Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 13 Temmuz 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

M. Latif SALİHOĞLU

İlgi veya bilgi sahası



Herkesin kendine göre bir ilgi ve merak sahası var veya olmalı. Yani, "Ot gibi yaşamak olmaz..."

Ayrıca, ilgi sahasına dair bir "öncelikler" listemiz de olmalı. Tâ ki, hayatımız huzur ve âhenk içinde sürüp gitsin. Aksi halde, aksiliklerle cebelleşmekten, sıkıntılarla boğuşmaktan kurtulamayız.

* * *

Öte yandan, kişi ilgilendiği konu hakkında ne derece ehil ise, ne kadar uzman ise ve ne ölçüde liyakatli ise, o nisbette rahat eder. Özellikle de geniş daireli iş ve hizmetler noktasında...

Yine, özel merak ve meşguliyet sahasıyla ilgili öncelikler listesinde, dar daireden geniş daireye doğru kademeli şekilde gitmek gerekiyor ki, iç dünyamızın fikir ve duygu trafiği rahat işlesin.

Aksi takdirde, kendi hayatımızda kendi ihtiyarımızla bir "trafik anarşisi"ne meydan vermiş oluruz.

* * *

Evet, dar daireden geniş daireye doğru ilerledikçe, gerek hususî ve gerekse umumî sıkıntı derece derece kendini hissetirmeye başlar.

Meselâ, bir sohbet ortamında kendinizi nasıl geliştirebileceğiniz veya yanlışlarınızı nasıl düzelteceğiniz hakkında konuştukça, muhataplarınızdan fikrî yardımla birlikte aferin de alırsınız.

Ancak, aynı ortamda memleketin nasıl düzelteceği veya ülke sorunlarının nasıl halledileceğine dair siyasî fikirler serd ettiğiniz anda, hiç umulmadık reaksiyonlarla karşılaşabiliyorsunuz.

Çünkü, orada hazır bulunan herkesin kendine göre bir "memleket kurtarma" siyaseti var, ya da farklı bir siyasî görüş sahibidir. Size anında karşı koyar, hatta bazan en ağır bir dille sizi itham eder.

Bu tür bir yaklaşım tarzında, nezaketsizlikle birlikte, şüphesiz bir maraz da var. Zira, bir yerde demokrasi varsa, farklı siyasî gürüş ve düşünceler varsa, bunlar elbette konuşulacak, tartışılacak demektir. Buna hazır ve hazımlı olmak gerekir.

Ne var ki, bilhassa günümüz siyaseti yalana revaç verdiği ve tarafgirlik illetiyle insanları yaraladığı için, işin içine çoğu zaman asabilik karışıyor ve sohbetin seyri çok kırıcı noktalara kadar varabiliyor.

Bu durumda, "rahat–ı kalp" isteyen bir kimsenin, ateşli siyasî tartışmalardan uzak durması lâzım.

Zaten, ilgi ve merak sahası siyaset olmayan kimselerin, birilerini kırıcı mahiyette konuşmasına gerek de yok. Evet, bir kimse siyasetçi veya siyasî tarafgir değilse, muhataplarını niye rencide etsin ki?

* * *

Bu arada, ilgi veya uzmanlık sahası şiir, edebiyat, matematik olanların da siyaset arenasına mesafeli durmasını tavsiye ederiz.

Zira, bu gibi ilim dallarında esaslı ölçüler, vezinler, hesaplar var.

Günümüz siyaseti ise, kaygan, kırılgan, kaypak, oynak bir zemindir. Ölçü, vezin, kafiye, hatta aritmetik hesabı bile başka türlüdür. Zâviye için, Sâfiye'yi de, kâfiyeyi de tereddütsüz fedâ eder.

Öte yandan, aritmetik hesaba göre iki kere iki dört eder.

Günümüz siyasetine göre ise, iki kere iki bazan üç, bazan beş ve nâdiren de dört eder.

Nitekim, patilerin seçim dönemi vaatleriyle, iktidara geldikten sonraki icraatları arasındaki hesap açığı, bu tuhaf gerçeğin çarpıcı bir misâlini teşkil ediyor.

Dolayısıyla, "Yahu nasıl olur böye!" diye dövünmeye, yahut için içini kemirmeye hiç hacet yok.

Bu noktada eğer "kötünün iyisi"nde bir isabet kaydettiğine kanaat getirebiliyorsan—ki, bu ehvenişer demektir—yine de rahat edebilirsin. Çünkü, bu iş de bir vatandaşlık görevidir. Şöyle veya böyle, ülkeyi yönetecek siyasîlere de elbette ihtiyaç var ve birileri illa ki seçilerek o makamlara gelecek..

