Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 21 Ocak 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Hüseyin GÜLTEKİN

Hizmetin sigortası şahs-ı manevîdir



Din-i mübîne hizmeti vazife bilen tarikat ve cemaatleri yıpratma kampanyalarında, öteden beri ifsat komitelerinin en etkili taktik ve tuzakları, o cemaat içinde temayüz etmiş, ön plâna çıkmış kişilerin bazı hata ve kusurlarını teşhir etmek ve ondan sonraki safhada da bu gibi şahısları hedef tahtasına oturtarak atışlara geçmek şeklinde oluyor.

Esas maksatları cemaatlerin hizmetlerine set çekmek, onları etkisiz hale getirmek olan, bulunduğu ekolde isim yapmış kişilerin şahsında cemaatin tümünü zan altında bulundurarak saf dışı etmeyi plânlayan bu kesimler çoğu zaman da emellerine kavuşuyorlar.

Yakın tarihte İsmail Ağa cemaatine ve Cübbeli Ahmet Hoca diye anılan şahsa yönelik, bilinen odakların yaptığı propaganda ve yayınları ibretle seyrettik. Uzun bir süre önce de “Aczimendi”lerin lideri diye bilinen Müslüm Gündüz ile ilgili teşhir ve yayınları da ibretle hatırlıyoruz hepimiz.

Çok daha uzun yıllar önce, aynı taktiklerin bizzat Bediüzzaman’a da uygulanmaya çalışılmış olduğunu görüyoruz. Aynı ifsat komiteleri, Bediüzzaman’ın şahsında Nur hareketini akim bırakıp, hizmetlerine set çekmek için, Bediüzzaman’a akla gelmedik yalan ve iftiralarda bulunmuşlardı.

Din düşmanlarının bu kurnazca taktiklerini çok iyi tahlil eden Bediüzzaman ise, onların bu şeytanî plânlarını, “Zaman cemaat zamanıdır, bâkî hakikatlar, fani şahıslar üzerine bina edilemez” diyerek oldukça enteresan ve dikkat çekici bir metodla bozmuştur.

Bediüzzaman’ın kendi ikrarıyla fanî şahsını ulvî dâvâsından ayırıp, ayrı bir yere koyması; akılları sıra Bediüzzaman’ı çürütmekle, eserlerini ve müntesiplerini de çürütüp hizmetlerine mani olacaklarını zanneden malûm çevrelerin şaşkınlığını, Bediüzzaman’ın ise gerçek bir dâvâ sahibi olduğunu gözler önüne sermişti.

Bediüzzaman, din düşmanlarının bütün plânlarını bu şekilde boşa çıkardıktan sonra kendi talebelerine de aynı mesajı vererek, yani Nur hizmetinde şahısların değil, şahs-ı manevînin önemli olduğunu, insanların görüş ve düşüncelerinden ziyade kitabî ifade ve tesbitlerin daha tesirli olduğunu, kişilerin görüşlerinin yerine prensip ve şûrâya dayanan düstur ve kararların daha geçerli olduğunu beyan ederek Nur hizmetinin etkililiğini ve kalıcılığını temin etmiştir.

“Lezzetli üzüm salkımlarının hasiyeti kuru çubuğunda aranılmaz”, “Ben de bir ders arkadaşınızım”, “Ben kendimi beğenmiyorum; beni beğenenleri de beğenmiyorum”... Bu meyanda Bediüzzaman’ın bir çok tavsiye ve mesajları vardır. Bu ve benzeri beyanlar Bediüzzaman’ın önemli bir şiârı olan mahviyet ve tevazunun ifadesi olmakla beraber, kudsî Nur hizmetinin sâlim ve uzun ömürlü olması için okuyuculara bu nev’î mesaj ve prensiplerin verildiğinde şüphe yoktur.

Bir de onun şu ifadelerine kulak verelim isterseniz: “Üstadınız layuhitî değil; onu hatasız zannetmek hatadır... Biliniz kardeşlerim ve ders arkadaşlarım, benim hatamı gördüğünüz vakit serbestçe bana söyleseniz mesrur olacağım. Hatta başıma vursanız, Allah razı olsun diyeceğim. Hakkın hatırını muhafaza için, başka hatırlara bakılmaz...”

Hiç şüphesiz Bediüzzaman böyle söylemekle kendisinde veya Risâle-i Nur’da bir hata, bir kusur aramamız için değil; Nur talebelerinin tahkik ehli olmasını istediği için bu çeşit ifadelerde bulunmuştur.

Bu meyanda Bediüzzaman, Münâzarât adlı eserinde de; “Çok silik söz ticarette geziyor. Hatta benim sözümü de, ben söylediğim için, tamamını kabul etmeyiniz; (...) her sözün kalbe girmesine yol vermeyiniz (...) Mihenge vurunuz. Eğer altın çıktı ise kalbde saklayınız, bakır çıktı ise çok gıybeti üstüne ve bedduâyı arkasına takınız, bana gönderiniz...” demiştir.

Görüldüğü gibi Bediüzzaman, bu ve benzeri mesajlarla Nur okuyucularının tahkik ehli ve araştırıcı olmalarını, muhakeme etmeyi prensip edinmelerini ısrarla tavsiye etmiştir. Böyle bir hizmet metodu sayesinde de kalıcı ve etkili bir sonuç elde edilmiştir.

İşte yapılan bunca sinsi plânlara, yıldırma girişimlerine ve taarruzlara rağmen Nur hareketinin durmadan, duraksamadan yoluna devam etmesindeki sır budur. Şahıs yoktur, şahs-ı manevî vardır. Fert yoktur, kitaba dayalı prensipler ve şûrâ vardır.

21.01.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (14.01.2007) - Medyamızın cesur kalemleri

  (07.01.2007) - İnsanı tehlikeye sokan sözler

  (31.12.2006) - Dünyevîleştirme tuzağı

  (24.12.2006) - Kusur ve günahlarımızı küçük görmeyelim

  (17.12.2006) - Bir hatıra

  (10.12.2006) - Sporda ölçü

  (03.12.2006) - Boşanmalar artarak devam ediyor

  (26.11.2006) - Anne-baba hakkı ödenmez

  (19.11.2006) - Taviz vermek çare değil

  (12.11.2006) - Bazıları ölünce kahraman oluyor

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Metin KARABAŞOĞLU

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahaddin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit ŞİMŞEK

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004