Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 11 Haziran 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Nimetullah AKAY

Siyasî tahammülsüzlük



Bilhassa seçim dönemlerinde, kendisi gibi düşünmeyenlere verip veriştiren ve tahammülsüzlüğü kendine meslek edinen fanatik siyasetçilerle başımız derde girer. Din gibi önemli bir inanç sisteminde bile bize ters düşenlere belli ölçüde müsamaha gösteririz.

Bir kısım insanların inançlarını beğenmesek bile, onlara hakaret etmez ve illâ da dinimize girmeleri için bir baskı uygulama yönüne girmeyiz. Çünkü inancımız dinde zorlamayı yasaklamaktadır. İnsanî duygularımız da insanlara inandıklarımızı zorla kabul ettirmemizi değil, onlarla medenî münasebetler içinde olmamızı istemektedir.

Sözü, bugünlerde siyasî yaklaşımlarını beğenmedikleri Müslüman kardeşlerini terbiye ve ahlâk dışı mesajlarla rahatsız eden bir kısım muhakemesiz insanlara getirmek istiyorum. “Hâlâ mı uyanmadınız?”, “Yazıklar olsun size” ifadeleri söylenenlerin içinde en nezih olanlarıdır.

Şimdi bu “Dinde hassas, muhakeme-i akliyede noksan” insanlara ne diyeceğiz? Zaten eğer anlayışlı kişiler olsalardı, herkesin kendileri gibi düşünmek zorunda olmadığını kabul eder ve değişik görüş sahibi insanların yaklaşımlarına saygı gösterirlerdi. Kaldı ki, insanların ülke yönetimine talip olanları seçmede hür olmaları bir haktır. Ayrıca kişilerin, ülke yönetimini düşünerek istedikleri kadroyu seçmek için oy kullanmaları durumu, ne kendilerini kâmil bir insan haline getirir ne de onları günahkârlar zümresine dahil eder.

Seçilmeye aday olan insanlar, makama ülkeye hizmet için talip olmaları gerekir. Aksi takdirde menfaat ölçü olur ve kişi ya rahat bir hayata kavuşmak için veya da makam-mevki sahibi olmak için siyasete soyunur. Bu durumda “Menfaat üzerine dönen siyaset canavardır” prensibi işlerlik kazanır ve bu durumdan herkes zarar görür.

Demokratik usullere göre, herkesin memleketin hayrına gördüğü oluşumu tercih için oyunu kullanması, onun vatandaşlık hakkıdır. İnancımıza göre seçilenler bir reisten ziyade millete hizmetkâr olmalıdırlar. Bunu yapmıyorlarsa kendileri sorumlu olurlar. Bu düşüncelerle en ehvenini seçmek için oyumuzu kullanmamız bizim için bir görevdir. Hiç kimse aklını başkasının cebine koymak durumunda olmamalıdır.

Kendisi gibi düşünmeyenlere hakaret eden insanlar kul hakkını gasp etmektedirler. Herkesin istediği partiye oy vermesi normal karşılanmakla beraber, nedense bizim bazıları gibi düşünmememiz onları oldukça fazla rahatsız etmektedir.

Ben, tahammülsüz davranan insanların kendi tercihlerinde rahat olmadıklarını düşünüyorum. Çünkü kendilerini rahat hissetmeleri için bizim gibi köklü düsturlara sahip olan cemaat mensuplarının da onların desteklediklerinden yana olmalarını istemektedirler. Gururlarına yedirmedikleri için bizim takip ettiğimiz çizgiye de gelmek istememektedirler. Ellerinde tek sermaye kalmaktadır; o da, saldırmak, hakaret etmek, itham etmektir.

Oysa hayatımızda çok fazla bir öneme sahip olmayan siyaset, bilhassa inanan insanlar nezdinde, kendisi dışındakileri değerlendirmek için bir kıstas olmamalıdır. İnanç noktasında o kadar çok ortak noktalarımız vardır ki, yarın öbür gün önemini kaybedecek gelişmeler için inancımızdan olan insanları küstürmenin, kalplerini kırmanın hiçbir haklı gerekçesi olmamalı.

İnsanlardan bizi soğutacak siyasî tarafgirliğin, insanî özelliklerimizle uyumlu olduğunu söylemenin mümkün olmayacağını düşünüyorum. Davranışlarımız ölçülü olmalı. Bizler kimseyi hırslarımız için, tarafgir yaklaşımlarımız için kırma hakkına sahip değiliz.

Bizler düşüncelerimizi insanî yaklaşımlar çerçevesinde karşımızdakine anlatmalıyız. Zaten insanlara bir şeyi kabul ettirme gücüne sahip değiliz. Zira Rabbimiz, Peygamberimize (asm) bile sadece tebliğ etme görevini vermiştir. O zaman bize ne oluyor ki siyasî hırslarımız için insanların kalplerini kırıyoruz?

Hülâsa, her alanda olduğu gibi siyaset alanında da terbiye ve nezaket düsturlarını hayatımıza geçirmek ve başkalarının farklılıklarına müsamaha ile bakmak olgunluğunu göstermemiz gerekir. Bilhassa İslâm’ın insan düşüncesine önem veren insanî prensibini ihlâl etmememiz gerekir. Davranışlarımız, dinimizin yüce değerlerine perde olursa büyük vebal altına girmiş olacağız. Bunun için kesin çözüm, Peygamberimizin (asm) ahlâkın her alanda kendimize rehber edinmek, o yüce değerleri hayatımıza geçirmektir.

11.06.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (05.06.2007) - Mezarda biten arkadaşlıklar

  (04.06.2007) - Korkuların esiri olmak

  (29.05.2007) - Kendimize geldiğimiz anlar

  (28.05.2007) - Duruşumuz nasıl?

  (22.05.2007) - İslâmın şefkatli sinesi

  (21.05.2007) - Bîtaraf olamayız

  (15.05.2007) - Siyaset her şey değildir

  (14.05.2007) - Siyaset

  (08.05.2007) - Kafamızdaki bilgi kirliliği

  (07.05.2007) - Düşüncelerin ifade edilmesi

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004