Her sene Ramazanı büyük bir heyecanla karşılar, gelişine ne kadar çok sevindiğimizi çeşitli şekillerde ifade ederiz. Camilere mahyalar kurarak “Hoş geldin ya Şehr-i Ramazan, on bir ayın sultanı hoş geldin” şeklindeki ışıklı yazılarla kendisine hoşâmedî yaparız. Ondan sonra da Ramazan’dan beklentilerimizi dile getirir, dileklerimizi ifade ederiz.
Herkes Ramazandan bir şeyler bekler. Rahmet, mağfiret ve bereket ayı olduğu için, biz de kendisinden mağfiretimize vesile olmasını, vücudumuza âfiyet, rızkımıza bereket getirmesini bekleriz. Özellikle, Ramazan ayı içinde bulunan Kadir Gecesini ihyâ etmeye çalışarak, seksen yıllık bir hayırlı ömür kazandırmasını dileriz. Ramazan vesilesiyle huzurumuzun dâim olmasını, kalplerimizdeki gaflet ve dalâlet perdelerinin yırtılarak hakikat güneşiyle aydınlanmasını isteriz. Cennet isteriz, Cenâb-ı Hakk’ın cemâlini isteriz.
On bir ayın sultanı dediğimiz, gelişiyle sevinip gidişiyle hüzünlendiğimiz bu şanlı misafirden bu kadar şeyler isterken, “Acaba o bizden ne bekler?” diye bir soru hiç aklımıza geliyor mu? Ramazan’ın da bizlerden bir takım beklentileri olduğunu hiç düşünüyor muyuz?
Biz Ramazan’dan bu kadar çok şey beklerken, onun da bizden bazı küçük beklentileri olacaktır. Zaten onun bir beklentisi olmasa da, biz de minnettarlığımız, saygı ve nezaketimizi göstermek için kendimizi ona borçlu hissetmeli, ona göre davranışlar sergilemeliyiz.
Ramazan’ın bizden beklentilerini şöyle bir düşünecek olursak, her hâlde en başta bizden kendisine saygı göstermemizi bekler. Öyle ya, bize bu kadar nimetler getiren bir Sultan’a saygı göstermek zaten insanlığımızın bir gereğidir. Saygı deyince de, en başta Ramazan orucunu hakkıyla tutmak gelir. Oruç tutarken, sadece midemizi aç bırakmak değil, bütün aza ve duygularımıza da oruç tutturmamızı bekler. Gözümüzü haramdan, dilimizi yalandan, kalbimizi haset ve husûmetten uzak tutmamızı bekler.
Ramazan, gelirken şeytanları zincire vurmuştur. Böylece bizi büyük bir düşmanın tasallutundan kurtarmıştır. İşimizi kolaylaştırmıştır. Bizim de nefsimizi zincire vurmamızı bekler. Her türlü tertip, tahrik, taarruz ve tuzak karşısında sabırlı olmamızı ve “Ben oruçluyum” diyebilmemizi bekler. Bilindiği gibi Ramazan bize Kur’ân gibi bir kurtuluş reçetesi ve iki cihan saadetinin anahtarını getirmiştir. Bu ayda, “Şu kitab-ı kebîr-i kâinatın bir tercüme-i ezeliyesi..” olan Kur’ân-ı Kerim’i bol bol okumamızı bekler. Kadir Gecesinde indirilip, yeryüzünü nura, gönülleri huzura gark eden Kitab-ı Kerîm’in bu keremine karşı, tazimle kıraat edip mukabele etmemizi bekler.
Ramazan’ın bizden bekledikleri, bizim ondan beklediklerimiz karşısında devede kulak bile değildir. Azıcık bir amelimiz karşılığında, bize ebedî cenneti ve Cemalullah’ı vaad eden Ramazan’a karşı, ne kadar saygı gösterip teşekkür etsek azdır. Bizden beklediklerini canımıza minnet bilip derhal yerine getirmemiz de insanlığımızın icabıdır.
|