Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 11 Ocak 2008

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Dizi Yazı

Mustafa ÖZCAN

Katliâmın sorumlusu Fransızlar

Afrika yıllar boyunca acımasız sömürgelerin cenderesinden kurtulamadı. Bu yıllarda ve daha sonrasında yüzbinlerce insan öldü. Meselâ, Ruanda ve Burundi'de milyonlarca insan vefat etmiştir. Ve işin kötüsü, Ruanda ve Burundi'de 1994 yılında yaşanan katliâmdan yine Fransızlar sorumlu tutuluyor.

Dünden devam

RUANDA KATLİÂMINA FRANSIZLAR SEBEP OLDU

Afrika, Müslümanların özellikle de Endülüs'te gerilemelerinden sonra İspanyol ile Portekiz sömürgeciliğinin pençesine düşmüşlerdir. Onların nüfuz alanına girmişlerdir. Onların karşısına bu sefer Osmanlılar çıkmıştır. Bununla birlikte, gerek İspanyollar gerekse Portekizliler Afrika'yı aralarında nüfuz bölgelerine taksim etmişler ve kıt'ayı sömürgeleştirmeye çalışmışlardır. Filipinler'in İspanyollar tarafından sömürge haline getirilmesi bu sürecin bir sonucudur. Afrika önce Portekizliler ile İspanyollar arasında nüfuz alanlarına bölünmüştü. Ardından denizlerin yeni fatihleri onların yerlerini almıştır. Christoph Kolomb tarafından Yeni Dünyanın keşfinden sonra İspanyollar ilgilerini Amerikan kıt'asına hasrettiler. Buna mukabil, Afrika giderek Fransız-İngiliz nüfuz bölgelerine ayrılmıştır. Ve günümüzde Afrika Frankofon ve Anglofon bölgelerine ayrılmıştır. Ve Afrika'da bugün yaşanan onların geride bıraktıkları tortulardır. Bununla birlikte, İngilizlerin geride bıraktıkları eski sömürgelerin nisbeten Fransız sömürgelerinden daha iyi durumda olduğu söyleniyor. Bu da bir faraziye. Sözgelimi, İngilizlerin 1963 yılında bağımsızlık verdikleri Kenya, Afrika kıt'asına örnek olarak gösteriliyordu; Afrika'nın incisi olarak görülüyordu ama son seçimlerden sonra bu tılsım da bozulmuş görünüyor. Ama Fransız veya Belçika'nın eski sömürgelerinin durumu ise içler acısı. Fransızlar için: "Ne girmesini bilirler ne de çıkmasını' derler ve gerçekten de onların geride bıraktıkları bütün sömürgeler iç savaşların cenderesinden geçmektedir. İngilizler de Babil'den ve İskender'den sonra aracı uluslar modeliyle milletleri hallaç pamuğu gibi atmışlar ve karıştırmışlardır. Tabir caizse kurulu düzenlerin altını üstüne getirmişlerdir.

Bu bağlamda, Belçika Kongosu'nda yaşanan iç savaşlarda en az 3.5 milyon kişinin öldüğünü öğreniyoruz. Ruanda ve Burundi'de de milyonlarca insan ölmüştür. Ve işin kötüsü, Ruanda ve Burundi'de 1994 yılında yaşanan katliâmdan yine Fransızlar sorumlu tutuluyor. Ruanda Lideri Paul Kagame gibi siyasetçiler ve onların dışındaki araştırmacılar da yine Ruanda katliâmında Fransız parmağını görüyorlar. Onların gözleri önünde milyonlarca Hutu öldürülmüştür. Yine Cezayir'de de 1992 sonrasında Fransa'nın da ortak ve sorumlu olduğu bir iç savaş yaşanmış ve yüzbinlerce insan ölmüştür.

SÖMÜRGELER VE SÖMÜRGECİLER

Bundan dolayı eski sömürgelerle eski sümürgeciler arasında aşk-nefret ilişkisi tabiîdir. Beyaz adamdan hem korkuyor hem çekiniyor hem de onu incitmekten gizli bir zevk alıyorlar. Bundan olayı beyaz adamla gergef halinde ilişkiye sahipler.

Havaalanında hafızamızda kalan görüntülerden birisi insanların eşyalarını çekerek almalarıydı. Bu bana Afrika'da çakallarla arslanların mücadelesini hatırlattı. Avın sahibi olan arslan avını götürmeye çalışırken çakal sürüleri de avı arslanın elinden almaya çalışıyorlar. Bazen de arslanın elinden alıyorlar. Dolayısıyla Kongo'da çakallarla arslanların mücadelesi var. Av alanı... Afrika insanı ile hayvanları arasındaki kader birliğini havaalanında eşyalarını zorla almaya çalışan insanların mücadelesinde gördüm. Havaalanında düzen ve tertip denilen hiçbir şey yoktu. Bavulların ve bagajların geldiği şeritler ile bagajların yüklendiği alan arasındaki duvar yer yer kırılmıştı. İnsanlar eşyalarının akibetini öğrenmek için bu deliklerden dışarıya çıkarak eşyalarını kontrol etmeye çalışıyorlardı. Kinşasa'ya vardığımızda burada Sevahili dilinin önemini bir kez daha kavrıyoruz.