Dolayısıyla, siyaset ilgi sahamız olmasa bile, bir siyasî tercihte bulunmak durumundayız. Bunun da ayıplanacak, yadırganacak hiçbir tarafı yok.

* * *

Demek ki, herşeye ve her meseleye gereği ve değeri ölçüsünde ilgi veya merakla eğilmek durumundayız.

Uzman veya ehliyetli olduğumuz sahalarda, en ileri seviyede olmaya azamî gayret sarf edebilirz. En başta olanlarla müsbet bir yarış ve rekabet duygusu içinde hareket edebiliriz.

Ancak, ihtisas sahibi olmadığımız, hele hele geniş çerçeveli gördüğümüz sahalarda pervasızca at koşturmaya çalışırsak, bilmeliyiz ki evvelâ kendimizin, sonra da yakınlarımızın rahatını, huzurunu kaçırmaya sebep oluruz.

O halde, söz ve davranışlarımızı da bu realitenin farkında olarak ayarlamakta büyük fayda var.

Günün Tarihi

Sûikast ihtimaline binaen 13 idam

13 Temmuz 1926: İzmir sûikastı dâvâsı nihaî karara bağlandı.

İstiklâl Mahkemesi birçok mümtaz/tanınmış kişiye (mebus, paşa, subay, bürokrat) îdam cezası verdi. 13 îdam cezası aynı gece infaz edildi.

Oysa, sûikast diye bir hadise vaki dahi değildi. Söz konusu olan şey, sadece bir ihtimalden ibaretti. Zira, sözde sûikastın ortaya çıkarıldığı gün, M. Kemal henüz İzmir'e gelmiş dahi değildi.

Dahası, soruşturma müddeti bir ay bile sürmedi. Sadece üç haftalık bir mahkeme safhası ardından 13 idam ve birçok kişiye de muhtelif cezalar kesildi.

Birçoğu mebus olan idamlıklar arasında şu meşhûr isimler yer alıyor: Saruhan milletvekili Halis Turgut, İstanbul milletvekili İsmail Canbulat, Erzurum milletvekili Rüştü Paşa, eski Lazistan milletvekili Ziya Hurşit, Trabzon milletvekili Hafız Mehmed, eski Ankara valisi Abdülkadir, Kara Kemal...

Mahkemede beraat eden meşhurlar ise şunlar: Kâzım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy, Refet Bele, Cafer Tayyar Paşalarla milletvekillerinden Faik, Sabit, Halet, Feridun Fikri, Kâmil Zeki, Bekir Sami...

Yeğen Orbay anlatıyor

O dönemi en iyi bilen şahitlerden biri de, ilk başbakanlardan Rauf Orbay'dır.

Rauf Orbay'ın yeğeni Zafer Orbay'in konuyla ilgili hatıraları Aksiyon dergisinin 574. sayısında (05.12.2005) yayınlandı.

Zafer Orbay, İzmir Sûikastı hakkında dayısından edindiği bilgiler ışığında şu sözlerle değerlendiriyor: "Baştaki paşalar, ülkede yeni bir yönetim istiyor. Bu sebeple muhalif partilerin kurulmasına da müsaade ediliyor. Ancak, niyet başka. Meselâ, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının kapatılması için birçok komplo hazırlandı. Bunlardan bir tanesi de İzmir Sûikastiydi."

Bu, doğru olan bir tesbittir. Zira, Şeyh Said hadisesiyle birlikte muhayyel İzmir Sûikastı da bahane edilerek CHF'ye muhalif olan bütün kişi ve gruplar sindirildi. Bununla da yetinilmeyerek partileri kapatıldı ve siyasî hayatları bitirilmek istendi.

Nitekim, Kâzım Karabekir Paşa bile, ancak M. Kemal'in ölümünden sonra mebus seçilerek Meclis'e geri dönebildi.

13.07.2006

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (12.07.2006) - Beşer gaddar, kader âdil

  (11.07.2006) - Partilerüstü Filistin dâvâsı

  (10.07.2006) - Bandırma seyahati

  (08.07.2006) - 'Yunanlı kardeş'e düşman olmuş Ecevitler

  (04.07.2006) - Toplumda cinnet halleri

  (03.07.2006) - Nakil ve defin belgeleri

  (01.07.2006) - Asılsız iddialara kaynağından cevaplar (4)

  (30.06.2006) - Asılsız iddialara kaynağından cevaplar (3)

  (29.06.2006) - Asılsız iddialara kaynağından cevaplar (2)

  (28.06.2006) - Asılsız iddialara kaynağından cevaplar (1)

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Metin KARABAŞOĞLU

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahaddin YAŞAR

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit ŞİMŞEK

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004