"Gerçekten" haber verir 04 Ekim 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.
 

Mustafa ÖZCAN

Hizb-i Fransa’dan Hizb-i İran’a



Kardavi’nin birinci kademedeki Brütüs’ü Muhammed Selim Avva’dır.

Liberal İslâmî düşünceleriyle tanıdığımız Muhammed Selim Avva, İhvan’a yakın bir isimdir. Son tavrında Kardavi’ye mesafeli bir tutum takınmıştır, Kardavi’nin daha önce bu yöndeki açıklamalarını da sulandırmaya çalışmış, parazit yapmıştır. Sözgelimi Kardavi’nin Şiî dailiği yönündeki tehlike çanları çalan önceki açıklamalarını da ‘dil sürçmesi’ olarak nitelendirmiştir. Meğerse işin aslı başkaymış. Kimi yazarların ifade ettiği gibi, Hizb-i İran uzantılarıyla akçeli ilişkilere girmiş. Kardavi’nin reddettiğini o kabul etmiş. Dolayısıyla ekmeğini yiyene kılıcını da sallamak düşer. Zaten modernist dalgaların eşliğinde adamın hassasiyetleri törpülenmiş idi.

Mevdudi ve Muhammed Gazali gibi kadının imametü’l uzma (Halifelik) dışında devlet başkanlığı da olmak üzere her türlü makam ve mevkiye gelebileceğini öngörmüştür. Bununla birlikte, kitaplarında Ayetullah Humeyni’nin ‘Velâyet-i fakih’ doktrinine kuvvetli itirazları var. Buna rağmen pratikte onların çizgisinde yer almış ve Kardavi çizgisini reddetmiştir. Fethi Yeken ve benzerleri gibi daha ziyade siyasî noktadan Hizb-i İran’ın güdümüne girmiştir. İttihad’ın genel sekreteri olması da Kardavi ile ilişkilerine gölge düşürmüş ve İttihad’ın geleceğini fiilen tehlikeye atmıştır. İttihad çatallaşma ve iftirak noktasına gelmiştir. Bu da Kardavi’nin teşeyyü dalgalarına dikkat çekmesinde ne kadar haklı olduğunu bir kez daha ispat etmiştir. Kardavi bile iyi niyetine rağmen Hizb-i İran tarafından kuşatıldığını geç ve iş işten geçtikten sonra fark edebilmiştir. Bu da bize temkinsiz ve dikkatsiz fantastik adımların sonuçta ne kadar tehlikeli olabileceğini göstermektedir. Üçüncü Brütüs ise Tarık Bişri’dir. Tarık Bişri bizde tanınan isimlerden değildir. O da Kardavi’nin tavrını ve çıkışını faşizan bir hareket olarak nitelendirmiştir. Aslında bu suçlama Fadlallal’ın suçlamasından da daha ağırdır.

***

Bununla birlikte Cephetü Ulema-i Ezher gibi müteşerri çizgideki yerini muhafaza eden kurumlar Kardavi’den yana tavır koymuşlardır. Esasında Kral Abdullah döneminde Suudi Arabistan içeride ve dışarıda diyalog adımları atmış ve bu bağlamda dışarı da pek tanınmayan Hasan Nassar gibi Şiî ulema da içeride ve dışarıda tanınmaya başlamıştır. Karşılıklı diyalog zemini noktasında Hasan Nassar çeşitli Suudlu gazetelerde makaleler kaleme almıştır. Lâkin bu süreç ağır aksak ilerliyor ve gelecek ufkuna haiz olduğu da gözükmüyor. Zira iyi niyet ufkunu perdeleyen temelde farklar var. Bunları aşmadan sadece iyi niyet zemini üzerinden bir yere varmak mümkün değildir. Hatta beklenmeyen kötü noktalara da kayabilir.

2006 Temmuz’unda Hizbullah’ın İsrail karşısında mukavemet göstermesi İslâm dünyasında büyük yankılar uyandırmış ve Hizbullah Sünnî dünyada da sempati toplamıştı. Bu direniş noktasında değil de Hizb-i İran ve mezhebi noktada da kırılmalara ve geçişkenliğe sebep olması noktasında da bazı uyarılara neden olmuştu. Gerçekten de Hizbullah’ın bu başarısından sonra hem teşeyyü faaliyetleri artmış ve hem de buna paralel Sünnî âlimlerin uyarıları artmıştı. Bu noktada en uç yaklaşımlardan birisini Suud ulemasından Cibrin temsil etmiş ve sergilemişti. O dönemde başta Kardavi olmak üzere çokları ona eleştiriler yönelttiler. Cibrin, ehl-i bidat fırkayı temsil etmesi bakımından Hizbullah’ın başarısı için duâ etmenin bile caiz olmadığını söylemişti. Kardavi gibi âlimler vaktiyle bu yaklaşıma itiraz ettiler. Fakat gelinen noktada bu zemin güçlenmiş gözüküyor. Zira Kardavi’nin son itirazları da dolaylı olarak Cibrin’in sözlerini olmasa bile yaklaşımını doğrular niteliktedir. Aynı bağlamda, Suudi Arabistan’ın parlak iki dâvetçisi ve ılımlı selefi Aiz el Karni (Son sıralarda İran’ı da ziyaret etmiştir) ve Selman Avde de Kardavi’ye güçlü destek verdiler. Bunun üzerine İranlı hackerlar Avde’nin sitesini yerle bir ettiler.

