Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 21 Ocak 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Yasemin GÜLEÇYÜZ

Matematik ve sonsuzluk…



Sayılar, çizgiler âlemidir matematik… Varlık âlemini ifade edebilmek için “0” başlangıç noktasını var kabul edersiniz ve sistemi onun üzerine bina edersiniz. Matematikte var olduğunu kabul ettiğiniz farazî çizgiler ve rakamlardan oluşan türlü çeşit formülle yaradılış âlemini sınırlandırmaya, yorumlamaya çalışırsınız… Çizgi ve rakamları yaradılış âleminde, ağaç ya da kuş kadar müşahhas bir netlikte gösteremezsiniz. Ama ne çare ağaçları, kuşları, nehirleri yorumlamanız için ihtiyacınız vardır çizgilere ve rakamlara…

Hesaplar, türlü çeşit problemler, onların sonuçları, çok bilinmeyenli denklemler ve çözümleri, tek bir doğru neticenin varlığı ve doğruya kısa, sağlam yoldan ulaşmanın en akıllıca yol olduğunu öğreten bir sürü teknikten oluşur matematik…

Matematik, tüm fen bilimlerinin mayasıdır. Belki de bu yüzden mi Aristo, Atina’da kurduğu akademinin kapısına “Matematik bilmeyen bu kapıdan giremez” levhasını asmıştır?

Mücerret kavramlar dünyası olan matematikte ilginç konulardan bir tanesi de sonsuzluktur… Sayılarla, çizgilerle ifade edilemeyen bir kavramdır sonsuzluk… İnanan bir matematikçinin nazarında sonsuzluk kavramı bir yönüyle ölümün ve ölüm sonrasının da matematiksel ifadesidir aynı zamanda…

Varlık âlemini tanımlamak için matematikte “0” kavramını nasıl kabul etmek zorundaysanız, “sonsuzluk” kavramını da kabul etmek zorundasınız…

Sonsuzu anlayabilmek için, “0”ın sırrını da çözmek gerek…

Hayatın sırrına vakıf olmak için ölümün ne demek istediğine kulak vermek gerek…

Ölümün sırrını çözüp de, çözemeyenlere yardım için kaleme alınan şu satırlara kulak verelim:

“Ey nefis! Başta Habîbullah, bütün ahbabın kabrin öbür tarafındadırlar. Burada kalan bir iki tane ise, onlar da gidiyorlar. Ölümden ürküp, kabirden korkup, başını çevirme; merdâne kabre bak, dinle ne talep eder. Erkekçesine ölümün yüzüne gül; bak, ne ister.”

(Bediüzzaman Said Nursî,

Sözler, s. 156)

Görüşmek üzere babacığım!

Yaklaşık bir yıldır, ağzından duâsı eksik olmayan seyirciden öte gidemediğim muhteşem bir film bitti geçtiğimiz günlerde. Yoksa başka bir âlemde başlamak üzere bitti mi deseydim? Teşhiste geç kalınmış bir hastalığın cerrahi müdahale, ışın ve kemoterapi tedavilerine rağmen safha safha yayılışını, doktorların kılavuzluğunda film karelerini takip eder gibi âcizane seyrettik ve neticede onu sonsuzluğa uğurladık.

Babamı, aynı zamanda en iyi sohbet arkadaşımı, o gece hastahanede baş ucunda kaç kere okuduğumu hatırlamadığım Yasinler, Tahmidiyeler refakatinde, aynı zamanda bir mü’minin hayat hikâyesinin ana fikri mahiyetinde olan “Şehadet ederim ki Allah’tan başka ilâh yoktur ve yine şehadet ederim ki, Muhammed Onun kulu ve resûlüdür…” cümlesiyle uğurladık…

Gönlünden eksilmeyen bir muhabbetle, en basit olayı bile neticede imanî hakikatlere bağlayarak anlatması, risâlelerden örneklendirmesi, yaşadığı hatıraları sık sık yâd etmesi, çok sevdiği gazetesini kaybolur diye köşe bucak saklaması, hoşuna giden bir lâtife yaptığında ya da yapıldığındaki o güzel gülüşü, hastalığının en ağır devrelerinde bile her haliyle Eyüp Peygamber sabrıyla şikâyet yerine rızayı tercih etmesi, kulaklıkla da olsa Risâle-i Nur derslerini dinlemesi, göz işaretiyle de olsa namazını eda etmesi ne güzel, ne ibretli sahnelerdi…

Şimdi o, çok sevdiği dostlarının da uğurlama merasimine katılarak defnettiği serin serviler altındaki Eyüp Sultan Kabristanında, sevgili anneciğinin kucağında, haşir sabahını beklemekte…

Kulaklarımda sesin, gözümün önünde hayalin capcanlı… Tıpkı kapı önünde her zaman vedalaştığımız gibi değil mi babacığım?

“Allah’a emanet ol Yasemin!”

“Görüşmek üzere babacığım!”

21.01.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (31.12.2006) - Saff-ı evveller

  (24.12.2006) - Ne olmuş bu kadınlara?

  (17.12.2006) - Tulumbacı sendromu

  (10.12.2006) - Zaman nehri…

  (03.12.2006) - Papa’nın hatırlattıkları...

  (26.11.2006) - Ağaçlar meyveleriyle bilinir

  (19.11.2006) - Memleketimden insan manzaraları

  (12.11.2006) - Modern hayattan çoban-kurt-kuzu hikâyeleri...

  (05.11.2006) - Muhafazakârlıkta temel aile, çekirdekse kadın…

  (29.10.2006) - Tercih hürriyeti!

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Metin KARABAŞOĞLU

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahaddin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit ŞİMŞEK

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004