Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 03 Temmuz 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Cevat ÇAKIR

Çevre ödülleri



Eminönü Belediyesi’nin düzenlemiş olduğu 1. Uluslararası Eminönü Sempozyumu’nda tanıştığım bir akademisyenle sohbet sırasında, konu çevreye geldi. Kendisinin, kelaynaklarla ilgili bir araştırma yaptığını ve bu sebeple İNEPO’dan ödül aldığını söyledi. Bu bilgi üzerine geçen haftalarda Milliyet gazetesinin 1. sayfasında yer alan bir haberi hatırladım.

Habere göre gazete çalışanlarından üç kişi İstanbul Çevre İl Müdürlüğü tarafından erguvanla ilgili yazı ve resimlerinden dolayı ödüle lâyık görülmüşlerdi. Resimden ödüllerin Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından verildiği anlaşılıyordu. İnepo’nun Yeni Asya’yı görmediğini daha önce de görmüştük. Ama İstanbul Çevre İl Müdürünün, her hafta çevre sayfası yayınlayan Yeni Asya’yı görmemesi garip. Gerçi Yeni Asya’nın çevre sayfasını başlattığı 1994 tarihinden bu yana yedinci Çevrre Bakanı görevde. Ne hikmetse Çevre Bakanları da Yeni Asya’yı görmemişti. Dönemin Çevre Bakanı Sayın Taşar ise, farklı bir davranışla her hafta çevre sayfası sebebiyle tebrik faksı çekerdi. Ayrıca cep ve ev telefonları dahil bütün telefonlarını bildirerek her an kendilerine ulaşabileceğimizi bildirmişti.

Kirli’den temizlik öğütleri

Ekmek teknesi dizisinde “kirli” tiplemesini canlandıran Kadir Çöpdemir’in “4 Mevsim Çevre” dergisinde kendisiyle yapılan ropörtajdan bir kısmını sizlere aktaracağım:

“Ağaç dikin, ite köpeğe dokunmayın! Temiz olun, etrafı çok temiz tutun. Ağaç dikin çiçek dikin. Hayvanata nebatata saygıda kusr etmeyin...”

Kendilerinin İstanbul’a geldikten sonra çevre açısından bir değişiklik olup olmadığı ile ilgili soruya karşılık; “Ben 1983 yılında geldim İstanbul’a. Bir şey söyleyeyim, 20 yılda bu şehri her gün her dakika, her saniye biraz da amiyane tabir olacak, okuyucular beni affetsin, biraz daha taciz ettik. 83 yılında okumak için geldiğim İstanbul’la, bugünün gördüğüm İstanbul’u arasında dağ gibi fark var. Ve bu güzel şehir buna direniyor abi! Mühim olan bizim yaptığımız değil, şehrin direnmesi. Ne kadar soylu bir şehirmiş bu ya! Nasıl bir kutsal şehirmiş! Direniyor ya, hâlâ yavru. ‘Dur lan şuraya da tutunayım. Buraya da tutunayım’ diyor. Ama kararlıyız di mi beyler, canına okuyacağız di mi beyler.”

Güzel bir geleceğimiz yok sorusuna karşılık; “Bizim kimliğimize dair bazı mevzuları halletmesi lâzım. Şunu da itiraf edeyim. İstanbul 100 yıl önce bundan daha yeşil değilmiş. Sadece daha huzurlu, daha sakinmiş. Şimdi daha yeşil ama daha terörize, daha anarşizan. Dünün dersini çıkarıp, yarına yürürken o huzuru bugünkü kodlarımızda nasıl buluruzu, bugüne nasıl evirebilirizi çözmemiz lâzım.”

“Bir bakışta iki kuş gördüğün doğru mu?” sorusuna karşılık da şunları söylemiş: “Ben bir doğa aşığıyım. Kendimi çok iyi hissediyorum doğada, mutlu oluyorum ama bu koşuşturma içinde çok fazla fırsat bulamıyorum. Ama paralize olurum, illürize olurum, yeşil ve maviyle kavuştuğum bir anda isem, o beni illürize eder ve kilitlenip kalırım uzunca bir süre. Çok uzun bir süredir böyle bir kilitlenme yaşamıyorum, ama seviyorum tabiî ki. Bu uğurda ne yaptın dersen, hayatta dikili üç beş ağacım oldu. Bir iki çam bir iki selvi, iğde... Hayvanata nebatata her daim saygıda sonsuzum.”

Şehir hayatını elinin tersiyle itip köye gitme özlemi olup olmadığı ile ilgili bir soruya da şöyle cevap vermiş: “Ulan yeterin artık, ben Dikili’de hıyar, domates yetiştirmeye gidiyorum diyebilicek bir adam değilim. Yani yaşamı dizayn edeceksin, merde namerde, muhtaç olmadan yaşamı sağlayacak bir ekonomi olacak. Ondan sonra harbiden bir bağın bahçenin ortasında, itinle köpeğinle yaşamak insanı çok mutlu eder.”

Yerlere atılan çöplerle ilgili olarak da; “Mısır çarşısında, caminin orada küme halinde mısır koçanı gördüm. Bunu Çanakkale Şehitlerinin huzurunda da gördüm. Adam yemiş mısırını, karpuzunu atmış. Ya millitim, yapmayın bunu ya! Ceddinizden utanın. Ayıp ya! Bir gün kalkacaklar mezardan, sille tokat girecekler.”

Küresel ısınmayla ilgili bir soruya da; “Suyumuz kaynadı bile abi, ne ısınması! Abi küre ısınıyor işte ya. Ben şöyle hesapladım. Kırklı yaşlara geliyorum, Allah ne ömür verdiyse yaşayacağız. Ben ölmeden eğer cayır cayır olmasa sevinirim, sıcaktan rahatsız oluyorum çünkü. Zaten 15-20 yılımız var ömür olarak.”

03.07.2006

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (26.06.2006) - “Göze görülmeyen düşman”

  (12.06.2006) - Bir milyon varil

  (29.05.2006) - Fıtrî çizgide yaşamak

  (22.05.2006) - Sular akar biz de bakarız

  (01.05.2006) - Bir yeşil dostunu kaybettik

  (20.04.2006) - “Dikine yaşam”

  (04.04.2006) - “Yeşil gol”

  (13.03.2006) - Sudan bahaneler

  (15.01.2006) - Nur Dağı

  (08.01.2006) - Yılbaşı çöplüğü

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Metin KARABAŞOĞLU

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahaddin YAŞAR

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit ŞİMŞEK

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004