***

Selman Avde’ye göre Hizbullah ismini değiştirmeli ve silâhını bırakmalıdır. Nedenini de şöyle açıklıyor. Hizbullah ismi ümmetin ortak malıdır ve bir hizbin tekelinde değildir ve bu hem hak veya yetki gasbı hem de yanlış anlamaların medarıdır. İsrail’le mücadelede Lübnan referansına bağlı ise buna göre hareket eder ve dahilde silâh kullanmaz. Oysa ki, Lübnan devletinin yerine kendisini ikame ederek gerçek olmayan bir görüntü vermekte ve bunu da İsraille mücadele ediyor şeklinde takdim etmekte ve bu sayede, ideolojik olarak da Hizb-i İran’ın çıkarına pazarlamaktadır. Faysal Mevlevî gibiler bu gibi mahzurlarından dolayı zaten direnişin’ taifi olmaktan çıkarılmasını ve çeşitlendirilmesini isteyip durmaktadırlar. Direnişin taifi kalması propaganda hedeflerine matuftur ve avamın dışında herkes için açık ve ayan beyan ortada bir oyundur.

İkincisi, silâh her ne sebeple olursa olsun içeriye doğrultulmuş ve başbakanın hizbine silâh çekilmiştir. Dolayısıyla bu, ‘direniş’in hizipçi yönünü ortaya koymaktadır. Lübnan ordusunu da aşan tek silâhlı güç olduğundan Ali kesen baş kıran haline gelmiştir. Hizb-i İran etkin propaganda maksadıyla Hizbullah’a dokunulmazlık halesi ve zırhı giydirmiştir. Son olarak Irak’ta ve Lübnan iç cephesindeki gelişmeler akabinde Sünnî dünya intibaha gelmiş ve Hizb-i İran tarafından kandırıldığı yönünde güçlü emarelere sahip olmuştur. Evet! Sünnî dünya Hizb-i İran ile ayrışma noktasına gelmiştir. Kimileri Hizb-i İran’ın tehlikesini daha fazla ona sarılarak bertaraf etme düşüncesindedir. Halbuki teşeyyü gibi tehlikeler ifrat ile büyüdükleri gibi tefritle de büyürler. Bu gerçekle yüzleşmekten başka yapacak bir şey yoktur.

Burada, Hizb-i İran, Hizb-i Fransa’ya mumasil bir kavram olarak kullanılmaktadır. Hizb-i Fransa, Cezayir gibi ülkelerde kimliklerini gizleyen, ama gizliden gizliye Fransız maslahatı için çalışan yerlilere denmektedir. Hizb-i Fransa’ya açık destek veren Harkiler sonunda tasfiye olarak soluğu Fansa’da aldılar. Ama Halit Nezar gibi gizli Hizbi Fransa mensupları varlıklarını korudukları gibi dahilde büyük tahribatlar yapmışlardır.

04.10.2008

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (03.10.2008) - Kardavi ve Brütüs’leri

  (30.09.2008) - Kabadayı devletler

  (28.09.2008) - İran’a saldırı takvimi değişti mi?

  (26.09.2008) - Kadir Gecesi; milât gecesi

  (25.09.2008) - Yanlış bir değil, iki…

  (24.09.2008) - Siyasetin Panter Emel’leri

  (23.09.2008) - Zehir ve panzehir olan zıt portreler

  (22.09.2008) - Kardavi’ye niçin saldırıyorlar?

  (21.09.2008) - Evren mi, Sedat mı?

  (20.09.2008) - İmamu’l müttakin

 
GAZETE 1.SAYFA

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Ahmet DURSUN

  Ahmet ÖZDEMİR

  Ali FERŞADOĞLU

  Atike ÖZER

  Cevher İLHAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan YÜKSELTEN

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  Ruhan ASYA

  Saadet BAYRİ

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Süleyman KÖSMENE

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yeni Asyadan Size

  İslam YAŞAR

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır