aynı kaynak.
SON
Prof. Dr. Servet ARMAĞAN
(Anayasa Hukuku Profesörü)
(Anayasa Hukuku Profesörü)