Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 02 Haziran 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

M. Latif SALİHOĞLU

Ankara cinayetinin perde arkası



Başka ülkelerde olduğu gibi, Türkiye'de de zaman zaman dara düşen, zorda kalan Bosna'daki Müslümanlar için yardım paraları toplanır.

Bu paraların bir kısmı gider, yerine ulaşır. Bir kısmı ise gitmez, başkasına kalır, ya da bir şekilde iç edilir.

Son savaş döneminde bir partinin organizasyonuyla toplanan 11 trilyon liranın Bosna'ya gönderilmediğine dair, mahkemeye intikal eden ve cezâî müeyyidesi kesinleşen bir dâvâ var.

Ayrıca, bundan 61 sene evvel yaşanan ve üzerindeki sır perdesi bir türlü kaldırılamayan benzer bir dâvâ daha var ki, bu esrarengiz dâvânın yeni ve çok önemli bir halkasına son Bosna seyahatimiz esnasında vâkıf olduk.

Meğerse, 1945'te komünist diktatör Tito liderliğindeki Yugoslavya'nın baskıcı yönetimi altına giren Bosnalı Müslümanlar için de yardım paraları toplanmış; ancak, o tarihlerde toplanan ve miktarı bilinemeyen bu paralar da yerine ulaştırılamamış.

Yardım parasını toplayan şahıs, hamiyetli bir doktor. Ankara'da muayenehanesi var; aynı zamanda Rus elçiliğinin de doktoru.

İşte bu tanınmış itibarlı doktor, 6 Ekim 1945 günü akşamı, bir genç tarafından yedi kurşunla vurularak öldürüldü. O genç katilin, dönemin Genelkurmay Başkanı Kâzım Orbay'ın oğlu Haşmet Orbay olduğu, sonradan anlaşıldı ve mahkeme kararıyla da kesinleşti.

Aynı mahkeme, Ankara Valisi Tandoğan'ın olayı kasten örtbas ettiğine de hükmetti.

Bu gelişmenin hemen ardından, Ankara, zincirleme devam eden pek büyük gümbürtülerle sarsılmaya başladı. Şöyle ki:

1) Mahkemenin kararını Yargıtay'da bozduran ve gelişmelerin seyrini Tandoğan aleyhine olacak şekilde değiştirmeye sebep olan dönemin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Fahrettin Karaoğlu, otomobili içinde ölü bulundu.

2) Tanık olarak çağrıldığı mahkemede sanık durumuna düşen Ankara'nın 17 yıllık valisi, belediye başkanı ve aynı zamanda CHP İl Başkanı olan Nevzat Tandoğan, aniden bunalıma girdi ve kafasına bir kurşun sıkarak intihar etti.

3) Fevzi Paşadan sonraki Genelkurmay Başkanı Kâzım Orbay (aynı zamanda Enver Paşanın eniştesi), henüz yeni atanmış olduğu bu makamdan derhal istifa etti.

4) Cumhurbaşkanı İsmet Paşanın oğlu Ömer İnönü'nün ismi de, benzer bir cinayet hadisesiyle irtibatlandırıldı.

(Bu konuda, özellikle cinayet sebebinin "Bosna Müslümanları için toplanan yardım parası" olduğu konusunda—bir sohbet havası içinde—bizi aydınlatan kişi, kamuoyunun yakından tanıdığı ve sol tandanslı olarak bilinen bir tarihçi profesör. Hadisenin seyrini kendi ağzından yazmak için rızasını almadığımız için, ismini mahfuz tutuyoruz.)

Öte yandan, işlenen cinayetin—ana sebebi hariç—hemen bütün yönlerini araştıran ve topladığı bilgileri "Ankara Cinayeti" ismiyle kitap haline getiren kıdemli Demokrat parlamenterlerimizden Çorum eski milletvekili değerli İhsan Tombuş'un bilgilerinden de çokça istifade ettiğimizi burada belirtmiş olalım.

Şimdi, başlı başına bir roman, bir film konusu teşkil eden bu esrarengiz hadiseler zincirinin tâ başlarına doğru gidelim ve işin içine meselenin bir başka boyutunu, yani "kaderî hikmet veçhesi"ni de dahil ederek, adım adım, halka halka beriye doğru gelmeye çalışalım.

Zincirin baş halkasında, baş belâsı Tandoğan var

Tarih, 20 Eylül 1943. Sekiz yıldır Kastamonu'da sürgün bulunan Bediüzzaman Said Nursî, polis nezaretinde Çankırı yoluyla Ankara'ya getirtilir. Buradan Denizli Ağır Ceza Mahkemesine sevk edilecek.