ARAPÇA YAYILIYOR

İslâmiyet kıt'aya bir iki koldan girmiş durumda. Bunlardan birisi Kuzey Afrika ve Beni Hilâl gibi kabileler vasıtasıyla hem Araplık hem Arapça yayılıyor ve bunun neticesinde Berberiler hariç kıyı şeridindeki nüfus Araplaşıyor ve dil olarak da Arapça konuşuyor. İslâmiyet ve Arapça böylece Arap Yarımadası'ndan Atlas Okyonusuna kadar yayılıyor ve uzuyor. İkinci güzergâh ise Sudan'dan aşağıya ve Afrika Boynuzu üzerinden Tanzanya'ya kadar olan diğer kıyı şeridi. Bu şerit de Arapça'dan etkileniyor. Yerel dillerle Arapça karmasından ve kırmasından Sevahili dili doğuyor. Cibuti gibi ülkelerde Arapça resmî lisanlardan birisi olsa da kabileler burada genellikle Sevahili dilini konuşuyorlar. Afrika Boynuzu'ndan güneye doğru indikçe karşınıza Sevahili dili çıkıyor. Aslında Sevahili sahillilerin dili demektir ki büyük çapta Arapça literatüründen beslenmiştir. Siad Barre sosyalist olduğu dönemde bu dili Arapça'dan arındırmaya çalışıyor. 80 yıllık süreç içinde Türkiye'de de yapıldığı gibi. Bereket, hayır gibi Arapça ile müşterek kelimelere haiz.

KÜLTÜR DİLLERİ KAVİM DİLİ DEĞİLDİR

Bir defasında Hasan Turabi'nin hapis hayatlarından birisinde Sevahili dilini öğrendiğini okumuştum. Tanzanya ve Tanzanya'nın Kongo ile müşterek sınırlarında konuşulan dil yine Sevahili dili. Dolayısıyla Sevahili dili Somali gibi ülkelerin yanında Kenya'nın bir bölümünde Tanzanya, Kongo gibi ülkelerde de Müslümanların müşterek dili. Kuzey Afrikalı Müslümanların ortak dili nasıl Sevahili ise Afrika Boynuzu ve Hind Okyonusu sahili Müslümanlarının ortak dili de Sevahili. Sevahili dilinin yaygınlığı bana Urduca'yı hatırlattı. Zira Urduca da bir kavim dili değil bir kültür dili. Arapça'dan sonra İslâm kültürünün inşa ettiği en önemli diller arasında Sevahili ve Urduca var. Bunun dışında Farsça ve Türkçe gibi diller de hamillerinin veya sahiplerinin İslâma hizmetleri ve kültürel katkıları dolayısıyla İslâm kültürünün taşıyıcı dilleri grubuna girmişlerdir. Bu itibarla, kavim dilleriyle medeniyet ve kültür dillerinin birbirinden ayrılması lâzım. Kültür dilleri zamanla kavim dili olmaktan çıkarak müşterek dil halini alıyor. Arapça da bunlardan birisi. Bu itibarla, Hasan el Benna Arapça'nın şeair-i İslâmiyeden olduğunu söylemiştir. Pakistan ve Hindistan Müslümanlarının ortak dili de aynı şekilde Urduca'dır ve bir kavim dili olmaktan ziyade bir kültür dilidir. Muayyen dönemlerde aynı görevi Farsça da ifa etmiştir. Müslümanların da bugün ortak dilleri ve müşterek devletleri ihya etmelerinin vaktidir. Bu itibarla, Türkiye gibi ülkelerde Urduca ve Sevahili dili de öğretilmelidir. Kongo'da Lingala gibi dillerinin yanında Sevahili dili de konuşuluyor.

SEVAHİLİ DİLİNDEN ŞAFİİ MEZHEBİNE

Kuzey Afrika'da Arapça ve Maliki mezhebi hükümran olurken Afrika Boynuzu ve Hint Okyonusu sahillerinde ise Şafii mezhebi yaygın bulunuyor. Sevahili dili ve Şafii mezhebi... Ama Afrika Boynuzu'nda imkânsızlıktan dolayı Kuzey Afrika ülkelerinde de baskın laiklikten dolayı klasik medrese eğitimi pek verilemiyor. Özellikle de Kongo'ya baktığımız zaman kıt'a kültürünün pek zayıf olduğunu görüyoruz. Kur'ân-ı Kerim gibi temel kitaplara dahi ihtiyaçları var.

Devam edecek

Mustafa ÖZCAN

11.01.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Dizi Yazı

  (10.01.2008) - Afrika'da İslâmın derin izleri var

  (09.01.2008) - Afrika'nın kanlı elmasları

  (08.01.2008) - Afrika keşfedilmeyi bekleyen bir kıt'a

  (04.01.2008) - Bir babanın yürek yangınları

  (03.01.2008) - Bir babanın yürek yangınları

  (15.12.2007) - İttihadı sağlayan güçleri ihtilâller parçaladı

  (14.12.2007) - Mevlid programlarındaki İttihad-ı İslâm manzaraları

  (13.12.2007) - Bediüzzaman İran'da olsaydı, kardeş kavgası olmazdı

  (12.12.2007) - Ali Uçar ile üç yıl bölgeyi dolaştık

  (11.12.2007) - Şark yaylalarında en çok Münâzarât okunuyor

 

 Son Dakika Haberleri