Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 02 Haziran 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Mustafa ÖZCAN

Kültür farkı ve kadın



İslâm dünyasında farklı kadın telakkileri var. Bunlardan bir kısmı İslâma maledilmiş coğrafî ve kültürel anlayışlardır. Sözgelimi, bilenler bilirler Şir’atü’l-İslâm adıyla güzel bir mevize kitabı vardır. Kitap faydalı ahlakî mevize ve nasihatlara havi olmakla birlikte bazı yönleri ve yargılarında şatat diyebileceğimiz bir aşırılığa gidilmiştir. Kadın hususunda da bazı aşırı görüşler dikkat çekmektedir ki bu yönüyle Taliban veya selefi anlayışını çağrıştırmaktadır. Bu yönüyle Taliban ve selefi kadın telakkisinin bazı köklerine burada rastlamak da mümkündür. Hilafına sahih hadisler olmasına rağmen Şir’atü’l İslâm müellifi İmamzâde Muhammed b. Ebî Bekr (v. 573/1177) kadınların okutulmasına karşı çıkar. Gerekçesi veya bahanesi veya illeti de de ilginçtir: Kadınlar okursa itaatsız, serkeş olur ve ukela kesilirler. Erkekle ve eşleriyle uyumları bozulur. Bu illeti aldığımız ve gelişigüzel tatbik ettiğimizde o zaman her şey yasak kapsamına girmelidir. Seddü zerai gerekçesiyle üzümler şarap olacak diye mesela üzüm ekim ve dikimine yasak koymak gibi. Bu durumda fakirlik de zenginlik de insanı yoldan çıkarır diye ikisinin de yasak olması lâzım. Dolayısıyla bu illetleri mutlaklaştırdığımızda bütün çıkış yollarını kendimiz kapatmış oluruz. Öyleyse bu konularda ölçüyü kaçırmamak iktiza eder. Muhammed b. Ebî Bekr zamanının başarılı vâizlerinden olmasına rağmen zaman zaman bu gibi tuhaflıklar sergileyebilmiştir. Bu itibarla, Mazlumder’in düzenlemiş olduğu İnsan Haklarında Yeni Arayışlar Sempozyumu çerçevesinde bir konferans veren Tarık Ramazan bu hususlarda güzel noktalara temas etti ve dikkat çekti. Dine göre değil kültür farkına göre Müslüman toplumlarda kadına muamelenin değiştiğini hatırlattı. Bu nokta çok önemli. Kadın veya erkeğin okuyarak birbirine yabacılaşması doğru olmadığı gibi cehaletle onu maskara bırakmanın da doğru bir yol olmadığı müsellem bir hakikattır. Öyleyse doğru, ikisinin ortasında bir yerdedir.

***

Peygamber toplumunda bile kadın konusunda iki farklı kültürün izlerini ve etkilerini görebiliyoruz. Mekke devrinde kadının konumu daha ziyade Taliban veya Selefi toplumlarının durumunu çağrıştırır. Mekke’de kadın kesinlikle ikinci plandadır ve sosyal etkinliklerin dışındadır. Medine’de ise hadislerden anladığımıza göre, kadının konumu Mekke’ninkinden epey farklıdır. Bu durum da, peygamberimizin övgüsüne mazhar our. Bundan dolayı Peygamberimiz: “Helâl olsun Medine kadınlarına” anlamına gelebilecek bir şekilde ‘Hâyâları onları, İslamı ve ilim öğrenmekten alıkoymadı’ buyurmuşlardır. Burada şer’i haya ile mizaci veya fıtri haya birbirinden farklıdır. Aynen kültür ve din farkı gibi. Hâyâ genel anlamda güzel olmakla birlikte kişilere göre değişen nisbî veya izafî hâyâ ölçü değildir. Hâyâda ölçü vahyin tanımıdır. Dolayısıyla hâyâ fıtri olabildiği gibi kültüreldir de. Bunun ötesinde şer’idir de. Hâyâ toptan güzel olmakla birlikte içtimai modele medar olabilecek olanı, kıvamı ve ortalamasıdır.

***

Bugün Sünnî dünyaya baktığımızda Bosna-Hersek gibi kimi bölgelerde kadının Medine toplumundaki kadınlara daha çok benzediğini görebiliriz. Buna mukabil, Yukarı Mısır (Said) ve Peştun ve Belucilerin yaşadığı bölgelerde kadın mahalli kültürün kıskacı veya etkisi altında kalmıştır. Bir Beluci atasözü şöyledir: "Bir kadın için ya ev (kor) ya da mezar (gor) vardır...” Bundan dolayı Said bölgesinde kadın çoğu kez çitlerle çevrili evinin bahçesinden dışarıya adım atmadan mezarı boylamaktadır.

Beluc ve Peştun bölgelerinde de böyledir. Ve bu bölgelerin erkekleri de huşunet ve sertlikleriyle bilinirler. Kabadayılar da genellikle böyle bölgelerden çıkmaktadır. Erzurumlular da buna benzer bir ifade kullanırlar: "Kor evim, sır evim." Burada kadının eve kapatılmasından ziyade mahremiyetteki huzur ve rahat ifade edilmektedir. Sünnî bölgelere nazaran Şii bölgelerde kadın daha serbesttir. Afganistan’da Hazara bölgesi, İran ve Irak’taki Şii bölgeler buna dahildir. Bana göre, bunun nedeni bu bölgelerde dinin kuraldan ziyade his olarak telakki edilmesi ve içselleştirilmesidir. Kadın noktasında da ifrat tefrit arasında mutlaka bir orta yol vardır ve kültürel olarak da bu orta yol bulunmalıdır. Dinimiz zaten orta yolu vazetmiştir. Tarık Ramazan da bizi bunu almaya çağırıyor.

02.06.2006

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (01.06.2006) - Nur’un postacısı

  (31.05.2006) - Tek din, çok kültür

  (30.05.2006) - Tarık Ramazan

  (29.05.2006) - İsrail sonsuz değil

  (28.05.2006) - Fetihten önce yüzlerin kararması

  (26.05.2006) - Kutsal toprakların bekçileri

  (25.05.2006) - Ulusalcı-neocon bağlantı

  (24.05.2006) - 27 bin militan!

  (23.05.2006) - Yarı resmi çeteler

  (22.05.2006) - Besmeleli bombalar

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Meryem TORTUK

  Metin KARABAŞOĞLU

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahaddin YAŞAR

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit ŞİMŞEK

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004