Ankara'nın iki numaralı adamı, 14 yıllık Vali Tandoğan, Üstad Bediüzzaman'ı cebren makamına getirtir. Gayesi, başındaki sarığı çıkarttırmak ve başına fötr şapkayı zorla geçirmek.

Nitekim, bu maksatla fiilî teşebbüste bulunur. Ancak, buna muvaffak olamaz.

Şapkayı Vali Tandoğan'ın elinden alan Said Nursî, ona şöyle seslenir: "Bu sarık bu başla beraber çıkar. Ben sizin bin senelik ecdadınızı temsil ediyorum. Başından bulasın Nevzat!"

* * *

Bu hadisenin üzerinden iki yıl kadar bir zaman geçer ve ardından şu gelişmeler yaşanır.

* Halk arasında kazanmış olduğu itibarla, muhtaç durumdaki Bosnalı Müslümanlar için yardım parası toplayan Ankara'nın tanınmış doktorlarından Neşet Naci Arzan, 16 Ekim 1945'te muayenehanesinde öldürülür.

* Cinayette kullanılan tabanca, Genelkurmay Başkanı Kâzım Orbay'a aittir. Katil de Kâzım Paşanın oğlu Haşmet Orbay'dır. Doktorun topladığı paraları istiyor. Red cevabıyla karşılaşınca da onu öldürüyor. Gece eve gidince, durumdan ailesini haberdar etmek durumunda kalıyor.

* Hadisenin bir şekilde patlak vereceğini ve halkın gözünde itibar kaybına uğrayacağını öğrenen katilin ailesi, gelişmelerin seyrini değiştirecek alelacele hazırlanmış bir planı devreye sokuyor. Haşmet'in annesi—ki, Enver Paşanın kız kardeşi ve Orbay Paşanın da eşidir kendisi—tek parti döneminin değişmez şefi İsmet Paşanın eşi Mevhibe Hanımı telefonla arayarak şunları söyler: "Sizin oğlunuz Ömer de katil. Taksim'de Olga isimli kadının kocasını öldürmüş diyorlar. Ama, ne yaptınız ettiniz, onu kurtardınız. O halde benim oğlumu da kurtarın. Aksi halde, bütün bildiklerimi açıklarım."

* Bunun üzerine, Mevhibe Hanım da Vali Tandoğan'ı arayarak "Lütfen bu işi halledin" der. Tandoğan, işin içine bu şekilde girer.

* Vali Tandoğan, Haşmet'in Robert Kolej"den arkadaşı olan ve onunla aynı evi paylaşan Reşit Mercan'ı ayağına getirtir ve ona bu cinayeti mutlaka üstlenmesi gerektiğini söyler. Mercan da, çaresiz istenileni yapar ve ertesi gün karakola gidip teslim olur. "Cinayeti ben işledim" der.

* Mahkeme kurulur. "Katil benim" diyen Mercan'a 20 yıl, Haşmet Orbay'a da "Ona silâhı ben verdim" dediği için, sadece bir yıl ceza verilir.

* Ancak, basın hadisenin peşini bırakmadı. Bunun üzerine Yargıtay, mahkemenin ilk kararını bozdu ve dâvayı da Ankara'dan alarak Bolu Ağır Ceza Mahkemesine gönderdi. Bolu'daki yargılamalarda, mahkemede katilin Haşmet Orbay olduğu ortaya çıktı. Aynı anda, cinayetin Vali Tandoğan tarafından kasten örtbas edildiği, hatta cebren başkasına yüklenildiği de ortaya çıktı. Cezalar, bu yeni duruma göre kesildi.

* Buna sinirlenip kahırlanan Tandoğan, 9 Temmuz 1946 gecesi kafasına kurşun sıkarak intihar etti. Birkaç gün sonra da Genelkurmay Başkanı Orbay görevinden istifa etti.

Zincirleme daha başka gelişmeler de yaşandı. Ancak, şimdilik bu kadarı yeterli.

02.06.2006

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (01.06.2006) - Piyasalardaki dalgalanma

  (31.05.2006) - İşte size 'çılgın' nesil

  (30.05.2006) - Birlik görüntüsü

  (29.05.2006) - Gündem konuları

  (12.05.2006) - Fransa'nın Ermeni aşkı

  (10.05.2006) - Hangi ilim, hangi fikir?

  (09.05.2006) - Kâğıt para

  (08.05.2006) - Açmak değil, kapatmak yasak

  (06.05.2006) - Türkiye'nin acı gerçeği

  (05.05.2006) - Gerilimin arka yüzü

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Meryem TORTUK

  Metin KARABAŞOĞLU

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahaddin YAŞAR

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit ŞİMŞEK

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004