Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 02 Temmuz 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Nimetullah AKAY

En büyük makam ve mevki



Gariptir ki, dünyanın makam ve mevkileri insanların en çok arzuladığı yerlerdir. Oysa ki bu makam ve mevkiler insan hayatı üzerinde hiç de olumlu olmayan tesirler meydana getirmektedirler. Dışarıdan bakıldığı zaman muhteşem görünen, ama içine girildiği zaman, dünyanın en büyük dert ve sıkıntıları içinde barındırdığı görülen mevkileri talep etmek, aklı başında olan insanlar için arzulanacak bir durum değildir şüphesiz.

Dünyanın lezzetleri içinde binler elemlerin bulunması, dünya zevklerinin akabinde binler pişmanlıkların insanın hayatını yaşanmaz hale getirmesi, bir üzüm tanesinin lezzeti karşılığında insanların tokatlara maruz kalması bilinen gerçeklerdir. İnsanlar zannederler ki, o gıbta edilen makam ve mevkiler huzur için mutlaka ulaşılması gereken menzillerdir. Ancak dünya kurulalı beri hiç kimse bunu doğrulamamıştır.

Sade bir hayat yaşayanların, görünürde dünyanın lezzetleri içinde yüzen insanlardan çok daha mutlu olması, “Azıcık aşım, dertsiz başım” deyişini doğrulamaktadır. Dünyanın imkânları içindeki insanların sıkıntılara daha çok maruz kalmasının temelinde, dünyaya sadece dünya için bakmak haleti bulunmaktadır şüphesiz.

Fanî dünya hayatını bâkî bir hayata tebdil etmek için çalışan insanlar elbette ehl-i dünya kadar dünyanın makam ve mevkilerinden zarar görmezler. Sahip olduğu maddî ve manevî imkanların geçici olduğu idrakinde olan ve her şeyde Hâlık-ı Kerim olan Rabbinin rızasını gözeten insanlar için durum çok daha farklı olacaktır şüphesiz. Çünkü onlar için dünyanın zahiren çok parlak görünen haletleri, makamları, şaşaalı hayatı aslında arzulanacak şeyler değildir. Onlar bu mevkilere hizmet için talip olmakta, bunları, rıza-i İlâhîye ulaşmak için basamak olarak kullanmaktadırlar.

Menfaat için uğraşan insanların bu dünyada ne kendilerine ne de başkasına faydaları olacaktır. Toplumdaki rahatsızlık ve huzursuzlukların temelinde zaten bu menfaatçi zihniyet bulunmaktadır. “Dünyayı inançsız insanlara mı bırakacağız?” diyerek siyasete atılan nicelerinin aslında çıkar ilişkilerinde inancı zayıf kişileri geride bırakması, ne kadar çetin bir imtihanla karşı karşıya olduğumuz gerçeğini gözlerimiz önüne sermektedir.

Yine dünyevî menfaatler gözetilerek saçılan paraların haddi hesabının olmaması, riyakârlıkların sosyal hayatta oldukça revaç bulması, her yapılan şey için insanlar nezdinde bir karşılık beklenilmesi, üzerinde durulması gereken önemli problemlerdir bizler için. Denebilir ki, ahlakî kurallar dışında cereyan eden her hadise, bizlere dünya sevgisinin birer armağanıdır. Bu da gösteriyor ki, bizlerin aslında en büyük imtihanı dünya sevgisi çerçevesinde cereyan etmektedir.

Kendimizi de, birbirimizi de kandırmayalım. Dünya sevgisinin hepimizin içinde az çok bulunduğu gerçeğini inkâr edemeyiz. Bu sebepledir ki, sıkça İlâhî kitaplarla bu dünyada karşılaşmakta ve çok arzuladığımız huzura kavuşma imkânını elde etmekte zorluk çekmekteyiz. Zira ipin ucunu kaçırmış gibi bir durumumuz vardır. Bir kere asıl meselemizi ihmal etmişiz.

Kâinattaki en büyük hakikati bildiğimiz halde, yaşantımızla buna fazla önem vermediğimiz görüntüsü bizler için bir hastalık haline gelmiştir. Asıl ulaşmak için çabalamamız gereken makam ve mevkileri ihmal etmemiz, bizlere altından kalkılması zor olan yaşantılar sunmaktadır.

İnsanı, insanların içinde başı dik bir şekilde yaşamaya götüren, kula kul olma zelilliğinden uzaklaştıran, kendisine bahşedilmiş insanî duyguları en güzel bir şekilde yaşama imkânı sağlayan makam ve mevkiler varken, bu durumların tersine, insanları insanlıktan çıkaran özentilere kendimizi kaptırmamızın ne kadar büyük kayıp olduğunu bile düşünmekten aciziz.

“Ubudiyet makamı”ndan büyük bir makamın olabileceğini söyleyebilmek mümkün müdür? “Makam-ı Mahbubiyet” gibi insanı hem dünyada hem de ahirette yüceltecek başka bir mevki hayal edebilme imkanımız var mı? Elbette ve hiç şüphesiz, insanlar için en değerli makam ve mevkiler, Allah’ın rızası dairesinde yaşama haletleridir. Hiç unutmamalıyız ki, bu yüce makam ve mevkilerden uzaklaştıracak her yaşantı biçimi, her davranış şekli, bizleri alçak mevkilere yuvarlatmaktan başka bir işe yaramayacaktır.

02.07.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (26.06.2007) - Nefsin iktidarı

  (25.06.2007) - En insanî davranış tarzımız

  (19.06.2007) - Zıtlıkların dili

  (18.06.2007) - İnancımızda sebat edelim

  (12.06.2007) - Makamların tehlikeli yönleri

  (11.06.2007) - Siyasî tahammülsüzlük

  (05.06.2007) - Mezarda biten arkadaşlıklar

  (04.06.2007) - Korkuların esiri olmak

  (29.05.2007) - Kendimize geldiğimiz anlar

  (28.05.2007) - Duruşumuz nasıl?

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004